25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

DOĞUMUNUN 115. YILINDA (KASIM 1906 - MAYIS 1954) ANISINA SAYGIYLA… Sait Faik’in hikâyelerinde Rum kahramanlar ‘‘Küçük insanların hikâyecisi Sait Faik Abasıyanık’ın hikâyelerinin başkişilerinin birçoğu İstanbul Rumudur. Balıkçılardır, küçük zanaatkârlardır, pansiyon, dükkân sahipleridir, meşhur meyhanecilerdir. Bu kişiler Sait Faik’in kitaplarında öyle bir anlatılır ki bazı pasaj ve sokaklar balık ve deniz kokusunun yanı sıra Bizans kokar; fakirlik, merhamet, çoğu kez de eğlence kokar. Sait Faik, zamanın mekânlarını, bu insanları “bütün halleriyle” öyle bir sunar ki, hayran kalmanız bir yana, kendinizi tanımadığınız da kafanıza “dank eder”… ’’ Çizim: ETHEM ONUR BİLGİ rıhtıma dizilmiş aç kedilerin balıkçı tek- Şu var: Bütün bunlar geçmişte kal- li var. Her iki ülkenin yazarlarında böyle RAHMİ ALİ nelerini beklemesi bizi o eski İstanbul’un sa da zamanla yaşanmış şeyler; kalkıp bir isteğin var olduğu da gözlemleniyor. bilmediğimiz daracık, yoksul sokakları- “geçmişe mazi derler” düşüncesi için- Güzel, sevindirici bir durum… YUNANİSTAN’DA YETERİNCE Benim kafama takılan neden na götürür. den kendimizi çıkaramazsak -öyleyse- TANINMAMASI ŞAŞIRTICI! İnsanlar, sen nesin, kimsin derdinde de- tarih de okumayalım. Türkçeden Yunancaya çevrilen yazar- Yunanca yerel bir gazetede (Paratiri- lar arasında Sait Faik Abasıyanık -nere- ğil, ekmek derdindedir. O “sıradan” in- Onca balıkçı teknesi ve kayığının, sa- tis) Sait Faik Abasıyanık’ın resmine ba- sanlar hikâye edilirken Dimitro’nun baba- tılamayıp tekrar denize dökülen balıkla- deyse- unutulup gitmiş. Sait Faik adı- karken yanında “Türk hikâyesinin büyük sının patrikhanedeki memurluğundan, şiirler rın çevreye yaydıkları o ağır koku, tava- na değil de Yunan okuyucusu adına bü- ustası Sait Faik’ten doğrudan Türkçe- yük bir kayıp. yazdığından, o güzel günlerden söz edilir. larda kızarmış balıkların mideleri kışkırt- den Yunancaya çevrilen ‘Sinağrit Baba’ masının insan hayatının bir parçası haline O hikâyeler içinde ne insanlık dersleri, hikâyesi” başlıklı bir haber ilişti gözüme. ne umutlar, ne umutsuzluklar var. Nos- DİMİTRO İLE FOTİKA… gelen lodoslu havalarda “Odisia’nın bur- Gazetenin iç sayfalarında yer alan nunu bir şey koklar gibi yukarı tarafını talji dersen çeşitli çağrışımlarla içimize RUM MUHİTİNDE AŞK! hikâyeyi merakla okudum. Kendisini ta- oturan “Deniz Kızı Eftalyalı” günler, İs- Bu arada Dimitro’nun, Aslanlı Pasaj’ın buruşturarak, ağzı biraz açık, anlatılanı nımaktan gurur duyduğum söz konusu tanbul Radyosu’ndan Türk sanat müziği sahibinin kızı Fotika ile olan aşkları des- dinlemesi”; o nasıl bir anlatımdır? hikâyenin çevirmeni değerli akademisyen dinlerken kulaklarımıza dolan Yorgo Ba- tanlaşıp “Rum Muhitinde” yıllar boyu “Civelek, çapkın, o kadar ne fazla çirkin Georgios Salakidis’i tebrik ettim. canos adı, 1950’li yılların Türk filmlerin- dillerde dolaşır durur. ne çok güzel” olarak anlatılan Eftihia’nın O da içten duygularla teşekkür ederek de Yorgo İlyadis, Kriton İlyadis yazıları özlemle anılması, çoğu zaman sefalet ko- Kızını Dimitro’ya berber çırağı olarak ver- Sait Faik’i çok sevdiğini ancak bu değer- o yılların insanlarının birçoğunda kalmış meyi düşleyen Ali Rıza, berberin yemek sa- kan o semtleri nasıl güzelleştirmez? li Türk hikâyecisinin Yunanistan’da yete- Geçen yıl aramızdan ayrılan “Huysuz olan unutulmaz anılar. lonundaki çatalları, kaşıkları, pembeye ya- ri kadar tanınmadığını söyledi. Yıllar ötesinde kalmış bütün bu “soluk Virjin”in unutulmaz “Katina’mın elinde ma- kın tabakları, kesme sürahileri, tavandaki Doğrusu şaştım. Oysa küçük insanların anıların” üstünde -bazen- koskoca bir avizeyi, yerdeki ayı postunu kendi kurdu- kası…” kantosunun hatırlattığı İstanbul’un hikâyecisi Sait Faik’in hikâyelerinin baş- gerçek birden karşımıza çıkar. Türk, Rum, Yahudi, Ermeni ve Levanten ğu “ev alma” düşlerine misafir etmiştir. kişilerinin birçoğu İstanbul Rumudur. Ba- Türkçenin kulaklara ve “meskûn yer- Hikâyenin bir başka kahramanı Fahri, o gölgelerini taşıyan o Rumca kantoları ta- lıkçılardır, küçük zanaatkârlardır, pansi- lere” hâkimiyeti, ta uzaktan bakınca ner- rih içinde yankılanıp durmaz da ne yapar? eski yılların başka bir muhitini resmeder bize: yon, dükkân sahipleridir, meşhur meyha- deyse gökyüzüne değermiş gibi görünen “Tuhaf, züppe bir muhit içine düştüm, necilerdir. heybetli cami ve minareler, boğazın kı- çoğu zengin tacir mahdumu Rum gençle- TÜRKÇEDEN YUNANCAYA Bu kişiler Sait Faik’in kitaplarında öyle yısında o muhteşem saraylar, ay yıldızlı ÇEVİRİLER… ri, bir Avrupa plajının kozmopolit insan- bir anlatılır ki bazı pasaj ve sokaklar balık bayraklarla donatılmış kayıklar, gemiler ları gibi hareket ediyorlar; sinemayı tak- Türkçeden Yunancaya çevrilen eserle- ve deniz kokusunun yanı sıra Bizans ko- gönül ekranlarımızı doldurmuştur. rin sayısı -pek yeterli- olmasa da bir hay- lit ediyorlardı.” kar; fakirlik, merhamet, çoğu kez Evlerde, işyerlerinde, kahve- de eğlence kokar. hanelerde günlük gazeteler o Sait Faik, zamanın renkli sayfalarıyla açılmış, evle- mekânlarını, bu insanları “bü- rinin koltuklarında, balkondaki tün halleriyle” öyle bir sunar ki sandalyelerde, deniz kıyısındaki hayran kalmanız bir yana, ken- şezlonglarda zevkle -belki de- dinizi tanımadığınız da kafanıza bir alışkanlıkla okunmaktadır. “dank eder”… DÖNÜŞEN BİR HAYAL ‘BİRTAKIM İNSANLAR’ ŞEHİR, İSTANBUL! Örneğin Birtakım İnsanlar ki- Eminönü insanla dolup taş- tabında Kir Dimitro’nun ber- mıştır. Mısır Çarşısı büyük bir ber dükkânı, sabun kokuları, ye- insan seline, insanların genizle- rel Yunanca gazeteler, Atina’dan rini yakan bir baharat kokusuna gelen gazeteler, müşteriler, şa- mağluptur. Kapalı Çarşı altın kalar, ihtiyar Rum kadınlarının, kaplamalı bir güzellik, bu >> 10 18 Kasım 2021
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear