Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Sanatta Çukurova bereketi Orhan Kemal, Yaşar Kemal ve Yılmaz Güney’in beslenme havzalarına vurgu yapılırken, dönem ile ortam diyalektiğinin arka planına ve onları var eden “moment”e de dikkat etmek gerekir. 1950’lerden sonra Anadolu’ya odaklanan edebiyatın merkezindeki “Üç Kemaller”in ikisi Çukurova kökenliydi. Bu üçlününün, Köy Enstitülü yazarlar eliyle kotarılan edebiyattan dünya görüşünden eser kurgusuna kadar uzanan belirgin farkları da vardı. 1970’li yıllarda ise Çukurova sadece Yılmaz Güney’in değil, bütün sinemacıların doğal platosu gibiydi. Çukurova bu adlarla anılır, ancak bu “beslenme havzası” ile dönem arasındaki diyalektik ilişkinin arka planı üzerinde de durmak gerekir. DÖNEM VE ORTAM DİYALEKTİĞİ Aslına bakılırsa, sadece sanat alanında değil, düşünce alanında da dönem ile ortam diyalektiğinin özgül sonuçlar doğurduğu durumlar var. Örneğin, “Antik Yunan” deyip geçtiğimiz bin yılları bulan uygarlık içinde, dönem felsefesinin dorukları sayılan Sokrates, Aristoteles ve Platon’un birbirine yakın yıllar içinde yaşamış ve birbirlerinden etkilenmiş olmaları, aynı dönemde edebiyatın da ivme kazanmış olması, bir denk düşmeyi, bir “moment”i akla getirir. 19. yüzyılda Almanya’da felsefenin, Fransa’da siyasal kapışmaların, İngiltere’de ekonomipolitiğin eşzamanlı yükselişi, yerel şartlar ile dönem diyalektiğinin yansıdığı evrensel bir “moment” olarak kabul edilir. Sanat düzleminde de örnekleri var, sözgelimi George Thomson, Avrupa’da burjuvazinin yükselmesiyle senfoni ve romanın (aynı dönemde ama farklı yer ve aşamalarda) gelişimi arasında bir paralellik buluyor. KÜÇÜK TÜRKİYE MODELİ: ADANA 1926 yılında, Moskova’dan “eğitim”den dönen üç genci, gizlideki Türkiye Komünist Partisi “gidin, kurun, çalışın” talimatıyla Anadolu’ya yönlendirirken, İzmir, Eskişehir ve Adana illerinin seçilmiş olması da rastlantı değildi. Sanayiinin az çok geliştiği, kapitalizmin görece gelişme gösterdiği üç yöreydi buralar. Orhan Kemal Adana’ya giden trendeki “Kasım Benekli” kimliği taşıyan, geçmişi Haliç tersanelerinde işçiliğe dayanan kişi, Adana’da en çok demiryolu çalışanları arasında ve pamuk işleme atölyelerinde zemin buldu. Daha önce Spartakist bir grubun etkisiyle Mersin’de örgütlenmeler olmuş, Ata Çelebi sosyalist yayınlar yapmış, Adana’da işçi örgütlenmeleri denenmiştir. Kasım Benekli, gerçek adıyla İsmail Bilen, popüler adıyla Laz İsmail, bir süre sonra çelişkiler yaşadığı merkez tarafından geri çağrılır ama Adana’daki örgütsel etkinlikler sürer. “DÜNYA GÖRÜŞÜ”NE GİDEN YOLLAR Adana, siyasal etkinlikler açısından küçük bir Türkiye modeli gibidir. Sözgelimi, “Serbest Fırka” yıllarında, Avukat Abdülkadir Kemali de Adana’da “Ahali Cumhuriyet Fırkası”nı kurmuş, Ahali gazetesini çıkarmış, CHP yönetimine karşı, liberal / popülist çıkışlar yapmıştı. Ancak baskılar artınca Lübnan’a gitmek zorunda kaldı. Çocuklarından Raşit, bir süre sonra Adana’ya geri döndü ve şehrin namlı futbolcuları arasına girdi. Askerlik yaptığı sırada, Nâzım Hikmet ve Maksim Gorki kitapları bulundurduğu gerekçesiyle tutuklandı, bir ara Bursa cezaevinde Nâzım Hikmet ile birlikte yattı. Onun “Şiiri bırak, hikâye yaz” tavsiyesine uydu ve Orhan Kemal adıyla ünlendi. Cezaevi sonrası Adana’da çeşitli işlerde çalışırken, bir yandan da edebiyat alanında yol alma çabası içindeydi. Kemal’in de yer aldıklarını belirtir. İki Kemal, Adana’nın ve Çukurova’nın toplumsal yapısı nın çatısını oluşturduğu roman larını, yerleştikleri İstanbul’da boyutlandırdılar. Orhan Kemal’in Adana merkez li anlatıları, krizlerin yoksulları da ha da yoksullaştırdığını, orta sını fın önemli bir kesimini de yoksul lar arasına kattığını, buna karşılık sermayenin giderek tekelleştiğini dile getirir. Yaşar Kemal ise, feodaller ara sı vuruşmaları kısmen idealize et Yaşar Kemal Yılmaz Güney mekle birlikte, Çukurova köylüsünün durumunu, pamuk toplama da yaşanan sorunları, bürokrasi Aynı yıllarda, çocuk yaşta babasının ile halk arasındaki çelişkiyi anlatır öldürülüşüne tanık olmuş Kemal Sa ken çarpıcı bir gerçekçilik düzeyi sergi dık adlı genç Kadirli’de, çeşitli işlerde ler. Onun romanlarında “makro” bakışla çalışmayı deniyor, sonraları arzühal bütün Çukurova doğası bir roman kişisi cilikte karar kılıyor, ayrıca halk kültürü değeri verilerek ve insan gerçeğiyle sü derlemeleri yapıyor, hikâyeler kaleme rekli gelgitler içinde yer tutar. alıyordu. Kendi anlatımına göre, ra hat bıraksalar ömrünü belki de oralar İSYAN ESTETİĞİ da “arzühalci” olarak tamamlayacaktı. Hemşehrisi iki yazarla benzer bir bü Ayrılmak zorunda kalınca, gazetecili tünsellik içinde ürün veren Yılmaz ğe ve edebiyata yöneldi, Yaşar Kemal Güney’de edebiyat da uğraş alanı ol adıyla ünlendi. makla birlikte, bilindiği üzere sinema Her iki yazar, ilk hikâye ve romanla ağır basar. O, “Adanalı / külhanbeyi” ti rında “kendi hayat hikâyesinden yo pini sinemanın içine taşıyarak sarmal la çıkma” kuralını bozmadılar, yaşadık bir ilişki kurar, sadece siyasal / düşün larını anlattılar. Ancak her iki yazar da sel temelde değil, estetik bilinciyle de kendilerinde bir “dünya görüşü” oluş bu miti kırmaya çalışır. turan sürece pek değinmediler, ar O, eskaza boşluk bulmuş taşra ka planı örtük geçtiler. Orhan Kemal’in lı değildi. Kabadayı hikâyelerini, kov Baba Evi ve Avare Yıllar romanlarında, boy kırması eşkıya filmlerini kendisi etkilendiği “bilinçli işçiler”den söz eder, nin modalaştırdığını kabul eder, ancak bunların bir örgütlülüğe dahil oldukla günahı sonradan başkalarının sürdür rı sezdirilir. Yaşar Kemal ise, kimi yazı düğünü ekler, böylece kendi aşkın larında ve dolaylı olarak romanlarında konumunu vurgular. 1950’deki dört aylık mahpusluğundan, Yılmaz Güney’in dönüm noktasını yaşadığı baskılardan söz eder. “kökene dönüş” niteliğindeki Umut fil minin oluşturması ilginçtir. Kökene dö “MAKRO” BAKIŞIN ÖNEMİ nüş, sadece coğrafya (Çukurova) an Şimdi 1946 yılına gidelim. O yıl, ya lamında değil, birçok anlamda gerçek sal değişikliklerden güç alarak iki legal leşir: Kabadayıdan ‘düz’ insana, özen sosyalist parti kurulmuştur. Arif ve Abi tiden doğala, mitten gerçeğe, “artık din Dino’nun da yeğeni olan Rasih Nu değer”den pay alıştan emekçi insana... ri İleri, Şefik Hüsnü önderliğinde kuru Bu tarihten sonra Çukurova Yılmaz lan partinin Adana il yönetiminin oluş Güney’in doğal platosu haline gelir. Ni masında görev alır. Yıllar sonra, döne tekim onu emeğinden koparan tatsız me ilişkin hazırladığı kitapların önsözle olay da orada gerçekleşti. rinde, o dönemden söz ederken, Ada Böylece yazının başına dönebiliriz, bu na’daki gizli ya da açık sol örgütlen Çukurova destancılarının hangi “arka meler içinde Orhan Kemal ve Yaşar plan”dan geldikleri gerçeğine... n 6 13 Ağustos 2020