Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
KITAP l BEBEK l ÇOCUK cumhuriyetkitapcocuk@gmail.com l GENÇ BURCU YILMAZ l HAFİZE ÇINAR GÜNER l SİMLÂ SUNAY TAŞ KÂĞIT MAKAS Ezilenler, zorbalar ve seyirciler Dursun Ege Göçmen’in ödüllü romanı Vur Patlasın Çal Oynasın Orkestrası akran zorbalığı ekseninde boyun eğmek yerine emek verip mücadele etmenin güzelliğine yaptığı vurguyla okuru yüreklendiriyor. HAFİZE ÇINAR GÜNER On üç hafta süren uzaktan eğitim programı geçen hafta itibariyle bitti ve bir öğretim yılı daha sona erdi. Yaşanan bu süreçte okuldan ayrı kalan çocuklara duygularını sorsak pek çoğu okulu özlediğini söyleyecektir. Daha sonra ise o özlemin içindeki asıl öznenin arkadaşları ve onlarla paylaşılanlar olduğunu ifade edeceklerdir. Tabii arada istisnalar da olabilir. Örneğin okulda yaşıtları tarafından sürekli ve kasıtlı olarak zorbalık gören, gördüğü duygusal eziyet karşısında kendini ifade edemeyen çocuklar için bu zorunlu ayrılık onlar için bir bayram bile sayılabilir. YA GÜLECEK YA EZİLECEKSİN Dursun Ege Göçmen’in kaleme aldığı Vur Patlasın Çal Oynasın Orkestrası adlı romanın kahramanı Şahap, tam beş yıldır sınıf arkadaşlarının alay konusudur. Hem de sadece ismi yüzünden! Çünkü “zayıf” olanlar çoğu zaman bir öteki yaratıp kendilerini güçlü hissetmeye ve başkalarının üzerinden var olmaya ihtiyaç duyarlar. Şahap da kendisiyle ya da sınıfa yeni gelen kızıl saçlı kızla dalga geçilmesinin sebebinin sadece bir isim ya da saç rengi olmadığının farkına varacak kadar zeki bir çocuktur. Akıllı telefonu olmadığı için ya da Karadeniz ağzıyla (kitapta şivesiyle denmiş) konuştuğu için “ezik” olarak seçilip zorbalığa uğrayan başka sınıflardaki çocuklardan da haberdardır. Hatta daha büyük sınıflarda da farklı şekilde yaşanan zorbalık olayları kulağına çalınmıştır. Ancak Şahap’ın asıl dikkatini çeken ve hepimizin de dikkatini çekmesi gereken şey yaşanan tüm bu zorbalıkları görüp izleyen, şahit olan fakat hiç sesini çıkaramayan çoğunlu ğun varlığıdır. “Güçlünün” yanında yer alarak zorbalığa açıkça ortak olan bu seyirciler grubunda Şahap’ın sıra arkadaşı Can da yer alır. Şahap kimi zaman hak verir arkadaşına; yaratılan bu korku ortamında o da öbürleri gibi zorba Berkay’ın şakalarına ya gülecek ya da o ve ekibi tarafından ezilecektir. Şahap bu yüksek farkındalığına rağmen kendisine yapılan kötülükler karşında duygusal yaralar alır. Neyse ki kitabın sonunda geçireceği değişimle bu süreci benlik algısında ciddi bir çöküş yaşamadan atlatır. Sonradan okul müdürünün oğlu olduğunu öğrendiğimiz Berkay ve “yancısı” Emir ile yine ilerleyen sayfalarda annesinin Okul Aile Birliğinin başkanı olduğunu öğrendiğimiz Sude ve onun yakın arkadaşı Pelin’in zorbalıklarının hedefi daha çok sınıfa yeni gelen kızıl saçlı İpek olsa da dörtlü, Şahap’la da uğraşmayı bırakmaz. Ancak İpek hiç de adı gibi çıkmaz. Kendisini kızdırıp ağlatmak için söylenen lafların altında kalmaz, hatta öyle ki Sude’yi hüngür hüngür ağlatmayı bile başarır. Oysaki Şahap yıllardır kendisine söylenen aşağılayıcı sözleri içine atar ve bazen de dayanamaz gizli gizli ağlar. Yine bir gün okulun avlusunun en kuytu köşesinde ağlarken İpek’e yakalanır. Tesadüf olmayan bu karşılaşmada Şahap başta bağırıp çağırıp İpek’i yanından kovsa da sonra kendini toparlayıp ardından gider kızın. İki arkadaşın birbirlerine doğru attıkları bu adımlarla sağlam bir arkadaşlığın da temelleri atılır. İpek’in hayat dolu, mücadeleci yanı Şahap’ı dönüştürecek, onu adını tanımaya ve kendiyle barışmaya teşvik edecektir. İpek aslında sadece Şahap’ı değil tüm sınıfı değiştirecektir. Ancak bu değişimin oldukça doğal bir şekilde gelişmesi, yazarın parmağı olmadan karakterlerin eylemleriyle gerçekleşmesi önemlidir. Romanın kıvrak dili de bu hareketli kurguya eklenince ve tabii bir de konu hakiki olunca okuyucu da bir çırpıda bitiriveriyor kitabı. 2018 Tudem Edebiyat Ödülleri Roman Yarışmasının üçüncülük ödülüne sahip roman, yenilenin değil vazgeçenin kaybedeceğine dair güçlü söylemiyle umut aşılıyor. Günümüz çocuklarının dünyasında var olan unsurları (sözel ifade, davranış, ilgi ve beğeniler gibi) kullanırken ölçüyü kaçırmayıp popülariteden uzak durması da romanın başka bir önemli yanı olarak karşımıza çıkıyor. HER İKİ TARAFI DA DUYABİLMEK! Şahap ile İpek’in arkadaşlığı ilerlerken okulda da önemli gelişmeler yaşanır. Okul Aile Birliği sayesinde okulda bir müzik odası açılır. Bu girişimin asıl amacı öğrencileri müzikle tanıştırmak, kendilerini sanat yoluyla ifade etmelerini sağlamaktan çok bir okul orkestrası kurup okullar arası müzik yarışmasına katılabilmektir. Okul orkestrası için yapılacak seçmelerin heyecanı tüm öğrenciler gibi Şahap ve İpek’i de sarar. İpek orkestranın solisti olabilmek için Sude’ye, Şahap da bateristi olabilmek için Berkay’a karşı yarışacaktır. Şahap dedesinden yadigâr kalan darbukayı çalmakla kalmayıp âdeta konuştursa da ve İpek her türlü şarkıyı doğru bir şekilde rahatça söyleyebilse de tahmin edileceği gibi okul orkestrasına seçilmezler. Hatta İpek seçmelerin yapıldığı gün jürinin aldığı rap şarkı söylenemez kararıyla seçmelere bile dahil olamaz. Aslında tek mağdur olan onlar değildir. Berkay, Emir, Su de ve Pelin’in orkestra üyeleri olarak seçileceği çoktan bellidir! Ancak iki arkadaş bir köşeye çekilip yapılan bu haksızlığa üzülmek yerine omuz omuza verip kendi müzik gruplarını kurmak için harekete geçer. Ağabeyinin gitarını çalan Can ile başka sınıftan blok flüt çalan Ceren’i de aralarına alarak çalışmaya başlarlar. Elbette okullar arasında yapılacak müzik yarışmasına katılamayacaklardır; onların okulunu daha önce haksız yolla seçilen ve “Altın Çocuklar” adı verilen grup temsil edecektir. Bu isim İpek’e “Altın Kızlar” dizisini hatırlatır. Seksenli yılların ortasında başlayan ve doksanlı yılların başında biten bu dizinin on, on bir yaşındaki bir çocuk tarafından hatırlanması şaşırtıcı elbet. Yarışma günü gelip çattığında Altın Çocuklar kelimenin tam anlamıyla çuvallar. Berkay omuzlarına yüklenen ve ona ağır gelen bu sorumluluğun altında ezilir. Tıpkı daha önce de ezildiği ve bu yüzden de başkalarını ezerek güçlü gözükmeye çalıştığı gibi. Ancak bu kez durum farklı olur, daha sahneye çıkmadan başlayan sıkıntı sahnede daha da büyür; Berkay bir türlü parçaya giremez, bagetleri elinden düşürür. Sude teklemeye başlar, şarkının sözlerini unutur. Yaşanan tam bir fiyaskodur. Tüm bu yaşananlar sonucu okulda da işler değişir; artık Berkay Şahap’ın yerindedir. Şahap sayfa 107’de; “Onun neler hissedebildiğini çok iyi biliyorum. Tam beş yıl boyunca bütün sataşmaları dinlerken ben de ayakkabılarımı izlemiştim. O zamanları hatırlayınca bile canım yandı.” der. Zorbalığı yaşatanın da zorbalığı yaşayanın da uzanacak bir ele ihtiyacı var aslında. Yeter ki çocukların sesini uzaktan ya da yakından duyabilelim. n Vur Patlasın Çal Oynasın Orkestrası, Dursun Ege Göçmen, Editör: Burhan Düzçay, Tudem, 2020, 120 s., 10+ yaş 20 25 Haziran 2020