Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Yenilikçi bir anlatıcı: Orhan Duru Orhan Duru yenilikçi bir öykücüdür. Dili, anlatım biçemi, ele aldığı konuları, tematik yaklaşımları bakımından öykücülüğümüze yeni bir bakış getirmiştir. Duru’nun öyküdeki açılımı, yenilikçi tavrı ‘1950 Kuşağı’ öykücülerinin belirgin özelliklerindendir. ‘1 950 Kuşağı’nın en önemi yanı, kuşkusuz, yazınımıza yeni bilinç kapılarını aralayıcı bir bakış getirmeleridir. Burada aslolan, beslendikleri kaynakların tözünü oluşturan yaşantı gerçekliğine bilincin ışığıyla bakma ediminin yordamını bulmuş olmalarıdır. Bunu sağlayan felsefeyle erken yaşta buluşmaları, dünya yazınını tanımaları önemli bir açılımdır onlar için. Orhan Duru öykücülüğünün başat öğesi olan fantastik gerçeklik; toplumsal yaşama bakış, bireyin yaşamla alışverişindeki trajik durumunu sergileyiş üzerine kuruludur. Çelişkiler, çatışmalar ağındaki insanın insanla, çevreyle ilişkilerini humorist bir bakışla sergiler. Onun öyküsünün şaşırtıcı gelen bir başka boyutu da, kuşkusuz, bilimkurgusal yandır. Türün, Türkçedeki ilk özgün örneklerini vermiştir, Duru. İmlediğimiz gibi, o, öyküsünü kurarken; yaşamın nabzını tutmayı amaçlar. Düş, fantezi onun kurmaca gerçekliğinin iletişimsel boyutudur. Arka planda olan humour, ironik bakıştır asıl onun öyküsünü biçimleyen. Duru, her şeyden önce öykünün türsel anlamını gelişkin kılan, bununla okur katında ilgi uyandıran bir çaba insanıdır. ÇIKIŞ ÖRTÜK BİR EVREN Duru, yapıbozucudur. Bireyin yabancılaşma durumunu içselleştirerek verir. Bunu yaparken de dilin kalıplarını değiştirir: Bir durum yansıtılırken, yaşanılan atmosferin değişkenliğini de dil oyunuyla verilir. Onun ironisini kanatlandıran söz oyunları farklı bir dünyaya bakışa kapı aralar. Daha doğrusu, karşımızda duran gerçekliklerin dışlaştırılan yüzünü onun yazısının aylasında görürüz: “İşte yazılmadan önce var olmayan bir kelime. Lök. Bu kelimeyle başlayorum öyküme. Lök gibi öyküme.” Buradan bir öykünün kuruluşuna geçeriz. Küçük insanın dünyasına bakarken getirilen humour, yaşanılan çarpıklıkların/çelişkilerin oluşma/dönüşme durumlarını da sergiler. çeğin anlatıcı imgelemindeki yerinin ne olabileceğini gösteren öyküleridir. “Büyük Gece ya da Küçük Harflerle Büyük Gece” öyküsündeki dil ve anlatımı, “Yeşil Lahanalar”daki humouru, “Bunu Benden İşit”, “Konuk”, “Bardağın Dibinin Ortası” öyküleri anlatım biçemi bakımından en ilginç öyküleridir. İnsan gerçekliğine, yaşanılan durumların çapraşık yanlarına ustaca bir bakışın ürünüdür her biri. “Tutanaklar”, bir dil senfonisidir. Yazının ve anlatının cehennemiyle yaşamınkinin buluşmasıdır adeta. Çağdaş masal öğeleriyle örülü bir bakış. Sıkışmış insanın trajedisi... Değişim, yabancılaşma, altüst oluş, kentin bin bir yüzü “Öttürelim Borularımızı”, “Noterde”, “Durak”, “Büyükbaba”, “Anı”, “Kent” öykülerinin ana izlekleri olarak öne çıkar. 1970: ÜSLUPÇU YAN Aslında daha ikinci kitabında beliren bu yanı, Ağır İşçiler’de ustalık düzeyine erişiyor. Burada, tematik olarak, öykü dünyasının zenginleşen boyutlarını da görmekteyiz. Adlandırmak gerekirse; fantastik gerçekçilik öğesinin ağdığı öykülerdir bunlar. Duru, hiçbir zaman yaşamdan kopmaz. İnsanlık durumları onun ilgi alanındadır. Yoksullaşan hayatların berisinde durmaz, içine içine girer anlatısıyla. Düşle gerçek sarmalının gelip gelip bu öykülerinde yer etmesi ise bir fantezi değil; yansıttığı gerçekliği göstermek adına yapılır. “İbrahim’in Adaylığı Sorunu” eleştirel düzeyiyle, kara mizahın gösterdiklerine baktırıyor. Özellikle de bir dönem gerçekliğine öykünün ucuyla bakınca yazarın dünyasının ve hayata bakışının ipuçlarını bulabileceğimiz bir anlatıdır bu. PARÇALANAN GERÇEKLİK Hayatın içine giriyorsunuz; yakın, tanıdık, bildik yüzlerizlerle rastlaşıyorsunuz.. Ama bir süre sonra her şey değişiyor! Düşle gerçeğin uçlandığı noktalara yöneliyorsunuz... Ondaki güncellik sizi öyküye yakınlaştırır, fantastik olan ise; düşüncenin, kuşku ve kaygıların barınağına götürür. Arınmanın, düşlerin sınırsızlığının öyküsünü yazar Duru: Onun öyküsünün ana izleklerinden olan “kara mizah”, her dem yanı başınızdadır. Duru, dildeki yenilikçi tavrını daha da arındırarak sürdürüyor. Tümce kuruluşlarındaki yalınlık, öyküsünün farklılaşan yanlarından biri. Kitabına adını veren öykü “Fırtına”, bu yanının önemli bir göstergesi. Fantastik, bilimkurgusal bir öykü evreni kurmada Türkçenin olanaklarının ne denli zengin olduğunu gösteriyor adeta. Yeni ve Sert Öyküler, Duru’nun yazarlık tavrını, duruş yerini, dünyayı algılayışını ve o evrene bakışını simgeleyen anlatılarını getirir. Kentin kalbine yolculuklara çıkarır bizi. Vazgeçilemeyenin tarumar oluşuna döner. Çevre bilinci, Akdenizlilik duyarlığı, bağlanılanlarla, bağımlı olunanların görünen görünmeyen yanları, yaşama kültürünün değişkenliklere açık boyutu bir bir ağar onun öyküsüne. ÇÖZÜLME VE YOZLAŞMANIN TANIKLIĞI İroniyi salt bir söylem olmaktan çıkaran Duru, eleştirel gerçekçi bakışının odağında buna yeni anlamlar katar. Alaysılamayı öteler, hayata ve insan hallerine dair olup bitenleri “sert” biçimde gösterirken gülümsetir. Öyle ki; dile bakan göz, anlayan bakış, eleştiren düşüncedir. Evet, hem bir kazıcıdır hem de prototipleşen insanların gözlemcisidir. Bilinç kaymaları, aidiyetsizleşmeler, çürüme ve yozlaşmanın bütün halleri gelip öyküsüne ağar. Söyleyen dilin kapılarından geçirdiği anlatımcı yanını öylesine “saf”laştırır ki; okurun bakınca görmesi gerekenleri – neredeyse ayıklayarak verir. Hayatın bakan, zamanın nabzını tutan bir öykücünün/anlatıcının, anlatacaklarının hiç bitmeyeceğini gösteren dil senfonisidir bu dönem öykülerine yansıyan. Okurken, işi gücü “toplum gözlemcisi” biri sanırsınız Duru’yu. Kitaba adını veren “Kazı” başlı başına böyle okununca, onun getirdiği tanıklığın, toplumsal çözülmenin adını koymamıza nasıl kapı araladığını gözleriz. Bir yazarın duruş yerini, hayata ve yazıya bakış erimini daha çok dile getiren “Kimlik, Yitik ve Bitik”, “Çelişkiler” adlı öyküleri, bizi, onun dünyasına iyice yakınlaştırır. Onun deyimiyle; “harflerin gözden yitmesini istemeyen” bir yazarın bakışının her dem içimizde/aramızda dolaşmasını dileyerek. n 1960: ARAYIŞ Onun imlediği ‘kurgu’nun erdemi, yani Duru’nun öyküsünün omurgası, Denge Uzmanı’yla daha bir yerine otururken; bir arayışın, dilde ve anlatımda yani açılımların izlerini getirir. Özellikle ironik söyleminin belirginleştiği, düşle gerOKUMA ÖNERILERI ORHAN DURU 4 Öykü: Bırakılmış Biri, 1959; Denge Uzmanı, 1962; Ağır İşçiler, 1974; Yoksullar Geliyor, 1982; Şişe, 1989; Bir Büyülü Ortamda, 1991; SarmalToplu Öyküler, 1996; Fırtına, 1997; Yeni ve Sert Öyküler, 2001; Düşümde ve Dışımda, 2003; Kazı, 2006; Küp, 2008. 4 Deneme: Kıyı Kıyı Kent Kent, 1977 (genişletilerek Mavi Gezi adıyla 1986 ve 1987’de yeniden basıldı); Hormonlu Kafalar, 1992; İstanbulin, 1995; Tango Geceleri, 1999; Durgun ve İşsiz, 2004; Öykü Yazmanın Sırları, 2008. 6 1 Ekim 2020