Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
RÖPORTAJLARLA AFRİKA... ‘Büyülü Afrika’ Hıfzı Topuz, “Büyülü Afrika” yapıtıyla Kara Afrika’nın geleneklerini, yaşam biçimlerini, sömürüye karşı savaşımlarını, diktatörlerini, devrimcilerini etkileyici ve akıcı bir dille yansıtıyor. HASAN AKARSU H ıfzı Topuz, Cumhuriyet’le yaşıt yazarlarımızdan. İncelemearaştırma, anı ve roman türünde onlarca yapıtı var. Bu kez Kara Çığlık romanında geçen olayların gerçek yüzünü tanıtan Büyülü Afrika röportajlarıyla okurlarına ulaşıyor. Yazar, yedi bölümden oluşan yapıtında Afrika’da geçmişten günümüze yaşananlara ışık tutuyor. “İnançlar, büyüler, maskeler” dinsel inanışların bir dökümünü yansıtıyor. Afrika’da yaşayan “kara insan”ın büyülü dünyasında dolaşırken tanrılar, ruhlar ortamına giriyorsunuz. Her etnik topluluğun kendi tanrısına inanması, tanrının her şeyin yaratıcısı olması hiç de şaşırtıcı değil. Totem döneminin, ilkel inançların, “animizm”in yansıtıldığı olaylar, canlılarla ölülerin bir arada yaşadığı inancı genelde insanlığın geçtiği dönemleri anımsatır. Ölülerin yanına eşyalarının konulması, para bırakılması, ruhlar dünyası vb. insanlık tarihinde bildiğimiz şeylerdir. Topuz, Benin’deki fetişçi ve tılsım satıcılarını anlatır. Büyülü yılanın görülmesi olayı, piton yılanının insanları ısırmayışı bir çeşit sihirbazlık gibidir. Afrika’da insanların yaşadıklarını öğrendikçe yakın yıllarda yurdumuzda yaşananları da anımsamamak elde değil. Söz gelimi; tılsım, koruyucu tılsımlar bugün bizde de vardır. Fransa’da ve Amerika’da üniversite öğrenimi görüp Mali’ye dönen Mamadon Diane’ın yaşadıkları Afrika için önemli bir örnek. Afrika sosyalizmini savunurken Bamoka’ya yerleşip maske satıcılığı yapması düşündürücüdür. Her maskenin ataların birinin ruhunu simgelediği inancı, kutsal yontulara ilgi, kapılara nal, sarımsak ve eski pabuç asma, nazarlık takma fetişizmin gereğidir. Yazar, Afrika’da erkek ve kız çocuklarının sünnet edilmesini, yapılan törenleri de ayrıntılarıyla anlatır. AFRİKA’DA CİNSELLİK, EVLİLİK VE KADIN HAKLARI Hıfzı Topuz, gezdiği yerlerdeki gözlemleriyle ve tanık olduğu olaylarla, yaptığı söyleşilerle Afrika’daki gelenek ve görenekleri çok iyi yansıtır. Evlilik için atılan adımlarda, bizim geleneklerimizle benzerlikler olduğunu gözleriz. Bizdeki başlık parası onlarda “ağırlık” olarak geçer. Ancak “ağırlık” da az değildir. Ailenin gücüne göre onlarca hayvan (inek, öküz) armağan edilir. Doğmamış kızla nişanlanma olayı bizdeki beşik kertmesini anımsatır. Kadın hakları konusu da ilginçtir. Oradaki kadınların, iş yükünün azalması için, kumayı gönüllü olarak istemesi bize göre çelişkidir. Boşanma ve nikâhsız birliktelikler Afrika’da da vardır. Avrupa kadını ve erkeği için Afrika kadını ve erkeği nasıl ilgi çekiciyse Afrikalı için de Avrupalılar ilgi çekicidir. Bu nedenle yazar, melezlerin (mutsuz aşk çocukları) ortaya çıktığını anımsatır. Yazar, Uganda’nın çıplak insanlarını da tanıtır. Sudan’dan Karamajo’ya on bin çıplak insanın göç etmesine tanık olur. Senegal’in başkenti Dakar’daki bir plajda insanların su içmek yerine, coco cevizi dedikleri meyvenin suyunu içtiklerini gözler. 1230 km’lik yolu trenle giderken gözledikleri Af rika insanının yaşayış biçimiyle ilgili yeterli bilgi vermektedir. Afrika pazarları, Angolalı köleler, sömürü döneminden izler, darbeler, devrimler, faşist yöneticilerin baskıları ilgi çekicidir. Hıfzı Topuz, bu röportajlarını UNESCO’da görevli olduğu yıllarda (19602006) gerçekleştirir. Afrika ülkeleri yardım isteğinde bulununca oralara görevli olarak giden yazar; sosyalist, faşist yöneticileri de tanır. Kara Çığlık romanında sözünü ettiği Lumumba, Tshombe (Lumumba’nın katili), faşist İdi Amin, Bokassa bu söyleşilerinde de yer alır. Öldürülen Uganda kralı Mutesa’nın kızı Agnes Nabaloga’yla 1984 Paris’te tanışır ve ondan önemli bilgiler alır. Mali’nin devrimci devlet başkanı olan Keita’yı da 1968’de Bamako’da düzenlenen gazetecilik seminerinde tanır. Yazar ayrıca, Kara Afrika’dan Osmanlı’ya haremağası, cariye, bacı sağlayan ilişkileri de ayrıntılarıyla anlatırken köle pazarlarının, çocuk kaçıran Arapların, çocukların hadım edilmesiyle başlayan sürecin ve haremağalığının içyüzünü yaptığı söyleşilerle ortaya çıkarır. n Büyülü Afrika / Hıfzı Topuz / Remzi Kitabevi / 230 s. UĞUR NAZLICAN’DAN ÖYKÜLER... ‘Bir Dükkânı Beklemek’ Uğur Nazlıcan, ilk kitabı “Bir Dükkânı Beklemek” ile henüz çıktı okur karşısına. Daha ilk öyküsünden yakalıyor okurunu ve kitabına aldığı on dört öykü boyunca, misafirlerini ağırladığı dünya içinde bir edebiyat resmi geçidi izletiyor yazar. M. MEHMET HAKTAN E debiyatımızın sağlam bir öykü damarı var. Öykümüz, Sait Faik Abasıyanık ve Sabahattin Ali’nin yazdığı modern metinlerden kendine yeni bir kanal açıp bugünlere kadar ulaştı. Uğradığı her zamansal, sosyolojik ve felsefi tabandan da kendi adına alacağını alarak yoluna devam edip bugünlere geldi. Bu sağlam zeminin üzerine öykünün o sonsuz anlatım olanaklarından ve yeni edebiyat arayışlarından doğan yenilikler de eklenerek yolculuk devam ediyor. İyi ki de ediyor çünkü bu coşkun akan nehrin sularına, her geçen gün yeni ve çıtayı bir adım daha ileri taşıyabilecek nitelikte öykücüler katılmaya devam ediyor. Bunlardan biri de Uğur Nazlıcan. İlk kitabı Bir Dükkânı Beklemek’le henüz çıktı okur karşısına. Daha ilk öyküsünden yakalıyor okurunu ve kitabına aldığı on dört öykü boyunca, misafirlerini ağırladığı dünya içinde bir edebiyat resmi geçidi izletiyor yazar. Nazlıcan’ın hem Türkçe edebiyatı hem de dünya edebiyatını iyi bildiği, öykülerinin göndermelerle yüklü dili ve dünyasından kendini belli ediyor. Ama daha da önemlisi yazar, öykülerinin temellerini, belki de çıkış noktalarını meydana getiren bu zemin üzerinde kendi üslubunu yeşertebiliyor. Yazarların ilk kitaplarında üsluplarının oturmasını beklemek çoğu zaman zordur ama Nazlıcan özelinde bu durumun değiş tiğini söylemek gerek. Daha ilk kitabıyla durmuş oturmuş, öykü rengi ve sesini bulmuş, kendi öykü dünyasını kurup bu dünyada nasıl adım atacağının yollarını da çözmüş bir yazar var karşımızda. HAYAL VARSA GERÇEK VAR Bu dünyanın besini ise hayal ve gerçek arasında dolaşan, hayal ve gerçek arasındaki narin perdenin kıymetini bilen bir göz. Bir kedi dile gelebiliyor Nazlıcan’ın öykülerinde, bir köpek hikâyesini anlatabiliyor ya da bir eskicinin topladıkları kendine benzemeye başlayabiliyor. Fakat bunların hiçbirini “fantastik” nitelemesi altına alamayız. Nazlıcan’ın yarattığı kendine has dünya da işte tam bunun farkına varıldığı anda kendini açmaya başlıyor. Yazarın bu hayal ve gerçek arasında kurduğu öykü evreni sadece hayalleri ve gerçekleri içinde barındırmıyor üstelik. Tıpkı yaşamda olduğu gibi Uğur Nazlıcan’ın öykülerinde de her şey zıddıyla var oluyor. Hayal varsa gerçek var; evet ama aynı zamanda düşünülen ile gerçekleşen arasındaki zıtlık da var bu öykülerde. Geçmiş ile gelecek, görünen ve görünmeyen... Tüm zıtlıklar uyum içinde uçuşuyor Uğur Nazlıcan’ın öykülerinde. Bu uyumun en önemli sebebi ise yazarın, bu zıtlıklara eşlik edebilecek dil dünyasını da öykülerin dünyasına yerleştirebilmelisi. Kısa öyküler Nazlıcan’ın kaleminden çıkanlar ancak kısa olmalarına rağmen hikâyeye yatkın bir kalemi var yazarının. Anlatım olanaklarını kullanımı açısından kalemini mümkün olduğunca geniş bir perspektifte oynatıyor Nazlıcan ve işin daha da güzel yanı bunu hoyratça değil yumuşak geçişlerle okuruna sergiliyor. Zekice kurgu oyunları görüyoruz öykülerde örnekse ama okuruna bunu “göstermek” için yapmıyor yazar. Metnin yolu oraya gittiği için, öykü onu istediği için yapıyor. Buna bakarak da yazarın dili, metnin işaret ettiği doğrultuda gelişiyor; yani, olması gerektiği gibi... Bu konuda da öykülerin dünyasında gördüğümüz zıtlıklar söz konusu. Ne kadar sadeyse bir o kadar girift bir yapı kuruyor yazar. Öyküler, yazarının diliyle cana gelerek okunup giderken her öyküde yine yazarının yarattığı sağlam iskeletle kurgunun doyumsuz hazzını yaşatıyor. Bir Dükkânı Beklemek, tüm bu özellikleriyle bir yazarı müjdeliyor. Bundan sonra yazacaklarını merakla bekleyeceğimiz bir yazarı... n Bir Dükkânı Beklemek / Uğur Nazlıcan / Yapı Kredi Yayınları / 82 s. 8 27 Eylül 2018 KITAP