05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

ALBERTO MANGUEL’DEN “DÖNÜŞ” ‘Dönüş kaybolmaktan kaçmaktır’ Hayatını Roma’da sürdüren, sürdürmekten mutlu olan bir adam, yıllar önce terk etmek zorunda kaldığı ülkesine, kendisi için artık yaşamayan bir yere ait o kente döner. Uçaktan iner inmez şehrin geri kalmışlığını ele veren çirkinlikler bir süre sonra yerini tarifsiz bir eğretiliğe, hayal ile gerçek arasındaki çizgiyi bulandıran tuhaf tersliklere bırakır ve ortaya geçmişin kayıplarıyla malul bir kent manzarası çıkar. Alberto Manguel’le yeni romanı “Dönüş”ü konuştuk.. GÜRER MUT gurer@cumhuriyet.com.tr B irçok insan için ‘dönüş’ farklı anlamlar taşıyor. Yaratım sürecinde sizi bu kavram etrafında düşündüren, harekete geçiren neydi? n Hikâyeyi ilk tetikleyen fikrin, 1990’larda Buenos Aires’e yaptığım birkaç seyahatin birinde (annem o zaman hayattaydı ve onu ziyarete giderdim) yaşadığım, rüya gibi bir deneyim olduğunu hatırlıyorum. Uçağım rötar yapmıştı, taksici otelimin yerini bilmiyordu, yorgundum ve kızgındım. Şehirde yürümüş; büyüdüğüm ve sonraları ordu tarafından kaçırılıp işkenceye maruz bırakılan, öldürülen ve nihayetinde sürgüne giden arkadaşlarımın yaşadığı sokaklarla binaları görmüştüm. Geçmiş ve geçmişin hayaletleri dışında hiçbir şeyin gerçek olmadığı hayalî bir şehirde yürüyor gibiydim. n Dönüş’ü sizin kişisel yolculuğunuz olarak da okumak mümkün mü? Ya da ne denli bir kişisellik barındırıyor kitap? n Her kitap kişiseldir; başka türlü olamaz. Hayatımız boyunca inşa ettiğimiz sözcük dağarcığıyla yazarız. Fakat ben bu kitabın Aeneas’ın Yeraltı Dünyası’na yaptığı yolculuğun yeniden yazımı olarak okunmasını isterim. Hatta aslında kitaptaki pek çok karakter Aeneid’den alıntılarla konuşuyor. Bu iskelet, güncel hikâyeyi inşa etmeme yardımcı oldu. En sevdiğim romancılardan biri olan Ismail Kadare da bu şekilde çalışır. Ben de alçakgönüllükle, ustanın izinden gitmeye çalıştım. n “Deneyimin kitapları, kitapların kişisel deneyimi zenginleştirdiği ve dönüştürdüğü yaratıcı bir okuma nasıl olur?” sorusunun yanıtını arama çabasıydı Okumalar Okuması adlı kitabınız. Aynı şey yazmak için de geçerli mi peki? Öyleyse Dönüş özelinde nasıl bir dönüşümdü bu tecrübe? “HİÇBİR DÖNÜŞ BİR DİĞERİNE BENZEMEZ” n Farklıydı. Makale yazmakla kurgu metin yazmak birbirinden tamamen farklı süreçler. İlki, halihazırda var olan bir alanın keşfine dayanıyor ve belirli yollar izleyerek eğer şanslıysanızbelirli keşifler yapıyorsunuz. Ancak kurgu metinde önce keşif yapacağınız coğrafyayı yaratmanız ve sonra da uydurulmuş gerçeklerine sadık kalmanız gerekiyor. n Dönmenin sancılı bir yanı da var sanki. Kendi toprağından kopan kahramanınız Fabris’in geçmişiyle karşılaştığı, bir noktada anılar labirentinde gezindiğini görüyoruz. Sizce her geriye dönüş bir tür “kaybolma” mıdır? n Ya da kaybolmaktan kaçmaktır. Hiçbir dönüş bir diğerine benzemez. Odysseia’nın dönüşü de Aeneas’ınkine benzemiyor. İlkinde terk edilmiş bir memlekete Ithaca’ya dönüş vardır. İkincisinde yeni yaratılmış bir memlekete Yeni Truva’ya, namı diğer Roma’ya bir dönüş var. Fabris’in dönüşü ise imkânsız çünkü bıraktığı yer artık yok ve sakinleri kanlı geçmişlerinin gerçeğiyle yüzleşmeyi reddettiği için yerine yeni bir yer de gelmemiş. n Fabris evini, ailesini ve arkadaş larını geride bırakan bir karakter. Bireyin bellek mekânlarıyla bağını kopartmış olması ve “yurtsuzluk” kavramı, insanın ve dahası bir edebiyatçının anlam dünyasını nasıl etkiliyor? n Mükemmel bir soru. Kişisel dağarcıklarımız günden güne, dünyanın sözcükleriyle karşılaştıkça oluşuyor. Bir şeye isim verdiğimizde sadece o dışsal deneyimi etkilemekle kalmıyoruz; aynı zamanda deneyimin kullandığımız kelimenin anlamsal bağlamını değiştirmesine de sebep oluyoruz. Bu bir dinamik; deneyimlediğimizi düşündüğümüz şeyle deneyimlediğimizi söylediğimiz şey arasında diyalektik bir alışveriş. “ISTIRAP YARATIMIN DEĞİŞMEZ ŞARTI DEĞİL” n Diktatörlük ve baskı döneminde hayatta kalmak için çıkılan bu yolculuklar farklı anlamlar mı taşıyor? Yaşadığı coğrafyayı terk etmek zorunda kalan bir karakteri yaratırken neler düşündünüz? n Çoğumuz kendi ülkemizde ya da yurtdışında diktatörlükle, despot yönetimlerle karşılaşmışızdır. İçinde yaşadığımız dünya Platon’un da söylediği üzere adil ve iyi bir yönetim sistemi hayal etmekten aciz. Dolayısıyla biz de devletin kurallarıyla adil olsun, olmasın bireyin ihtiyaçları mantıklı olsun, olmasın arasındaki gerilimle yaşıyoruz. Toplum bu gerilimde oluşuyor ve hayatta kalmaya çalışıyor. Devletin yükümlülüğü toplumun uyacağı kurallar yaratmak ve bireyin yükümlülüğü de bu kuralları sorgulayıp değiştirmek. n Katıldığınız bir söyleşide dünyayı “çılgın yetişkinlerin sahnesi” olarak tanımlamıştınız. “Gücü ele geçiren herkesin sansüre yeltendiğini ancak hiçbirinin başarılı olamadığını” da eklemiştiniz. Diktatörlük ve baskı dönemleri yazarların kendi güçlerini fark etmesini mi sağlıyor? n Istıraptan sanat doğacağı fikri de en az Homeros kadar eskidir: “Tanrı insanların başına talihsizlikler örer ki, gelecek nesillerin şarkı söylemek için bir sebebi olsun.” Ama neyse ki ıstırap yaratımın değişmez şartı değil. n Sizinle söyleşi yapma imkânı yakalamışken şu sıralar neler yaptığınızı, neler üzerine çalıştığınızı da öğrenelim... n Kısa bir süre önce, neredeyse üç yıldır devam ettiğim Arjantin Ulusal Kütüphanesi’ndeki yöneticilik görevimi tamamladım. 2005’te yazdığım Dönüş, bu anlamda haberciydi. Şimdiyse tekrar New York’a yerleştim ve yeni bir projeye başlamadan önce enerji toplamak için biraz zamana ihtiyacım var. n Çeviri: Elif Günay Dönüş / Alberto Manguel / Çeviren: Ülker İnce / Kırmızı Kedi Yayınevi / 88 s. 4 27 Eylül 2018 KITAP
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear