Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Geçmişin labirenti Amnezi ender sayıda insanın başına gelirmiş ve genelde çok kısa sürermiş ama heyecan verici bir konu olduğu için, edebiyat ve filmlerde çok sık işlenir. Burhan Sönmez de yeni novellası “Labirent”te belleğini yitirmiş bir adamı anlatıyor. B ir gece konserden sonra yorgun bedeni taksinin arka koltuğunda uyuklarken müzisyen Boratin’in bindiği taksi Boğaz Köprüsü üzerinde bir kaza nedeniyle tıkanan trafiğinin içinde kalır. Ne olduğunu öğrenmek üzere inen taksi şoförü bir de bakar ki arka koltuktaki müşterisi arabadan inmiş, köprünün demirleri üzerinden kollarını açmış kendini boşluğa bırakıyor. Boratin yirmi sekiz yaşında, besteci, gitarist, solist, sıradışı yakışıklılığıyla bilinen, dostları tarafından sevilen genç bir müzisyen. Boğaz Köprüsü’nden atladığı hâlde sağ kalan mucizelerden biri. Sadece birkaç kaburga kırığı ve hafıza kaybı ile hastanede gözlerini açtığında kim, neden, nasıl sorularını yanıtlayamaz hâlde buluyor kendini. Bu durumda Boratin şanslı mı, yoksa şanssız mı? Bu soruyu çok kereler sorar kendine çünkü yapmak istediği bir şeyde intihar başarısız olmuştur, öte yandan milyonda bir olacak bir mucizeyle hayatta kalmıştır. Ayrıca amnezi bir lanet midir yoksa bir lutüf mu? Geçmişi hatırlamamak aynı zamanda geçmiş acıları, hataları da hatırlamamak olduğundan şans sayılabilir mi? Bu sorularla dolu zihnini kimliği olarak görmez Boratin; Descartes gibi rasyonalist filozofların aksine bir tek “bu bedenden şüphe etmiyorum” diye düşünür. İlginç şekilde hafızasıyla birlikte estetik ve moral değer yargılarını da yitirmiş görünür. Yüzleri farklı renklere boyanmış binalara bakarken “Hangisi daha güzel?” sorusunu yanıtlayamaz. Zevkini de kaybetmiştir. Kahveyi nasıl içtiğini, hangi yemekleri sevdiğini, kim CAN EROK lerle yakın olduğunu da hatırlayamaz. İyi ile kötü bu durumda bir şey ifade etmez ona. Eylemlerin değerini tartma yetisinden yoksundur. Yine de yaptığı eylemlerden onun iyi yürekli biri olduğundan şüphe etmeyiz. Kırılgan bir ruh hâline sahip olduğu günlerde bile insanlara nazik davranır, çıplak ayaklı gbir sokak çocuğuna sandviç alır. KGeÜnZdEisLi LeİsKteAtikLGdeISğIer yargılarını kaybetmiştir ama çevresindekiler Boratin’i olağanüstü güzellikte bir insan olarak tanımlarlar. Yakışıklıdan çok “güzel” kelimesinin kullanılması dikkatimizi çe Burhan Sönmez ker. Erkeksi bir imajı yoktur, ruhundaki kırılganlığı tipinde de hissetmemizi ister Burhan Sönmez. Ve işte bu konuda Labirent’in (İletişim Yayınları, 120 s., 2018) alt teması ortaya çıkar. Öykünün bir noktasında Boratin eskiden birlikte müzik yaptığı grubuyla yemeğe gider. Her biriyle ayrı hatırlamadığı bir geçmişe sahip olduğu arkadaşlarıyla sohbet ederken, yan masada bir kadın güzelliğiyle dikkatlarini çeker. Kadın öyle güzeldir ki “Eğer kız olsaydı bir tek Boratin onun güzelliğiyle yarışabilirdi” der kadınlardan biri. Ardından da bir soru atılır ortaya: Yan “masanın üstündeki balkon çökse ve kadınlar altında kalsa, en çok hangisine üzülürsünüz?” Trajedilerin kahramanları hep krallar, güçlüler ya da olağanüstü güzellerdir çünkü insanlar güzellerin acılarında pathos bulur. Külkedisi masalının kahramanı çok güzel bir kız olduğu için temizlik yapıyor olması acıklı gelir bize. Pathos yaratan şey, kahramanın düşüşüdür. İnsanlar hiç tanımadıkları Prenses Diana’nın ölümüne karşı komşularının ölümüne üzüldüklerinden daha fazla üzülür. Şimdi konuya bu noktadan baktığımızda yukarda sorulan soruya romanın “en güzeli” yanıtı verdiğini söyleyebiliriz. Aslında doğrudan bu yanıtı vermiyor ama Boratin’in güzelliğinin yarattığı algı böyle açıklanıyor. Gruptaki en yetenekli, en güzel, en iyi kalpli, vb… bu yüzden de intihar girişimi en acı veren. Zaten bu konu açılmadan önce “güzellik iyilikten daha caziptir” diyor karakterlerden biri. TEK NEDEN VAR MIDIR? Husserl’e göre hayatta hiçbir şeyin bir tek nedeni yoktur. Başka deyişle, bir şey sadece bir şeyle açıklanamaz. İntihar da bir tek nedene bağlanabilir mi diye sorabiliriz bu ışık altında. Ruhsal durumu etkileyen bir tek nedenden çok, labirentin içinde çoklu bir kayboluş ölüm isteğini getirir. Aslında Boratin’in ölüm arzusunun nedenini hiç öğrenemiyoruz, aynı onun da hiç öğrenemediği gibi ama Boğaz Köprüsü’nde kaza olunca trafik kazasında kaybettiği anne babasının düşüncesi belki geliyor aklına, belki ölüm amacıyla atlamıyor köprüden, sadece havada süzülerek düşmenin tadını merak ediyor ya da belki atlamanın keyfi için bırakıyor kendini boşluğa. Bu açıklamalar novellanın yapısına ters düşmüyor çünkü başka bir açıklama gelmiyor Boratin’den ya da geçmişinden. Boratin’de eskiden olup olmadığını bilmediğimiz bir özellik var; bir duyuyla algıladığı nesne ya da olayı başka bir duyuyla hissediyor. Karıncaların ayak sesleri, renklerin kokusu, tatların rengi gibi duyularını sinesteziyle bir arada duyumsuyor. Bundan başka gerçeklik konusunda da aklı karışık kahramanın. Yağmuru hatırlamıyor ama yağmuru kitapların nasıl anlattığını hatırlıyor. Aynı şekilde trene daha önce bindiğini hatırlamıyor ama tren seslerini filmlerden biliyor. “Kasabada yağmur altında büyüyen bir çocuğu düşünüyorum. Yağmuru kitaplardan ve filmlerden anımsıyorum ama neye benzediğini bilmiyorum” diye açıklıyor. Kitapları, filmleri, eskiden öğrendiği dilleri, mitoloji kahramanlarını hatırlıyor ama kendisiyle ilgili bilgiler zihninden silinmiş. Buradan onun için kurgunun gerçekten daha yakın olduğu sonucuna varıyoruz. İntihardan sağ çıkan insana soracağımız ilk soruyu Boratin’e soruyor yazar: Uğruna ölünecek ne var hayatta? Ve Boratin de sanki geçmişine ve çocukluğuna, ablasının yanına gitme isteğini bunu öğrenmek için istiyor. Bessie Smith ve blues şarkıları dinleyerek okunacak bir novella. Ayrıca içindeki küçük hikâyeler örneğin kırk ayağın ya da ormandaki yaşlı adamın hikâyesi, Burhan Sönmez’in iyi öykücülüğünü gösteriyor. n 6 27 Eylül 2018 KITAP