25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

G azetemiz, siz okurlarını, bayramın her günü değerli yazarlardan alınmış öykü ve denemelerle buluşturacaktı fakat sayfa sayısının azaltılması buna elvermedi. Cumhuriyet Kitap sayfalarında pek çok yazar, öykü ve deneme kitaplarıyla yer aldı ancak bugüne kadar bunların içinden bölümler yayımlamamıştık. Gazetedeki gelişmenin ardından bu metinleri biz yayımlıyoruz. Cumhuriyet Kitap takipçilerinin aynı zamanda sıkı edebiyat takipçileri olduğunu iyi biliyoruz. Edebiyatın yolunun da öykü ve denemeden mutlaka ama mutlaka geçtiğini. O nedenle okurlarımız mutlu olacaktır diye düşünüyoruz. Hem özgür düşünceye hem de edebiyatımıza ufacık da olsa bir katkı olsun diye. Keyifli okumalar. Şatodaki Çiçek AHMET ALTAN Eylül 2016’dan beri Silivri Cezaevi’nde tutulan Ahmet Altan’ın hapishanede yazdığı 19 denemeden oluşan yeni kitabı, eylül ayından itibaren dünyanın bütün önemli dillerinde peş peşe yayımlanacak. Altan’ın bir kitabı ilk kez Türkçeden önce diğer dünya dillerinde okura ulaşacak. Yayımladığımız denemeyi ise, Ahmet Altan Cumhuriyet için yazdı. 23 Ağustos 2018 G öçmen kuşlar gittiler. Avlu sessizleşti. O koyu sessizlikle birlikte sanki biraz daha daraldı, duvarları biraz daha yükseldi. Yaz boyunca onların çılgın ötüşleriyle uyanmaya alışmıştım. Güneş doğarken başlarlar, karanlık çökene kadar hiç durmadan tükenmeyen bir neşeyle öterlerdi. Oğlanlar kızlara hediyeler taşırdı: Otlar, çiçekler, böcekler, meyve parçaları. Birbirlerine kur yaparlardı. Sık sık oğlanlar kanat çırpıntılarıyla kavgaya tutuşurlardı. Aniden yok oldular. Tek bir cılız kuş kaldı. Avlunun üstündeki kafeste öyle duruyor. Hiç ötmüyor. Onun neden gitmediğini bilmiyorum. Belki gücü yoktu, belki de başka bir kabileye aitti. Birkaç güne kadar avlunun üstündeki “bir avuç gökyüzünden” leylek sürülerinin geçtiğini de göreceğim. Geçen yıl bugünlerde hücrenin duvarına asılı takvimde “leyleklerin göçü” yazıyordu, gerçekten de o günlerde sivri gagalar, geniş kanatlar süzülüp geçti üstümüzden. Günler ve mevsimler akıyor. Ben duruyorum. Hep aynı on metrekarenin içindeyim. Bütün canlıların sürekli hareket ettiği, bir yerden bir yere gittiği bir dünyada hiç hareket etmeden hep aynı yerde durmak: Hapishane bu demek. İnsanlar, bir yerden bir yere giderek, hep hareket ederek zamanın ve hayatın hareketiyle bir uyum sağlarlar. Durduğunda bu uyum bozulur. Zamanla ve hayatla birlikte akmazsın. Hayat ve zaman senin üstüne doğru kararıp köpürerek akar, seni taş bir duvara sıkıştırır. Biz gençken, bir sorun karşısında yeterli direnci gösteremediğimizde, mücadele edemediğimizde, kırıl ganlaştığımızda babam öfkeyle sedeflenmiş bir enerjiyle “boğayı” derdi, “boynuzlarından tutup devi receksin.” “Boğa” hayattı. Seni bir hücreye kapattıklarında o daracık odanın içinde o geniş omuzlu, iri kaslı “boğanın” da kar şısında durduğunu, keskin ve sivri boynuzlarını karnına dayadığını hissedersin. Hareket edecek, kımıldayacak bir yer yoktur. Boğayı nasıl boynuzlarından tu tup devireceksin? Yenilecek misin? Tam da seni oraya kapatanların istediği gibi boğanın seni parampar ça etmesine izin mi vereceksin? Bu sorular karşına çıktığında bir gerçeği keşfedersin: Hareket etmen gerekir. Ama nasıl? >> İşte böyle dar bir yerde bu 1
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear