Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
MURAT ATAŞ’TAN “ARMİNE” Bizim Armine’miz Alakarga’da Aralık Şenliği... Murat Ataş “Armine”de, 1914’te başlayan ve Birinci Dünya Savaşı’ndaki hezimetlerle ‘iç düşman’a dönüşen Ermeniler’e dönüyor yüzünü ve vicdanını. OZAN YURTOĞLU B u coğrafyada zaman zaman çığrından çıkan şiddet, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden günümüze büyük bir insanlık bakiyesi ve “sızı”sı bıraktı. Bir dönem Türkiye’nin en büyük tabusu olan ve “mesele” olarak görülen Ermeniler, bu topraklarda yaşayan hatırı sayılır nüfusa ve çeperinde nüfuza sahip halklardandı. 1915’te büyük bir kırılma yaşandı. Eskiye dönülmesi mümkün olmayan bir süreçti bu. Geride bölük pörçük, silikleşmiş hafızalardan sızan, hayıflanmalara eşlik eden komşuluk anıları, tanıklıklar kaldı. Hiçbirinin resmî değeri yoktur elbette; ya aşkın? Resmiyetle işi yoktur aşkın, tanımaz o; ne etnik ne dinî ne de mezhep dogmalarını, hele bir de eski zamanlardan kalmışsa sadece anlatıcısına kavuşmayı bekler ya da şimdi orada olmayanı var eder, gerçeğe dönüştürür anlatıcı, “vardı, oradaydı” deyiverir sihirbaz edasıyla... Armine, “bir buçuk milyon” çoğulluğuna tıkılan insan varlığının içinden pırıl pırıl bir hikâyeyle selamlıyor bizi. 1910’ların başındayız. Sivas’ta bir Ermeni köyü, gündelik hengamenin içinde akıp giden, çocukların neşesine bulanmış bir zaman ve elbette payitahtta yazılan Türk’ün, Kürt’ün, Ermeni’nin ve daha nicelerinin derin kuyusuna dönüşen savaş gerçekliği akıyor Armine’nin fonunda. Roman, 1914’te başlayan ve Osmanlı’nın yıkılmasında etkili olan Birinci Dünya Savaşı’ndaki hezimetlerle “iç düşman”a dönüşen “Ermeniler”e dönüyor yüzünü ve vicdanını. Onların gözünden o yılları anlatıyor. Romana adını veren ve o zaman on beş yaşında olan Armine ve kaybedeceği ailesi üzerinden Türkiye’nin 1970’lerin başına kadarki yılların panoramasını veriyor. Armine’nin bilge dedesi Garabet Efendi, annesi Manuşak, zamanının kişilerinden farklı olan Fransızca bilen ve Fransa’da bir dönem kalan, ticaretle uğraşan babası Arpier, her şeye muzır yaklaşan ikiz kardeşleri Anuş ve Suşan, Sate, Maryam ve erkek kardeşi Mihran ve bitemeyen aşkı Civan’ına kavuşma hayalleriyle yaşayan Armine, kendiyle birlikte kimsenin başına gelecekleri bilmediği zamanda tipik bir köy hayatı yaşyana Ermeni kız. Bu yönüyle artık kimsenin yüzüne bakmaya imtina etmediği, büyük şehirlerin yırtmaya çalışan bireylerin desiseli hayatları yerine, yüzünü “köy”e dönen, “köy ve köylü”yü anlatan bu yönüyle de onları anlatan ustalara saygı anlamında şapka çıkaran bir ilk roman. “İYİ” VE “KÖTÜ” Artık “tehcir” gerçekliğinin başladığı zamana yoğunlaşan romanın asıl olarak dert edindiği evrede, biz artık “iyi” ve “kötü”yü görmeye başlıyoruz. Komşusunun malları üzerine “çöken” ve onları “alt eden Türkleri” ama bunlar olurken yaşamları değişen “Ermeni” komşuları için kahrolan “Türkleri”, onlar için canını sakınmayan “Alevileri”, vicdanlı “subay Yüzbaşı Salih” ve diğer askerleri, bürokrasinin ezemediği dostlukları, bugün bile anlatılan “Ermeni ustalığı” maharetini ve eserlerini görüyoruz. Ayrıntı ve tarihsel detayla yoğrulan bu ilk romanda aynı zamanda büyük bir aşk var. Vuslatı bekleyen Armine ve Civan’ın aşkı. Zaten aşk yoksa hayat da yok değil mi? Türkiye’nin en önemli fikir gazetelerinden birinde senelerce mesai vermiş birinin kalemidir bunları yazdıran. Gazeteci olduğundan mütevellit sarihtir, dilin oyunlarına çok girmez. Çünkü net olursa anlaşılır. Ağdalı dil oyununa gerek duymaz ve yazdığı da ortadadır. Yazının içinde geçen ve vurgulanan “ilk roman” aslında buna yönelik ateşleyici unsurdur. Madem burdayız ve burayı anlatıyoruz meşrebimizce. İşte o anlatının devam gelsin “iştiyak”ine vurgu. Türkiye halkları büyük acılar yaşadı, yaşıyor ve “belki” de yaşayacak. “Belki”nin vurgusu, bundan sonrası böyle olmasın temennisini içeriyor. İşte bu roman da bundan sonrası böyle olmasın temennisi ürünü. Bu, neden geriden ve tarihin yeniden okunmasından başlamasın? İşte Armine, buna katkı sunacak bir ilk roman... n Armine / Murat Ataş / Aras Yayıncılık / 224 s. KITAP 177 Aralık 2017 “Düşünceler” dizimiz Yazar ve Cenneti kitabıyla başlıyor. Kütüphaneci 30 büyük yazar... Hitchcock’un esinlendiği Vertigo, 20. yüzyılın en önemli psikolojik gerilim romanlarından biri... Márcio Souza’un sıradışı romanı Amazon’un Efendisi, ülkesi Brezilya’da yüzbinlerce okura ulaştı. Münir Göle’den kısa kısa, gülümseten, düşündüren denemeler... Mart Twain’den yeni bir öykü seçkisi... Klasikler dizimizden... alakarga alakargayayinevi alakargakitap alakargayayinlari alakarga.com.tr alakargakitabevi.com