25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

ANDREW MILLER’DAN “ÖZEL BİR ACI” Hacisıssıizliğin Andrew Miller, “Özel Bir Acı” ile okurunu, heyecan verici ve felsefi boyutları da olan fantastik bir kurgunun içinde yolculuğa davet ederken dönemin Avrupası’nın ruhu ve sosyokültürel yapısına da perde aralıyor. reyyan bayar A ndrew Miller’ın, yayımlanır yayımlanmaz yankı uyandıran ilk kitabı Özel Bir Acı, yıllar sonra güncel çevirisiyle yeniden okur karşısında. Kitabın ön kapağına da alınan The New York Times Book Review’ın “muhteşem bir ilk roman”, The Sunday Times’ın “benzersiz derecede zekice ve zarif” yorumu kadar abartıya gerek var mı bilinmez ama Miller’ın, dünya çapındaki ününü, birçok uluslararası edebiyat ödülüne değer görülen ve otuz altı dile çevrilen Özel Bir Acı’ya borçlu olduğu yadsınamaz bir gerçek. Miller, genç bir yazarın ilk romanından beklenmeyecek başarıyı yakalar ve kitap, daha yayımlandığı 1997’de edebiyat çevrelerince büyük ilgi görür. Kitap, Miller’ın yazarlık kariyerinin büyük sükseyle başlamasında bir anlamda işaret fişeği olur. “Dünyanın en çok hangisine ihtiyacı var: İyi yürekli ve sıradan birine mi, yoksa yüreği buzdan, taştan yapılmış, olağanüstü bir insana mı?” Yaşadığımız dünyanın gidişatına bakılacak olursa yanıtı bariz olan bu soru üzerine kurduğu romanıyla Miller bizi, içsel bir sorgulamaya davet ediyor. Öyle ki kitabın yayımlanmasının ardından on dokuz yıl geçmesine rağmen bu hesaplaşmanın gerekliliği, insanlığın selameti açısından artarak sürüyor. Miller, okuru, acı çekememenin acısını çeken James Dyer’ın macera dolu yolculuğuna ortak ediyor. Kahramanımız James, her şeyiyle farklı: Ailenin neredeyse tek mavi gözlü üyesi James, doğduğunda ağlamaz, on bir yaşına kadar hiç konuşamaz; kelimeler hakkında fikri yoktur, asla hastalanmaz ve yaraları bile hemen iyileşir. Hikâye, 1739 İngilteresi’nin soğuk bir kış gününde, James Dyer’ın doğumuyla başlayıp 1772’de ölümüyle sonlanır, diyebilirsek de romanın ilerleyişi bağlamında ölüm, James için bir nihayet değil; onun farklılıklarla dolu yaşamının okura açılmasında bir başlangıç oluyor. Yukardakilerle kıyaslandığında onu “öteki”liğin zirvesine oturtan özelliği fiziksel veya duygusal hiçbir acıyı hissedememesi. Durum öyle bir boyutta ki James öldükten sonra bilim insanları bu gizemli adamı incelemek için sıraya girer. Ölümünden sonra çağın doktorları tarafından iç organları incelenen, tuhaf ve olağanüstü bulunan James, meşru bir felsefi araştırmanın hammaddesi, içinde bilmeceler taşıyan etten bir tabut olarak görülür. Başarılı bir doktor olan James, bu hissizliği anlaşılınca sirklerde gösterilere çıkarıldığı karanlık bir geçmişe sahiptir. Oradan kaçarak eğitim alır ve cerrah olur. Bu süreçte yolu tımarhaneye bile düşer. Sosyal konumunda bu denli bir sıçramada bulunmasına karşın engel olamadığı bu duyarsızlık yüzünden içindeki eksiklik duygusundan bir türlü kurtulamaz. ANLAMLANDIRILAMAYAN DUYGULAR Onu önceden tanıyan Papaz ise James’le ilgili çok az şey bildiğini sonradan fark eder. James’in babasının bir çiftliği vardı; annesiyse genç yaşta ölmüştü. James’in geçmişine dair pek bir şey anlatmaması, Papaz’a, acaba geçmişine ilişkin sakladıkları mı vardı, sorusunu düşündürür. James hakkında kendisinden fazla şey bildiğini düşündüğü, ona uzun zamandır özveriyle bakan hem kurtarıcısı hem de cezalandırıcısı olan şifacı Mary de tabii ki James’le duygusal bir bağ kurduğu için aynı duygu durumu ve düşüncededir. James’in gizemli yaşamı boyunca vücudunda bir sır taşıyıp taşımadığını merak etmeleri sonucu doktorların incelemesine göz yumarlar fakat beklenen, sapıkça bir kasaplıktan ziyade saygılı bir bilimsel işlemdir. Papaz, gördükleri karşısında doktor Burke’ü ve Ross’u barbar olarak tanımlar ki haksız değildir. Özel durumundan dolayı uzun süre acı çekememenin yanı sıra sevgi merhamet gibi birtakım insani duygulardan yoksun olan James’i bu yüzden araştıran Burke ve Ross, “normal” olmalarına karşın belki de James’ten bile daha acımasız davranır. Miller, aslında hayatın akışında kimin vicdanının kabuk bağladığını bu çelişkiyle ters köşe yaparak ortaya koyuyor. Bunlara karşı James’in insancıl yönleri, içindeki sevgi ve merhamet, olaylara verdiği tepkiler ve davranışları aracılığıyla gözler önüne serilirken bu genç adamın bütünüyle hissiz, robotumsu olmadığı değişimi vurgulanıyor bir anlamda. Artık hissiz olarak tanımlanan James, duyumsadıklarını anlamlandıramaz; nihayetinde içgüdüsel olarak tam aksi hareket edip böyle bir izlenim uyandırır. TARİHTEN İLHAM ALAN KURGU Üstün el becerili ve hissiz James, kan alırken birdenbire o cesaretini yitirir. Artık doktorluk yapamayacağı aşikârdır. Önceleri duygusuz ve sevimsiz bir adam olmasına rağmen çok işe yarayan James, şimdilerde gülümseyebilen, empati kurabilen bir insana evrilir. Miller, James’in bulunduğu bu ikilemi uzun uzadıya açarak hangisinin daha iyi olduğu konusunda kararı okura bırakıyor. Yıllardır eksikliğini yaşadığı duyguların, bu kez de yabancılığını ve ağırlığını tadıyor James. Onun için endişelenen o kadını ve küs olduğu kız kardeşi hasta Liza’yı anlama fırsatı yakalıyor belki de. İlk geldiğinde saçları bakımsızlıktan ağar mış ve zavallı haldeki James’in bu değişiminde şüphesiz ki bakıcısı Mary’nin çabası başrolde. Onu hem ruhen hem bedenen besleyen Mary, dokunduğu kişinin acılarını dindirmek gibi mistik özellikleriyle Miller’ın kaleminde hayat buluyor. Romanda heyecanlı bir olay hararetle okunurken detaylı betimlemeleri ve sürükleyici anlatımıyla Miller, deyim yerindeyse okuru avcunun içine alıyor. Olan biteni, karakterlerin kalbinden ve kafasından geçenleri tanrısal bir bakış açısıyla anlatıyor. Miller, tüm bunların yanında on sekizinci yüzyıl Avrupası’nın İngiltere özelinde bir portresini de sunuyor. Rusya’nın yanı sıra doğup büyüdüğü Bristol’ü da romanın mekânlarından biri haline getiren Miller, 1700’lerin salgın hastalığı suçiçeğini de işliyor. Yazar, hem dünya hemde kişisel tarihinin olgu ve olaylarıyla nakış gibi işliyor metni. Tarihsel zeminden kopmadan ilerlediği romanında Miller, karakterlerin de olaylar gibi kurgu olduğunu ve bazılarının eskiden yaşamış insanlara dayanarak yaratıldığını dile getiriyor. Örneğin, 1767’de Rus sarayına, İmparatoriçe Katerina’yı çiçek hastalığına karşı aşılamaya davet edilen Doktor Dimsdale’den ilham aldığını gizlemiyor; James Dyer gibi dişli bir rakibe denk gelmeden görevini başarıyla tamamladığını da belirterek. Okuru, James aracılığıyla heyecan verici ve felsefi boyutları da olan fantastik bir kurgunun içinde yolculuğa davet ederken dönemin Avrupası’nın ruhu ve sosyokültürel yapısına da perde aralıyor Miller. Sadece mutluluğun idealize edildiği ve hissizliğin üstünlük sayılıp kutsandığı dünyaya bir eleştiri getiriyor Miller, ahlak, vicdan ve merhamet; en önemlisi empati gibi kavramlara atıfta bulunarak. n Özel Bir Acı / Andrew Miller / Çeviren: Aslı Çıngıl / Kırmızı Kedi Kitabevi / 404 s. 4 8 Eylül 2016 KItap
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear