Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
PINAR ÖĞÜNÇ’TEN BİR NEHİR SÖYLEŞİ KİTABI ‘Jet Rejisör’ Dünyayı Kurtaran Adam’ın yönetmeni olarak bugün hâlâ konuşulan Çetin İnanç, yüz elliye yakın filme imza atmış bir sinema emekçisi. Pınar Öğünç’ün on yıl aradan sonra yeni baskısı yapılan kitabı “Jet Rejisör”, İnanç’ı ve filmlerini yakından tanımamızı sağlıyor. Çetin İnanç Pınar Öğünç elİf saka Çetin İnanç ismini duyduğumuzda biraz yabancılayabiliriz ama bu ismin önüne “Dünyayı Kurtaran Adam filminin yönetmeni” titrini koyduğumuzda isim de mesele de netleşecektir diye umuyorum. Her ne kadar biz Çetin İnanç’ı, tersine bir okumayla, Dünyayı Kurtaran Adam’ın dünya kült filmler listesinde önemli bir yerde duruyor olmasından tanıyorsak da işin rengi biraz daha farklı. Dünyayı Kurtaran Adam’ın ismini duyunca filme olduğu gibi Çetin İnanç’ın kendisine de istihza ile yaklaşanlar oluyor. Fakat gerçek şu ki İnanç, Türkiye sinemasında çok önemli bir dönemin, yani Yeşilçam’ın bugün geride kalmış ender hafızalarından biri olmasının yanında, ardında bıraktığı yüz elliye yakın filmle de değer verilmeyi fazlasıyla hak ediyor. BİRAZ KULAK VERMEK... Sinematografik olarak düşündüğümüzde bu filmlerin hepsi tabii ki birer şaheser değil ve yine kabul etmeliyiz ki bu filmlerin pek çoğu vasata bile yaklaşmıyor. Fakat dinî filmlerden komedi seks filmlerine kadar uzanan bu geniş çemberin önemi, bir dönemin ruhunu yansıtmasıyla karşılığını buluyor. Binbir yokluk ve zahmetle geçilen ve bugün uzaktan sadece gülerek yad ettiğimiz bir dönem bu bahsedilen. Yani üzerine kondurulan naif gülüşü hak ediyor Çetin İnanç’ın kendisi, filmleri ve dönemi ama istihzayı hayır. İstihza yerine biraz kulak verilmeyi bekliyor sadece Yeşilçam günleri ve Çetin İnanç’ın kendisi. Bu kulak veriş ise hem bir dönemin önemli kırılma noktalarıyla gün yüzüne çıkması anlamına geliyor hem de Yeşilçam’ın nasıl bir emek ürünü olduğu anlama noktasında bize önemli nüveler sağlıyor. Pınar Öğünç, bu döneme ve İnanç’a kulak kabartma görevini bundan tam on yıl önce üstlenmiş 2006’da Roll Yayınları arasından çıkan Jet Rejisör: Çetin İnanç kitabı ile... Ancak kitapla ilgili şöyle bir sıkıntı bulunuyordu bundan birkaç zaman öncesine kadar. Kitap on yıl önce basılmıştı basılmasına ancak kitapçı raflarında bulabilmenin pek imkânı yoktu. Meraklısı, kitaba ancak sahaflarda ulaşabiliyordu ki o da kimi işbilir sahafların vesilesiyle ger çekleşebiliyordu. Şimdi ise Jet Rejisöt’ün yeni baskısı okurların karşısına çıktı. Böylelikle Türkiye sinemasının bir döneminin önemli yüzünün hikâyesine meraklılar artık daha rahat ulaşabilecek. Kitapta, Pınar Öğünç yaptığı iş için “Ben sadece sordum, dinledim, naklettim” diyor ancak işin renginin böyle olmadığının, kitabın sayfalarını karıştırmaya başladığımız an farkına varıyoruz. Kitabın sayfaları arasında dolaşmaya başladığımızda öncelikle böyle bir kitabın ortaya çıkması için nasıl bir emek harcandığını görüyüruz. Kolay değil, karşınızdaki insan Çetin İnanç. Yeşilçam için yüz elliye yakın filme imza atmış. Fakat gelin görün ki bazılarını çektiğini kendi bile unutmuş. Öğünç’ün bu kitap için gösterdiği sabır ilkin böyle çıkıyor ortaya. İnanç’ın kendisinin bile anımsayamadığı filmlerini kendisine hatırlatarak ortaya, onlara dair gün yüzü görmemiş hikâyeler çıkarıyor. Bir diğer emek göstergesi de kitabın hiç mi hiç bir nehir söyleşi metnini andırıyor olmaması. Bunda elbette ki Öğünç’ün hikâye etme yeteneği de öne çıkıyor. Jet Rejisöt’ün sayfaları arasında dolaşırken Yeşilçam’ın da hikâye hikâye sokaklarında dolanıyormuş gibi hissediyoruz. Çetin İnanç, “Sadece çok şahane yemekler yapan, pahalı restoranlar mı vardır?” diye soruyor kitabın arka kapağına da alınan bir bölümde. “O zaman şehirdeki bütün kuru fasulyecileri kapatın, olur mu? Halkın kuru fasulyeciye ihtiyacı vardı, hâlâ da var. Yeri geldi, biz de fasulyemizin, yağımızın, soğanımızın yettiği kadar kuru fasulye yaptık işte. Birileri de afiyetle yedi.” İnanç, sinemasını ve sinemacılığını böyle aktarıyor Pınar Öğünç’e. Bu kuru fasulyeden çıkacak hikâyeleri toplamak da bize kalıyor Jet Rejisör sayesinde. n Jet Rejisör: Çetin İnanç / Pınar Öğünç / İletişim Yayınları / 216 s. CENK GÜNDOĞDU’NUN YENİ ŞİİRLERİ ‘Harap’ Toplumsal değişimleri ve meseleleri, şiirine yeni yollar ve söylem arayışlarıyla katmayı sürdüren Cenk Gündoğdu ile yeni kitabı “Harap” üzerine konuştuk. Özcan erdoğan İ ktidar ve onun ilişkilerine eleştirel bir dille yaklaşan ve bir anlamda günümüzün gerçekliğini kayıt altına alan kitabınız neyin ve kimin haraplığı?.. Uzun zamandır dünyanın haramilerce harap edildiğini izliyoruz. İzliyoruz diyorum çünkü hem dâhiliz hem değil. Edilgeniz ama etkileniyoruz ve bir TV görüntüsü gibi sinemada film gibi bize ait olmayan bir şeyi bir reklama bakar gibi izliyoruz ve izlerken bunlar izlettirilirken hiç olmadığı kadar büyük bir yıkıntının altında kaldığımızın farkına varamıyoruz. Acıları tokuşturmak değil ama Auschwitz kadar büyük ve korkunç bir zulmün içindeyiz. Savaş gibi durmayan koşullarda, gayri hukuki ortam yaratılarak her türlü ahlaki normdan uzak bir savaş yürütülüyor bugün. Yaşadığımız faşizmin boyutunu anlamamız için Roland Barthes’ın ifadesini anımsarsak: “Faşizm konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir.” Coğrafyamızda duyan kulaklar, gören gözler yani uzaktan ya da yakından olan bitene tanık olanlar, susturulmaktan çok istenildiği gibi konuşturulmaya çalışılıyoruz. Jeton atınca istek şarkıyı çalan makineler gibi davranılıyor ve hiçbir şey olmamış gibi yaşayan bu şarkıları ezber eden erdemden yoksunlar korosu, insanlığı utandırmaya devam ediyor. Varlık sancısı kadar büyük bir acı yaşatılıyor bize ve bunu duyanın yaşamak gibi büyük bir cezası var. O yıkılan yapılardan, yok edilen tarihten, hayattan, fark etsek de etmesek de farksızız yani “harap”ız bir bütün insanlık olarak. Harap, aynı zamanda bugünkü yaşananlara bir itiraz. Hafıza kaybına alışık toplumumuza karşı bir kayıt, belge özelliği de taşıyor zannımca. Şiir ve hafıza üzerinden Harap’ın bellek içindeki yerine dair neler söylersiniz? Tekrarda beis yok: Modern dünya, hafızamızı unutma bahçesine dönüştürüyor. Hiçbir şey bu kadar hızla ve çirkince yer değiştirmemişti. Bu değişimin hızı eskiyi unutturmak için bütün araçlarıyla hayatımızı işgal etmiş durumda. Bu talanda zorbalıkla yeni diye pazarlanılan her şey hafızamıza karşı bir darbe. Yapılan zulmü unutturmak ve dayattığını kabul ettirmek için her şey, herkes bir araç gibi görülüyor iktidar yamaçlarından. Fakat tüm olan biten çirkinliklere karşı sanatsal bağlamda yapıp ettiklerimiz hafızamızı ayaklandırmak için var. İspanya İç Savaşı geçse de Guernica, o acıyı yüzümüze bir tokat gibi yapıştırıyor. Çünkü Picasso var. Bugün yaşanan korkunçlukların, katliamların da insanlık katında bir karşılığı elbette var. Ama bu yüzyılın haraplığını da kayda geçmeliyiz, sanatla. Her şeyi yıkıp yakmayı ve ruhunu yok etmeyi, tabir yerindeyse aklını almayı hedefleyen erk, hafızamıza da kepçelerle, silahlarla, bombalarla, ölümlerle yok edip silindirle düzleyip betonla doldurup istediği biçimi vermek istiyor. Ama sanat bu yıkıma karşı durmak, bu zalimliği hatırlatmak bu zulme karşı çıkmak için var. Şiirlerinizi iki kanalda değerlendirsek: İlki ‘“Arkadaşım Yalan”, “Ölü Yaz”, “Bütün Haritalar Kırmızıdır”ı dahil edebileceğimiz ve (a)lirik denilebilecek yeni gerçekçi bir sesle sert, eleştirel ve somut ise diğeri “Güzel Uçurum”u da içeren daha öznel olan, bir yandan da toplumsal lirizm duyarlığı taşıyan şiirler. Böyle bir değerlendirmeyi nasıl buluyor ve siz yeni toplumcu ya da gerçekçi adlandırmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sanata işlevsel bir rol vermek gibi bir kastım yok. Yeryüzünde bunca ağrı varken de yok gibi davranmamalıyız ve Brecht’in dediği gibi “Şiir, savaşı durdurmasa da pilotunun fikrini değiştirebilir” düşüncesindeyim. İnsana insanın ettiği fenalıkları söylememizde bir beis yok. Yeter ki estetikten kopmadan geçmişteki o kötü örneklerden bildiğimiz gibi yavan, yenilik barındırmayan kendini okutmayan ve sadece bir araçsallığın olduğu gibi bir şey ortaya koymayalım. Karşı çıkmamız gereken anlayış budur. Yapmamız gereken de şiiri insandan ayırmadan ortaya koymak. Ne söylediğin kadar, nasıl söylediğinin önemine varmak. Yani, hem meselesi hem de estetik değeri olan bir şiir. Bunun ardındayım. n Harap / Cenk Gündoğdu / Kırmızı Kedi Yayınevi / 88 s. 14 1 Eylül 2016 KItap