26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

GÖRMEK İSTEMEK s‘Yeasllneınzisyeonri’n olan sesin bana Bazen yosunlar kitap rengindedir bütün lifleri siyah ve beyazdır ona böyle daha iyi demişlerdi sayfaları çevirirken inanma renklerine o kuşlar sayfalarda yaşamda değil sahici olanlar bir gün uçarken yok oldular ama görünmüşlerdi ararken adlarını o kara ağaçlarda bembeyaz oldu nehir sen daha doğmamışken ÇALIKUŞU Raptiyeler sayfalarda paslanmış çalan zili duyup gelmeden önce başka bir çağdan bildiğim yankıyı duymadan önce soğuk sisin içinden ak mayısta çalıkuşu hâlâ öterken duvar kenarındaki çalılıktan 1927’de New York’ta doğan W. S. Merwin, şiirleri, düz yazıları ve çevirileriyle ün kazandı ve son yetmiş yılda hiç durmadan eserler vererek Amerika’nın en verimli ve değerli edebiyatçıları arasında seçkin bir yer aldı. 1970’te, The Carrier of Ladders’la (Merdivenler Taşıyıcısı) Pulitzer’i kazandı. 1976’da, Zen Budizmi’ni araştırmak için Hawaii’nin Maui Adası’na yerleşti ve hâlâ orada yaşıyor. Merwin, doğa ve insanları çok yakından gözlemleyen bir şair olarak insanın doğadan kopmasının, bitkilerin, ormanların ve cinslerin yitirilmesinin küresel bir felaket olduğuna inanır ve şiirlerinde bu temaları ele alır. Merwin, aynı zamanda Amerikan Şiir Akademisi ve Guggenheim Vakfı Ulusal Sanat Üyesi. W. S. MERWIN / ŞİİRLER / ÇEVİREN: NİLÜFER MİZANOĞLU REDDY LABİRENTTE TELEFON ÇALIYOR (ADRIENNE RICH 19292012) Sensin sensin yalnız sen olabilirsin telefon eden ve ben zamanında yanıtlayamıyorum ne zaman olursa olsun yanıt yok ama sözleri olmayan sesini duyabiliyorum yalnız senin olan sesin bana sesleniyor karanlık yankısız sonsuz koridorların içinden erişilmez altmış yılın ve yanıtın ötesinden sanki ne yanıt vereceğimi biliyormuşum gibi bir zamanlar gülmüştük benzerliğin ve farklılığın tanınması ve onun tek sesindeki yankıların değişmesinden söz ederken yanıtladığımızı bilmeden değişiyorduk ama soru hâlâ yerinde duruyordu şimdi anımsıyorum onu hiç yanıtlamamışız yanıt vermeyince o hâlâ çalıyor durmadan çalıyor ama ben açmıyorum ve hâlâ soru nedir bilmiyorum HECELER Sisli sabahlarda cıvıl cıvıl kuş sesleri birer birer sayarken fısıltıya döndüler daha sonra arkadan gelen sis gibi yaşamımı getirdim buraya önce de burada idi her şeyi bir kez gören göğsü beyaz ispinoz her şeyi hatırlayıp gerilere döndüm şimdi burada ondan bir şey kalmalı birden bire uçan adsız siste YENİ TÜRKÜ Bir süre zaman var diye düşündüm ve hep zaman olacak yapmak istediklerim için kurduğum hayaller için zaman olacak geriye dönüp bir şeyler bulabilmek ilk kez bulduğum gibi ama şimdi bilmiyorum o zaman ne düşündüğümü Zaman yok ve gitgide azalıyor yapraklarda habersiz varan öncesi ve sonrası olmayan yağmurun sesi var gecede son ardıç kuşunun uyanıp gün doğarken yeni bir türkü öttürmesini duydum Bu sorulması abes seslerden biri ve yanıtlanmadan bilinen bir yıldızın bilinmesi işe yaramayan ışığı gibi yalnız yolunda zaman üstüne zaman biriktiren bir kez daha anlamadan duyduğum ve yeni başlayan günde bölünmeden KARA TAHTA Sorun aslında değişmemişti yalnız belleğin derinliklerinden gelen ve şimdi çocukluğun en son rüyasında babam biraz önce sildiğim bir kara tahta ve ona arkam dönük duruyorum ve elimdeki eski gri keçe silgiyi okul avlusuna götürüp bugün kullanılmış silgilerle çarpıştıracağız bu çarpıştırma beyaz bir toz bulutuna dönecek tepemizde yalnız bir dakika dolaşan ince bir hayalet sonra uçacak eski silgi bulutları yok oldu her şey tertemiz nasıl oldu de babam ihmalkârlığın günahları gibi büyük lâfların cemaati etkilediğini sanıyordu şimdi ihmalkârlık günahları nerede okul avlusu rüyasının bulutu nerede ben bile unutuyorum onları şimdi (The New Yorker, July 28, 2014) SARICIKLAR Sarıcığın sesi bir yankı gibi başlamıştı ama bu yıl bir kez daha duyulmadı daha önce de hatta hiçyalnız daha sonra kim fark eder orada olmayanı guguk kuşunun duyulmadığını bir kez daha bir ötmenin gölgesi ama saka kuşu değil altın gibi ama akarsudan gelen ses değil sarıcıklar pencerenin altında parlayıp sönüyor Merwin, doğa ve insanları çok yakından gözlemleyen bir şair. Ağaçların arasından geçerek varılan büyük oda saraylar içinde bir saray St. Augustine’in burada dediği belleğin büyük saraylarına girersin ve başkalarına has saraylara kim bilir belleğinden mi konuşuyordu kendi saraylarından kendine ait olandan kendi günleri büyük odalarda yankılanırken. n 24 10 Mart 2016 KITAP
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear