Catalog
                    Publication
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Years
                    
                    
                
                    Our Subscribers Can Login And Read Original Page
                    I Want To Register And Read The Whole Archive
                    I Want To Buy The Page
                
            
                ŞAHAN ŞAHNUR’DAN “SESSİZ RİCAT”  müNmeksünerneiscbsdaiieztr  Ermenice edebiyatın büyük ölçüde 1915 sonrasında teşekkül eden diaspora kolunun en önemli yazarlarından biri olan Şahan Şahnur, “Sessiz Ricat”ta, hiç yabancısı olmadığı bir hikâyeyi anlatıyor. Kitapta, tıpkı Şahnur gibi İstanbul’u sonsuza dek terk edip Paris’te kendine yeni bir yaşam kurmak zorunda kalan Bedros’un hikâyesi yer alıyor.  FATMA ÖZKAYA fatma.ozkaya1@gmail.com  Sessiz Ricat’ın başkarakteri Bedros’un yaşamı, milletinin kaderi gibi derin bir kırılma yaşar. Gittiği Paris’te kaybettiği tek şey yazarın güzelliklerle resmettiği İstanbul olmaz sadece. Aynı zamanda kimliği, bugünü, geçmişi ve geleceği de elinden alınır, hatta ismi bile. Anlatı içerisinde Bedros’un ve çevresindeki Ermenilerin değişimi ve kırılganlığı, yazarın tabiriyle “ricat”ı, öyle bir şekilde gerçekleşir ki metinde, Bedros’a nerelerde kendi adıyla nerelerde Pierre olan yeni ismiyle hitap edildiği bir karmaşaya dönüşür. ÖLÜLERDEN ARTAKALAN... Bedros’un 1920’lerin Parisi’nde başı dönen gençliğinin, Ermeni milletinin kaderini derinden etkileyen sancısıyla karıştığı sahnelerde, Şahan Şahnur’un usta bir yazar olarak kendinin ve milletinin hikâyesine dışarıdan bakmadaki yeteneğini görürüz. İstanbul’u terk etmek zorunda bırakıldığında (1922) henüz on dokuz yaşında olan Şahnur, romanı yazdığı 19271929 arasında, yimi beşinde olan İstanbullu Ermeni delikanlı Bedros üzerinden sıklıkla kendi deneyimini anlatır. Bunu yazarın, Bedros’un iç sesleri haricinde, metne doğrudan müdahalelerinde de görürüz. Anlatıya aniden girip sahneyi darmadağın ederek kendi sözünü söylemekten geri durmaz. Karakterin tavırlarında da buna rastlanır. Öyle ki Bedros’un tam olarak her şeyi bir kenara bıraktığı, hayatının aşkı Fransız Nenette’le bir kasabaya yerleştiği o en naif, bir masalın mutlu sonu olabilecek noktada bile kasabayı tasvir ederken “Mezarlığın kapısı ne açılıyor çünkü bugün ölen yok ne kapanıyor çünkü kaçmak istediği için oraya gömülmüş bir Ermeni yok” cümlesiyle karşılaşırız. Sonrasında yazar ve Bedros bu cümle hiç söylenmemiş gibi gündelik hayatın akışında bahsederken okur, halen bu beklenmedik ve acı karşılaşmanın etkisi altındadır.  Bu cümle ve sonrasında  oluşan durum sadece  olağanüstü halin nor  malleştirilmesine işaret  etmez. Aynı zamanda,  Ermenicede “hayatta  kalan” anlamına gelen  “verabroğ” yani İngi  lizcesiyle “survivor”  olmanın da bir göster  gesidir. Çünkü diaspora  ölü olmayan, ölülerden  artakalandır. Diaspora  bir varlıkyokluk müca  delesinin göstergesidir.  O, “verabroğ” olarak do  ğan değil ama yaşamak  için “verabroğ” olmak  zorunda olandır.  Sessiz Ricat ne ilginç  ki yayınına Erzurum’da  başlayıp Paris’te devam etmek zorunda kalan Haraç gazetesinde Ermenice olarak tefrika  Şahan Şahnur’un romanı “Sessiz Ricat”, işlediği tema ve dönem itibariyle Türkiyeli okuyucuya bir bilinmezin, diasporanın kapısını aralıyor.  edilmiş ve dönemi için pornografik sa  geç bir tarihte mümkün olacaktır.  yılabilecek sahnelerinden ötürü hayli  eleştirilmiştir. Eserin Ermenice yazıldığı,  MUTSUZ İNSANLAR  bir Ermeni gazetesinde yayımladığı, yani  Romanda net bir DoğuBatı karşı  Ermeni okura yönelik olduğu ve 1920’ler laştırması ve eleştirisi görülür. Bu  gibi erken bir dönemde basıldığı düşü  karşılaştırma, yazarın ve karakterlerin  nüldüğünde, gelen tepkilerin sertliği de  erkek olduğunu unutmadığımız sert  tahmin edilebilir. Ancak bu sahneler ay eril bir dil eşliğinde gerçekleşir. Bir ta  nı zamanda, Paris gibi Avrupa’nın önem rafta cazibesiyle özgürce kullandığı ve  li başkentlerinden birinde, Doğulu bir  erkeklere türlü oyunlar oynadığı cinsel  gencin karşılaştıklarını ve şaşkınlıklarını liğiyle Batı’yı temsil eden Fransız kadını  dürüstçe paylaşan sahnelerdir de. Lakin varken öte tarafta Doğu’yu temsilen  bu dürüstlük, Şahnur’un kariyerinin sey merhametliliği, bağlılığı, cinsiyetsizliği  rini değiştirecek ve 1933’te yayımlanan ve anneliğiyle Ermeni kadını konulur.  yine benzer temalara değindiği Hara  Buna göre de cazibeli kadınlarla girilen  leznerun tavacanutyunı (Haralezlerin  flörtlerden kalbi kırılan Doğulu Ermeni  İhaneti) öykü kitabının ardından onu  gençler hâlâ bu “hayırsız” kadınları  Ermenice edebiyattan uzak tutacaktır. Bu arzulamaya devam ederken Ermeni  dönemde Armen Lubin ismiyle yazdığı  ailesinin devamlılığını sağlamak üzere,  Fransızca şiirlerle Fransızca edebiyatın  karakterlerden Suren’in deyimiyle “iki  önemli isimlerinden biri haline gelirken kalın bacak ve biraz bıyık”la simgelenen  Ermenice edebiyatla barışması 1956 gibi Ermeni kızıyla kurulması gereken ilişki,  artık bir türlü kurulamaz. Bu anlatı, toplumsal cinsiyete yönelik yapılabilecek farklı okumalarına karşın, okurun karşısına 1915’e dair şöyle bir tablo sunar: Sadece insanlar öldürülmemiş, onların mallarının mülklerinin üzerine oturulmamıştır. Yaşanan Felaket, mutsuz insanlar yaratmıştır; mutsuz eşler, çocuklar... Ermeni kadını ve erkeği, sadece milliyetiyle, yalnızca bir Ermeni olarak yaşamaz bu kırılmayı. Aynı zamanda bir kadın ve erkek olarak da değişmek, dönüşmek, iki keskin kültür arasında bir denge kurmak zorunda kalır. Bu haliyle roman, atom bombası misali, etkisi kuşaklar boyunca devam eden bir felaketin sınırlarını çizmenin imkânsızlığını yüzümüze vurur. Kitabın isminde geçen “ricat” Arapçada ve Türkçede, “vazgeçmek, geri çekilmek” anlamındaki kelime aracılığıyla Felaket’in kurbanı olan kuşağın, diasporaya adapte olma ve Felaket’e mesafelenebilme ölçüleri uyarınca Ermeni kimliğinden uzaklaşmasıyla bir ilişki kurulur. Burada en büyük kaygının dil üzerine olduğu anlaşılır ve dilin geleceğine dair endişelerin defaten belirtildiği görülür. Lakin diaspora Ermenileri için dil sadece geleceğe yönelik bir kaygı değildir. Aynı zamanda bugüne dair de bir sorundur. Dil engelinin, bazı zamanlar Bedros’un aşkını ifade etmedeki yetersizliğine yol açtığına tanık oluruz. Bu yetersizlik, romanda sadece aşk ilişkilerinde değil, mesela diasporada yazılan Ermenice olmayan kitapların duygu geçirgenliklerine dair eleştiride de karşımıza çıkar. Kurguda ricat etmeyen tek aktör, çocukluğunda çok güzel bir yüzü olduğu için “Lokhum” lakabıyla anılan bir gençtir. Lokhum tüm hayatını mahvetmesi, yaşayamaz hale gelmesi, türlü bataklıklara bulaştıktan sonra “delirmesi” pahasına, Ermeniliğinden ve yurduna geri dönme azminden vazgeçmez. Kitaptaki karakterlere ve Şahnur’un yaşamına bakıldığında bu “ricat”ın sadece Lokhum için değil, aslında kimse için geçerli olmadığı görülür. Belki Lokhum gibi açık bir meydan okuma yoktur ancak yine de o ruh küçük direniş alanlarından sızarak işler. Bedros’un en Pierre anlarında bile Ermeniliğini dayanak göstererek kafa tutması [“Benim Ermeni olduğumu unutma (...) ne kadar kindar, affetmez olduğumuzu bilmiyorsun”], Hraç’ın Fransız bir kadınla evlendiği, gayet Fransız adabına uygun düğününde, İstanbul’da kalmış anababasının ismini (“Yazmacı Kris’le Ağavni Hanım”) duyduğunda hıçkırıkları, Şahnur’un bizzat kendisinin bu isimde ve konuda bir kitap yazması bile gösterir ki bu ricat ,hiçbir zaman tam anlamıyla mümkün değildir. Tüm bu yönleriyle Sessiz Ricat, işlediği tema ve dönem itibariyle Türkiyeli okuyucuya bir bilinmezin, diasporanın kapısını aralayan ve bizleri geçmişin karanlığında bırakılmış hakikatlere kulak vermeye davet eden çok önemli bir roman. n Sessiz Ricat/ Şahan Şahnur/ Çeviren: Maral Aktokmakyan, Artun Gebenlioğlu/ Aras Yayıncılık/ 246 s.  16 3 Kasım 2016  KItap   
            
    
