Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Dünyanın bütün masalları Masallar hangi dilde verimlenmiş olursa olsun, öteki sanat türleri gibi yeryüzünün bütün insani değerlerini paylaşan evrensel anlatılar. Geçmişgelecek odağında, olgusal ya da kurgusal anlamda insana, onun ürettiklerine bakarken düş kurmanın, düşlerle geleceği üretmenin de yolu aynı zamanda. Bu nedenle hamhayal insanların işi değil masal. Olsa olsa hayal maratonuyla nefes açma eylemi… B u kez masama aldığım kimi masal kitaplarını, öykücü bir annebabanın on bir yaşında okuma tutkunu kızları Güz Deniz Soylu ile birlikte konuşa dinleye yer yer okuduk, yer yer karıştırarak masal dünyasına özgü görüş alışverişinde bulunduk. Onun masallara bakışıyla bunlardaki arantısını, bu doğrultuda yaşadığı deneyimleri dinledim kendisinden. Güz Deniz, masal okurken sonunu önceden kestirebildiğini, bunun özellikle bizim masallarımızda daha belirgin biçimde öne çıktığını söyledi. Bu yüzden masallara, sözgelimi fantastik türler kadar canının pek gitmediğini belirtti. Masal konusunda kendisini etkileyen en önemli deneyimin ise dizine yattığında babaannesinin masallarını dinlemek olduğunu dile getirdi. Bunu söylerken yüzü mutlulukla ışıdı, belli ki o yaşantı ânının içine girdi anlatırken. Masallardan birikisini karşılıklı okuduk rastgele seçimlerle. Okurken birbirimizin dinleyicisi olduk tabii. Birkaç kez masalların dile dönük getirilerine dönmeye çabaladım ama bu konuda gerekli yoğunluğa ulaşamadım yine de… Ayşe Sarısayın da Güz Deniz yaşlarındayken babası, “masallar sevdalısı şair, çevirmen Behçet Necatigil” ile anlatmadinleme odağında katılımcı bir masal ilişkisi yaşadıklarını anlatıyor. Necatigil’in “doğumunun yüzüncü yılı”na neredeyse armağan gibi alınabilecek, yeniden yayımlanan Hans Christian Andersen’den Andersen Masalları çevirisinde (Resimleyen: Claude Leon, Can Çocuk, 2016), Ayşe, şair babasının masal düşkünlüğüne şöyle değiniyor: “Babam da masallara çok düşkünmüş çocukken. Bir röportajında şöyle diyor: ‘Anneannem beni masallarla büyüttü. (Masalları) hep ninemden dinledim. Ben farkına varmadan masallar içime sinmiş. Bunu ancak otuzumdan sonra anladım.’ / Bazı şiirlerinde, radyo oyunlarında masal geleneğinden izler olması bu yüzden olsa gerek. Andersen’i Türkçe’ye çevirmesinin bir nedeni de masallardan vazgeçmemesidir belki de, kim bilir…” (12, 13). ŞAİRLERİN MASAL YOLCULUĞU Behçet Necatigil’in bu nefis çevirisini okurken ona özgü şiir dünyasında bir çalım gezindiğini, coğrafyasında dolaştığını düşlemliyor insan elinde olmadan. Öylesine güzelleştirilmiş bir masal dili bu, nasıl emekli, incelikli… Aynı zamanda bir şairin masal dilini nerelere uçurabileceğini de ortaya koyuyor kuşkusuz bu. Buna Ataol Behramoğlu’nun Dünya Halk Masalları (Resimleyen Mustafa Delioğlu, Can Çocuk, 2015) adlı derlemesini eklemek olanaklı. Her iki masal kitabının da şairlerce cilalanıp kaydırılan bir dil işçiliğiyle örüntülendiği söylenebilir. Ayrıca şairlerin yeni deyişler, sözcük zenginliği, dilselanlamsal dağar genişliği gibi katkıları da göz önüne alınabilir… Bunların yanına Refik Durbaş’ın “masalşiir” olarak verimlediği Tilki Tilki Saat Kaç (Resimleyen: Burcu Yılmaz, Can Çocuk, 2016) ile yine bu doğrultuda masal tadı yayan öykülerden oluşan Kurabiye Ev’i (Resimleyen: Burcu Yılmaz, Can Çocuk, 2014), sonra Melek Özlem Sezer’in Sakız Çiğneyen Kedi (Resimleyen: Mustafa Delioğlu, Can Çocuk, 2015) adlı şiir demetini katabiliriz pekâlâ. Bütün bunların üzerine Süleyman Bulut’un, yoğun emekli bir çalışmayla ortaya koyduğu 101 Ninni’yi (Resimleyen: Burcu Yılmaz, Can, 2015) anmadan geçmeyelim. Çünkü masallarla şiirleri bu ninnilerle sarıp sarmalayabiliriz kanımca. Bulut, kaynakçayla yetinmeyip yıllar önce çocukları, torunları için bu ninnileri seslendirmiş farklı kentlerden kadınlarla konuşmuş derle msaslankara@hotmail.com.tr me için. Sonuçta 101 kentkasaba yerleşimindeki beşiklerin ayakuçlarından derlediği dört yüze yakın ninniyi bir araya getirmiş… MASAL; YAZINSAL ANLATININ ANA DAYANAĞI Güler Yalman’ın anlatıp Buket Başaran Akkaya’nın derlediği, Hilal Üstgül’ün çizdiği Gül Annemin Masalları (Top, 2016), bizi geleneksel masal anlatısı kavrayışıyla yüz yüze getiriyor. Güler Yalman, “fındıkkabuğuna sığan, yedi dünyaya sığmayan” masallarını anlatmaya girişirken şu bilgiyi de paylaşıyor okurla: “Annem öyle güzel masal anlatırdı ki dört gözle beklerdik yatma vaktini. Defalarca dinlesek de her seferinde sanki ilk kez anlatılıyormuş gibi heyecanlanırdık./ Bir gün, ‘Anneciğim, bu kadar masalı nasıl aklında tutabiliyorsun?’ diye sordum. ‘Ben de bir zamanlar çocuktum. Bu masalları annem de bana anlatırdı.’ dedi. Yalman, “Ben anlattım, kızım yazdı,” diyor sunuşunda. Demek ki anlatmadinlemeanlatma olgusu bir diyalektik bütünlük halinde kuşaklar boyu süregidiyor. Anlatılandinlenen masal olgusu, gerek Güz Deniz’in gerekse Ayşe’nin üzerinde anlaştıkları bir tür masal eylem biçimi olarak alınabilir. Nitekim yazınımızda anlatılarıyla öne çıkmış yazarlar, herhangi masaldaki anlatıdan kalkıp bunu nasıl dönüştürdüğünü, bundan nasıl ustalıkla yararlandığını çok açık biçimde gösteriyor bize. Şahsene Camız’ın da gerek masal derleyicisi gerek masalda anlatı kurma hüneri gösteren yazar olarak dikkat çekici yükseklik sergilediğini belirteyim. Daha önceleri yayımladığı Güneş Yüklü Masallar’ın (Resimleyen: Vaghar Aghaei, Can Çocuk, 4. Basım, 2015) yanına ekledikleri de Şahsene Camız’ın yazınımıza kazandırdığı anlatı zenginliğini imliyor bir bakıma. Şahsene Camız’ın masallarıyla ya zınsal temelde yapılandırdığı anlatılarında bir diğer özellik, bunların doğa tarafından kucaklanırken anlatının da doğayı kucaklayıp yüceltiyor oluşu… Örneğin Şirin Sincaplar ve Yaşlı Çınar (Resimleyen: Yasemin Ezberci, Yaratıcı Okuma Dosyası: Nisler Utku, Can Çocuk, 2013) adlı anlatısı, yazarın bu yanını somut gösteriyor bize. KATILIMCI ANLAYIŞLA MASALLARIN ÖNÜNÜ AÇMAK Masalları çocuklara sevdirmenin bir yolu da kendilerinin eylemli birer masalcı, masal kurucuanlatıcı olmasını sağlamaktan geçiyor yanılmıyorsam. Bu doğrultuda iki romanı büyük tat alarak okuduğumu söyleyebilirim: Cemil Kavukçu’dan Masal Kurma Oyunu (Resimleyen: Mustafa Delioğlu, Can Çocuk, 2016) ile Mustafa Hakkı Kurt’tan Masallar Ülkesi’nde (Resimleyen: Şebnem Aydın Gündüz, Kelime, 2016)… Masal Kurma Oyunu’nda teyzesinin yazlığına gelen Bora, elektriklerin kesilmesi, kesintinin uzun sürmesine bakan eniştesinin getiriverdiği, “Bu gece herkes bir masal anlatsın!” önerisiyle hayallerinin fitilini ateşler. Bambaşka, eğlenceli bir zamana kayılır. Enişte, masal kurmaanlatma oyununun boyutunu da aktarır: “Masal dediğin öyle bir şeydir ki ben anlatmaya başlayınca sen beni dinlerken kendi masalın da büyümeye başlayacak” (22). Masallar Ülkesi’nde, masallara pek yakınlık duymadığı halde, anne baskısıyla kardeşi Asu’nun masal okuma ödevine yardım etmek zorunda kalan Ateş, okuma eylemi sırasında masalların içine girip bir biçimde anlatının kanallarına yerleşir. Ateş’in, bu masalların anadamarına katılmasıyla roman hızlı bir tartıma kavuşur. Okuru, masallar arasında düşlemsel geziye çıkaran yazar, bildik masalların satır aralarına sızarak bir yandan bunları açık biçemli anlatılara dönüştürüp birer epik masal çerçevesine yerleştirirken şakacı açılımlarıyla okur için farklı evrenlere de kapı aralıyor denebilir. Sonra Muhsine Helimoğlu Yavuz’un, beşinci basımı yapılan bin emekli çalışması: Masallar ve Eğitimsel İşlevleri (Eğiten Kitap, 2013). Helimoğlu Yavuz, yapıtında, “…[Ö]nemli bir dil ve edebiyat ürünü olan masalların, yetişkinçocuk ayırımı yapmadan, tüm bir halk eğitimindeki işlevini, dil öğretimi ve gelişimi bakımından önemini gösterip dilanlatım yönünden de özelliklerini incelemeyi amaçla”dığını dile getiriyor. Masalda “o ülke insanının psikolojik, sosyolojik, ekonomik, etik göstergeleri, değerleri, kısaca yaşam serüveni gizlidir,” saptamasını da getiriyor bu arada yazar. Ne ki alanın yetkelerinden Bascom ile A.I. Hallowell’den alıntıyla “alanın hızla yok olduğu” üzerinde de duruyor bu arada (4, 6, 7). Masal, şiir, öykü, ninni gibi türlerle karılı anlatı ustalığı, yalnız her yaşta insanımız için değil özellikle masallarla ilişkisi zayıf yazarlar için de ciddi yol açıcı aslında. Ah, masala sırt dönmüş, bunu yalnız çocuklara özgü bir tür olarak düşünen yazarlar da ayırdına varabilse bunun… Ne var ki 29 Ekim’de kutlayacağımız cumhuriyet masal değildi. Ah bunun, işte bunun bir masal sonu olmadığını da görebilsek hep birlikte... n 18 27 Ekim 2016 KItap