05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

İlber Ortaylı’dan “Batılaşma Yolunda” ve “İstanbul’dan Sayfalar” ‘Paralel giden bir tarih anlayışım yok!’ sonra Kalem’de yetişir. Mesela Mehmet Emin Ali Paşa. Babası yoksul bir esnaf. Belli ki çok zeki bir çocukmuş, mahalle mektebi okuma yazma öğrenmesine yetmiş. Oradan Kalem’e çırak ol demişler. Çıraklık ne demek? Beleş gidip gelme demek. Sonra acırsa biri işte on kuruş maaşa bağlar ve orada adam Fransızca da öğrenir. Sonra Cevdet Paşa mesela medreseli. Ama her medreseli onun gibi değil, Farsça öğrenen bir medreseli. Mustafa Reşit Paşa da Kalem’den çıkmadır, yine Fransızcayı öğrenmiş falan. Böyle adamlar, böyle bir dünya. Başlıca özellikleri kendilerini de yetiştirmeleri. Bunlar hakikaten dağları deviren insanlar böyle bugünküler gibi diplomayı uydur bilmem ne ol değil. “MODERN TAKIM AK PARTİ’YLE BİR ARAYA GELİYORSA, BU YAĞCILIKTAN!” Birbirlerinden çok farklılar. Ne dünya görüşleri ne de toplumsal kökenleri öyle benzer de değil. Değil çünkü Osmanlı cemiyetinde böyle bu, orada alışık millet. Başarı da sağlamıştır. Yani bir evin içinde, bir toplantıda, herhangi bir cemiyette medreselisi de oradadır diğeri de. Bir kere bunlar müşterek Türkçe konuşurlar, hepsinde belirli bir telaffuz, adap vardır. Ağızlar, adap birdir. Yani Osmanlı ulemasının içine Kürt aksanıyla, Laz aksanıyla konuşan bir herif alamazsın. Giremez o silsileye. Aksan çok önemli, dilin yazılı imtihanla da sınanır. Bugün Oxford da almaz aynı mantıkla. Dünya görüşleri de ne olursa olsun bir mantıkta buluşur, yani herkes padişahın adamı, herkes tebaai şahane’den. Sonra onların bugünkü gibi birbirlerine karşı önyargıları yok. Bugün o modern takım dediklerimizden biriyle AK Parti’ler bir araya geliyorsa bu büyük ihtimal yağcılık sayesinde oluyor. O dönemde öyle bir şey yok. Mehmet Emin Ali Paşa’nın veya Keçecizade Fuat Paşa’nın Cevdet Paşa’yı reddetmek gibi bir lüksü yok çünkü adamın çok iyi hukukçu olduğunu görüyor. Onun da diğerlerini dışlama lüksü yok. Hem böyle bir lüksleri hem de böyle bir alışkanlıkları yok. “MATBAA BİR FELAKETTİ, ÇOK GERİDEYDİK!” Yazıyorsunuz ki “Tanzimat Dönemi, siyasi ve kültürel tarihimizde adeta bir tek kurumun doğuşu ve gelişmesiyle tanımlansa yeridir, bu da kitap ve özellikle süreli yayınlardır.” Bu duruma rağmen Türk matbaasının başarılı olduğunu söylemek mümkün değil. Tabii matbaa çok az basıyor, felaket. Vakanüvis tarihler, kimi edebi eserler, şuarâ tezkireleri de yazma kopyalar olarak var. Yani 18. yüzyılda başlamış ve bir ara verilmiş o da çok az. Sonra 19. yüzyılda, efendim işte askeri talimname, ders kitabı, règlementler (talimatname), nizamnameler falan dahil, başlık olarak otuzla elli bin arasında rakam veriliyor. Rusya’da Büyük Petro’dan itibaren iki yüz elli bin başlık var. İngiltere, Fransa’da ise bir milyon. Gazeteler ise Osmanlı toplumunda resmi gazete olarak giriyor. Tabii, Büyük Petro da yaptı işte Vedemosti’yle. Dönemin karakteristiği. Resmi gazete ama politik de yazar, ilim de. O da çok küçük bir oran sağlıyor. Bu, çok enterasan, mesela bizim gazeteler birkaç yüz basıyor. O meşhur olayı anımK İ T A P S A Y I 1 3 2 1 Fotoğraflar: Vedat ARIK r Gamze AKDEMİR lber Ortaylı’yla tanışmamız 2000’lerin başına dayanıyor. Kültür Servisi muhabirliğim döneminde başını az ağrıtmamış, görüşlerine az başvurmamışımdır. “Batılılaşma Yolunda” ve “İstanbul’dan Sayfalar” kitapları okurla buluştuğunda da ilk işim kendisini aramak oldu. “Batılılaşma Yolunda”da, Tanzimatla başlayan batılılaşma hareketinin tarihi seyrini ve etkilerini diplomatik ilişkiler ve ekonomi tarihi üzerine makalelerle ortaya koyuyor Ortaylı. Tanzimat, Tanzimat devri basını, Osmanlı parlamentosundaki millet temsili, anayasal rejim sorunu, taşra bürokrasisi, idari modernleşme, mahalli idareler, diplomasi, Osmanlı’da laiklik hareketleri, Osmanlı idaresi altındaki dini gruplar, Alevîlik, Nusayrîlîk, Ortodoks Kilisesi ve Musevîler gibi pek çok konuda aydınlatıyor okurları. “İstanbul’dan Sayfalar” ise seyrine doyum olmayan bir İstanbul albümü. Asitane, Deraliyye, Darül hilâfet’il aliyye, Dar’üssaadet, Dersaadet, İslambol gibi pek çok ismi olan İstanbul’un; Sultanahmet Meydanı, Beyazıt, Bâbıâli, Beyoğlu, Pera, Tarlabaşı, Balat, Eyüp, Kumkapı ve Taksim’inden yola çıkıyor. Sokaklarından meydanlarına, camilerinden mezarlıklarına, ulema semtlerinden eğlence mekânlarına, kütüphanelerinden meyhanelerine bir serüven sunuyor. Babıâli’den aydın portreleri, Beyoğlu’nda Venedik Sarayı, Fransız Devrimi’yle İstanbul’un ilişkisi, GümüşsuyuTaksim hattından son yüzyılın H A Z İ R A N 2 0 1 5 İ panoraması da İlber Ortaylı’nın çalışmasında paylaştığı önemli kesitler. “KURUMLAR MUTLAKA BİR PARALELLİK İÇİNDE DEĞİLDİR!” Batılılaşma Yolunda adlı çalışmanız adeta bir Tanzimat anatomisi sunuyor. Evet. Çok paralel giden bir tarih anlayışım yok. Özgünlüğüne, ortamına dikkat ederim. Kurumlar mutlaka bir paralellik içindedir, tarih böyle süregider, inşa edilir diye bir anlayışım yok. Keskin bir ayrımlama göremiyorum gelişmiş, az gelişmiş toplum filan... Başka bir şey daha beni çok rahatsız ediyor; o da Türk cemiyetinde devamlı dış dinamiklerle tayin edilen bir yapılanma var deyip buna dikkat kesilmek. Bu yapılanmanın içinde bilhassa iktisadi göstergeler çok “önemli” demiyoruz da artık “dominant” diyoruz. Yani bu bakış pek çok şeyi siliyor, gözden kaçırtıyor. Bu, tarihe doğru bir bakış değil. Tarihte toplumların kendine özgü özellikleri, kalıntıları önemli rol oynar. Bunlar kendini her zaman o anda ifade edemeyebilir ama mesela elli sene sonra, yüz sene sonra ifade edebilir. Bu, çok önemli. 1800’lerde göremediğin olay ondan yüz sene sonra bambaşka olayları doğurur, yaratır ve 1930’larda insanların bir cumhuriyeti kutladığı görülür. “TANZİMAT’TA, İMAM HATİPLİ KOLEJLİ AYRIMI YOKTU” Tanzimat’ın öncü kadrosu da hayli yaman! Tabii, bugünkü gibi değil; şu imam hatipli şu kolejli diye bir ayrım yok. Şimdi herkes koleje özeniyor o da ayrı ya neyse. O dönemlerde insanlar bir kere çok kısa bir okul devresinden İlber Ortaylı’nın, “Batılılaşma Yolunda” ve “İstanbul’dan Sayfalar” adlı kitapları okurlara sunuldu. “Batılılaşma Yolunda” da Tanzimatla başlayan batılılaşma hareketinin devletin kurumsal yapıları ve resmi ideolojisiyle dini cemaat ilişkilerini nasıl etkilediğini, bu değişim sürecinin toplum hayatına yansımalarını konu ediniyor Ortaylı. “İstanbul’dan Sayfalar”da ise kentin uygarlık tarihinin her anından kalıntılarının, renklerinin ve değişiminin izini sürüyor. İlber Ortaylı’yla kitaplarını ve tarihgünümüz hattındaki önemli izdüşümleri konuştuk. S A Y F A 1 6 n 1 1 C U M H U R İ Y E T
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear