Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
tında oynadıkları rol öyle. “DİĞER DİLLERLE İLİŞKİ ŞİİRDE AVANTAJ” Diller, lehçeler, kültürler, edebiyatlar arası hısımlıklar ve o kaçınılmaz temas (ki zaman zaman bundan kaçınılmış/ dışlamış dönemler olduğunu da yazdınız), nasıl belirir şiirinizde? Önceleri ben pek fark etmeden beliriyordu. Kimi şair arkadaşlarım ve dergi editörleri tarafından bir “dil bozukluğu” ya da “uygunsuz ifade şekli” diye algılandığı da oluyordu. O zamanlar yirmili yaşlarıma henüz girmiş, belki girmemiştim. Neyse ki kısa sürede, yine yirmilerimde, diğer dillerle ilişkimin taşıdığı farklılıkların şiir için dezavantaj değil, avantaj olduğunun ayrımına vardım. Kaldı ki başka türlü yazmaya çalıştığımda şiirin olmazsa olmazı samimiyet ve sahicilikten uzaklaşmışımcasına bir tuhaflık oluyor, bir şeyler aksıyor, kendimi ifade edemediğimi hissediyordum. 38 yılın şiirini derleyen Dokuz Şiir Kitabı’nda Yunanca, İngilizce dizeler görürsünüz. Arapçadan Fransızcaya, hatta Ladinoya, yani Yahudi İspanyolcasına uzanan bazı sözcükler de var ki bunlar hayatımda olduğu için orada yer buldu. Lehçeler de öyle, Kıbrıslıtürkçesi, Kıbrıslırumcası deyişler... Hatta Karamanlıca ile yani Yunan alfabesiyle yazılan Anadolu Türkçesi, daha Osmanlıcanın dil ve adabıyla da karşılaşırsınız. Ama inanıyorum ki bunların hepsi yerli yerindedir. Şiiri yapan, güzelleştiren, tamamlayan şeylerdir. Katiyen bir dil oyunu, bir süsleme, ilginçlik filan diye oraya konmamıştır. Aynı “mülemma” tarzı, yani çokdilli şiir 800 yıl önce Mevlâna Celâleddin Rumi’de de vardı. Yeni bir şey yapmış sayılmam o açıdan ama inkar edilen bu geleneğe görünürlük kazandırmış sayılabilirim. “HER ŞİİR İSTER İSTEMEZ MELEZDİR” Melez dil, melez şiir konusuna dönersek; bu konudaki düşüncelerinizi James Joyce referansınızla bir arada anlatır mısınız ve “Karşılaşmalar” konusunda talihinizi ve ediminizi değerlendirir misiniz? Bir şiirin melezliği sadece “mülemma” olması, dillerin, lehçelerin iç içe geçmesiyle ilişkili değil tabii. Kültürel kaynakları, şiir tarzları, poetik referans noktaları, kaynaştırdığı yazınsal gelenekler açısından da melezlik olabilir, ki bir anlamda her şiir ister istemez melezdir. James Joyce’u, önemli bir romancı olması yanında, bir İrlandalı olarak İngilizceyi adeta yeniden yaratmasıyla ve bir adalı olarak kendi adasına kapanmak yerine kıta Avrupa’sına açılmasıyla da önemsiyorum. Adasından gelme dil özellik ve duygulanımlarını kozmopolit bir tutumla diğer Avrupa dilleriyle melezleştirip İngilizceye yeni sözcükler, ifadeler, üsluplar kazandırdı. Bu da bir “karşılaşma” aslında. Her şair ve yazarın kitabıyla buluşmanız bir karşılaşmaya dönüşemez. Sorunuz, herhalde “Karşılaşmalar” adlı uzun düzyazı şiirime gönderme yapıyor. Evet. Geçtiğimiz ay kitaptaki o bölüm La Rentcontre Sapho et Rumi (Sappho ile Rumi’nin Karşılaşması) adıyla Fransa’da yayımlandı. Bundan yeni karşılaşmalar çıkacağını ummak istiyorum. Tıpkı DoC U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I kuz Şiir Kitabı’nı okuyacak birileriyle belki bir karşılaşma yaşanır diye umduğum gibi... Böyle bir karşılaşma umudu olmasa şiir yazmaya heves mi kalırdı? “TÜRK ŞİİR KANONU PEK DEĞİŞMEDİ AMA BEN DEĞİŞTİM” En yakın hissettiğiniz şiir mirası hangisi? Ayrıca kanon eleştirilerinizi de sormamak kuşkusuz bağlamı eksik bırakmak olur. En yakın hissettiğim... Bilmem, herhalde Rum şiiri, Yunan değil. Belki o nedenle şair olarak Konstantin Kavafis, ilk modern Türkçe edebiyat olarak Karamanlı yapıtları, onu önceleyen Celâleddin Rumi, zaten soyadı “Rum”dan geliyor ve İlkçağ’daki yakını Sappho. Venedik kökenli bir Kıbrıslılatinin asla kanonlaşamayan Kıbrıslırumcasıyla on altıncı yüzyılda yazdığı “Kıbrıslı Erotik Aşk Soneleri”ni de seviyorum. Mehmet Yaşın’ın “Dokuz Şiir Kitabı” 38 yıllık şiirini derliyor. Burada şiir mirası diye belirttiğim ne varsa kanon dışı aslında ya da sadece bir yanıyla ve öylesine, o da ancak şimdilerde kanonun kabule mecbur kaldığı şeyler. Benim Türk şiir kanonuna eleştirilerim yirmi yıl önce yayımlanan Poeturka’da yer almıştı. Köprülerin altından çok sular geçti. Tabii özünde Türk şiir kanonu pek değişmedi, ama ben değiştim. Artık şiirim, tıpkı içinde su kuyusu, kanalizasyonu, kalorifer sistemi, bahçıvan evi, meyve ağaçları ve sebze tarhları bulunan Lefkoşa’daki doğduğum ev gibi kendi kendine yeterli, dolayısıyla kendince bir kanon gibi. O evin imgesini, savaşta yakıldıktan sonra bile küçük bir sırt çantasıyla oradan oraya taşıdığım düşünülürse kendi mütevazı şiir kanonumu da kendimle birlikte her yere götürebilmemde şaşacak bir şey olmasa gerek. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Dokuz Şiir KitabıToplu Şiirler (19752013)/ Mehmet Yaşın/ Yapı Kredi Yayınları/ 672 s. 1306 2 6 Ş U B A T 2 0 1 5 n S A Y F A 1 7