Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
yahu” diyeli 3 yıl olmuş… 3364 Atatürk Havalimanı çıkış terminalinde, Yapı Kredi’nin kredi kart müşterilerini ağırladığı bir salon var. Mekândaki televizyon monitörlerinde, bankanın halkla ilişkiler atılımları tanıtılır. YKY bölümünde, “Nâzım Hikmet ve Özdemir Asaf ile yol arkadaşlığı etmek istemez misiniz?” denildiğini anımsıyorum. Ne zaman Özdemir Asaf’ın suretini görsem zaman tünelinde kırk yıl öncesine giderim. 1970’lerin başında, Özdemir Asaf’ın Küçük Bebek’te işlettiği bir bar vardı. Boğaziçi Üniversiteli yatılı öğrenciler bir ara o loş ve klostrofobik mekâna takıldılar. Ben Özdemir Asaf’ın sohbeti için giderdim. Cin/tonik yıllarıydı, durmadan içerdi ve pek susmazdı. Onu barın sahibi değil de kıdemli müşterisi sanırdınız. Nelerden bahsettiğini anımsamıyorum da, kendi şairlik sürecinden asla bahsetmez, kendi şiirlerinden okumazdı; bunu takdirle anımsıyorum. Şiirle henüz barışmadığım yıllardı. O dönemde Yusuf Atılgan ve Salâh Birsel gözde yazarlarımdı. Gesualdo Bufalino’nun dediği gibi, “Ah ne hüzünlü günlerdi onlar, yaşamımın en mutlu günleri…” 3365 Virginia Woolf’un kız kardeşine imzaladığı Orlando’yu da onun imzalı bir fotoğrafını da derhal temin edebilirim. İlkinin piyasa fiyatı 375 bin (800 bin TL) ve ikincisi 100 bin dolar! 3366 “Ruhun o zifiri karanlığında saat daima sabahın üçüdür.” F. Scott Fitzgerald 3367 “Gerçek ve Yalan var mıdır? Ya da yalnızca Yeni ve Eski mi vardır? Yalan, Gerçeğin yaşlılığı mıdır yoksa?” Konstantin Kavafis (Konstantin Kavafis (18631933), soyadından da (kavaf) anlaşılacağı üzere Boğaziçi kökenli bir aileye mensuptu, İskenderiye’de yaşamıştı. Tüm yazdıklarını, hakkında tüm yazılanları okuduğum bir öncü şairdi.) Yağmura Bunca Düşkün – Nazmi Ağıl, YKY / Kuşlar Meclisi – Peter Sis (Çev. Nazmi Ağıl) / Kızıl Saçlı Kontes – Adnan Binyazar, CAN / Askıda Kalan Kimlik (Oktay Rifat’ın Roman Dünyası) – Tarık Özcan; Manas, Elazığ / Atocha’dan Ayrılış – Ben Lerner (Çev. Hakan Toker), Jaguar / Doğa Araştırmaları – Seneca (Çev. C.Cengiz Çevik), Jaguar / Yalnız Kitap – Orhan Tüleylioğlu, um:ag / Çapraz Dalga Zamana Karşı – Bedri Baykam, Piramid Sanat … 3371 “Tanrı da bir yazardır ve iki kitabı vardır: Dünya ve Kutsal Kitap.” Aziz Bonaventura (12211274) 3372 “İçi Sevda Dolu Yolculuk”tan – Cahit Külebi’nin Müzisyen Dostları: Mahmut Ragıp Gazimihal (19001961), Türkiye’nin en büyük müzik bilimcisiydi. Müzikbilimle uğraşırken tarih araştırmaları yapar, çok ilginç sonuçlar elde ederdi. Ferit Alnar (19061978), kendisinin yönetmediği ve dinleyici olduğu konserlerde genellikle uyurdu. Ferhunde Erkin (19092007), bu işleri bırakıncaya kadar, Türkiye’nin birinci piyanisti sayıldı. Gelen ünlü yorumcularla çoğunlukla o çalardı. Ferhunde Erkin çok görgülü, ince, olağanüstü bir kişiliktedir. Evinin bütün işlerini kendisi yapar, arabaları olduğu halde Konservatuara yürüyerek gelir, okulda ve dışarıda pek çok öğrenciye ders verir; iki küçük kızına gül gibi bakar, giydirirdi. Bu arada akıl almaz bir kolaylıkla yabancı dil öğrenirdi. Kolejde ve Almanya’da okuduğu için İngilizce ve Almancayı çok iyi bilirdi. Çevresindekilerle konuşa konuşa İtalyanca, Fransızca, hatta Ermenice öğrenmişti. 3373 “Son genel seçimde tek aday olarak katılsam bile ikinci gelebilirdim.” Büyük Britanya eski başbakanı John Major (Özeleştiriyi okur okumaz sizin de aklınıza CHP gelmedi mi?) Üstün Dökmen’den “Ankara Destanı” ‘Kentimi anlattım’ Üstün Dökmen imzalı “Ankara Destanı”nda, kentin dünü, bugünü ve tarihiyle Türkiye Cumhuriyeti var. Kitapta Dökmen, şairliğini ti’ye de alıyor. Dökmen’le “Ankara Destanı”nı konuştuk. r Gamze AKDEMİR nkara Destanı adlı şiirinizde Ankara’ya yönelik nasıl bir sevgi var? Betona dönüşen, havası ve siyasisosyal aroması değişen bu şehri her şeye rağmen, inadına mı sevmek mi söz konusu? Ankara Destanı’nda, ön planda bir Ankara sevgisi var şüphesiz. İnadına sevmek veya inadına sevmemek sağlıksız bir bağlanma tarzı. Umarım bu destan, Ankara’ya yönelik sağlıklı bir bağlanmanın sonucunda ortaya çıkmıştır; Ankara’yı, o olduğu için doğallıkla sevdiğim için yazmışımdır. İnadına sevmek veya sevmemek bir asi çocuk tarzı. Bu destanda, Ankara’ya ve onunda ötesinde yaşama, bağlılık duyan, merak eden, heyecan duyan çocuk gözleriyle bakmaya çalıştım. Ne kadar “kişisel” bir Ankara söz konusu bu destanda? Bu dünyada her şey kişisel, öznel. Bunun için şiirde iki yerde, “Kentini değil, kendini anlatır her şair” dedim. Bu destanda, Ankara’ya, Ankara’yı kuranlara, Cumhuriyet’e, hayvanlara, özellikle kedilere, ağaçlara, doğaya ve eşime olan aşkımı dile getirdim. Şimdi birisi “Eşinin başkentimizle ne ilgisi var?” diyebilir. Söyledim ya, görünürde kentimi, arka planda kendimi anlattım. Fotoğraf: Necati SAVAŞ A 3374 “Yunus, Ne Hoş Demişsin” – Beşir Ayvazoğlu, 2014: “Türk aydınları, ismini belki bildikleri, fakat 3368 “Mehteran Bölüğüyle Enternasyopek önemsemedikleri Yunus Emre’nin aslınnal” – Cihan Oğuz da büyük bir şair olduğunu Köprülüzâde’nin (Fuat Köprülü) 1913 yılında “Türk Yurdu” “Siperde Fısıltılar’dan mecmuasında yayımlanan iki makalesinden öğrendi… Yakup Kadri’nin bu yazısı, Rıza III. Tevfik’in şiiriyle birlikte Yunus’u bir çeşit ikon Taranmış kasabaların bir unutulmuş haline getiren edebiyatın başlangıcı sayılahikâyesi vardır bilir.” Bir eksik duman tüter kiminden, kiminde Araştırmacı kimliğiyle tanınan bulutlarla kucaklaşan bir har Ayvazoğlu’nun 2013 ürünü romanı “Ateş Kafa kâğıdında akıl hanesi boş, numara Denizi” de ıskalandı. Okumayı düşünenlere sıfır uyarı; kahramanının yoğun antikahraman Saçları da sıfır numara ahalinin, aha bu özellikleri olabilir. İskender Pala Cumhurbaşkadar kılsız kanlığı Kültür ve Sanat 2013 Büyük Ödülü’nü Hepsi hepsi bir hücrelik hayat masalı kazanınca da aklıma Beşir Ayvazoğlu gelmiş, Artık içerde işkence de yok ölüm de gülümsemiştim. Hepsi dışarıya taşındı, it kopuk derdest (Prof. Fuat Köprülü (18901966), 1950Ya bir dere yatağında kafanda binbir mer1955 yıllarında dış işleri bakanlığı da yapmış mi zırıltısı olacak bir tarihçi, Türkolog ve bibliyofildi. Selçuklu Ya kocaman şehirde bir izbe yolda yoldaştarihi üzerine “öncü kitabın” da yazarıdır. Bu lık edeceksin bıçağa maddeyi yazdıktan sonra içimden geldi, kitaplığımdaki Fuat Köprülü kütüphanesinden 3369 “Seri şair çıkma nadir kitapları bulup saygıyla okşa…seri katil gibidir! Ne zaman hangi dergidım.) de yeni bir cinayete imza atacağı belli olmaz. Ama iyi bir dedektif, nerede karşısına çıkarsa 3375 Bibliyofil: Kitapçoksever / Bibliyoçıksın seri şairin şiirlerindeki kopya öğelerini man: Kitap delisi / Kibliyoklept: Kitap hırsızı. hemen ayırt eder.” Rahip Richard Hooper’dan 1747 tarihli bir “Kırmızı Kalem Kutusu”ndan Bâki Aydörtlük (Çeviri – Selçuk Altun) : han T. 3370 Kitap önerileri: Elli Belirsiz – k.İskender, SEL / Atların Uykusu – Salih Bolat, Varlık / Koruma Sorunlarımız – Mete Tapan, Cumhuriyet Kitapları / C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I “ANKARA’NIN TARİHİ GERÇEK, KEHANETLER İSE KURGU” Kitabınızda şiirin o sınırsız seyahati var. Kentin tarihten bu yana sakinlerinden, sahiplerinden söz ediyorsunuz. Onlarla nasıl bir duygudaşlık kurdunuz? Bu uzun şiirde Ankara’nın gerçek tarihi destansı bir dille anlatıldı; yalnızca kentle ilgili kehanetler bendenize ait bir kurgu. Destanda, Ankara’ya, tarih boyunca onu defalarca kurmuş olanlara, üzerinde yaşamış olanlara empati kurma, duygudaşlık çabası var. Bunu gerçekleştirmek için seçilen yollardan birisi, artık kullanılmayan yöresel sözcüklerin, hatta yöresel yemeklerin telaffuz edilmesi. Destanda, şair olarak (eğer şairsem) şiirsel söylemi, bir avuç buğday gibi Ankara toprağına sermeye çalıştım. Babam doğuda, tarlaya buğday ekerdi; onun kadar değilse bile ben de bu kadarını serpmeye çalıştım Ankara’ya. Şiirinizdeki dizelerden birisi şöyle: “Sen benim için tek çıkar yolsun Ankara/ Emanetçi olmayan şehirsin/ Mütareke’de işgal görmedin/ Cumhuriyet sen de kalsın.” Cumhuriyet destanına ve Mustafa 7 Bu kitabı çalma dürüst arkadaş Yoksa elinin kesilmesidir hakkın, Ve öldüğünde Tanrı hesap sorar Kitapları nerelere sakladın? 1277 Kemal Atatürk’e sosyopolitik bir saygıyı da okuyoruz. Evet. Ankara, Kurtuluş Savaşı’yla ve Cumhuriyet’le özdeş galiba. Bu dünyada, doğru olsun ya da olmasın her şey mümkün. Örneğin, “Başkenti İstanbul’a taşısak mı?” diye düşünmek mümkün. Ancak şiirde savunulan, başkentin Ankara’dan başka bir yere taşınamayacağı. Nasıl ki gelincikleri koparıp evinizdeki saksıya taşıyamazsanız, Gazi Meclisi de (ilk meclisi) coğrafyada bir başka yere, tarihte bir başka konuma taşıyamazsınız. Karınca kararınca, kendi dilince bunu anlatmaya çalışıyor şiir. Var oluştan çekirdekler alarak nüvelenen şiiriniz, özgün bir ifade biçimiyle denemesel bir serüven sunuyor. Destanınızda sadece Ankara yok. Yaşama dair, güzelliklere ve haksızlıklara dair pek çok şey var sanırım. Tandoğan’daki Fen Fakültesi bahçesindeki nilüferler, matematikçilerin aşkı, Kurtuluş Parkı’ndaki tahta köprü var. Bir de Kurtuluş Parkı’nın girişine konmuş olan darbeleri simgeleyen iri, doğal taş. O taşa bakıp “Bütün darbeler (askeri veya sivil), bu taş gibi doğal ve güçlü” de diyebilirsiniz, “yahu bu taş yontulmamış” da. Son yıllarda, “İstanbul’un denizi var, Ankara’nın yok” söylemi yaygın. Bu görüşe bir gönderme de var şiirde: “Kim demiş ki Ankara’da deniz yok diye/ Deniz Gezmiş’in kemikleri Ankara’da” deniyor. Bunların yanı sıra insan özgürlüğü, mekân sorunu, dört boyuta ilişkin görecelilik ve pozitif bilimin gerekliliği, köklerini felsefeden ve fizikten alarak şiirin sınırları daha doğrusu sınırsızlığı içinde irdelenmeye çalışıldı bu şiirde. Kavramlara çok yönlü yaklaşımınız, yazılarınızda olduğu gibi şiirinizde de dikkat çekiyor. Madalyonun öteki yüzünü ihmal etmeyen, takıntılı olmayan, hür seslenen bir destan. Karşıtına da “yerinde” müşfik. Övgünüz için teşekkür ediyorum. Sanırım bu şiirde, bir insanı anlamaya çalışır gibi başkentimizi de anlamaya çalıştım. Kent olarak Ankara’yı pek de ciddiye almayan Yahya Kemal üstadı da anlamaya çalıştım, Ankara’yı Kurtuluş Savaşı’nın kalesi, tacı olarak algılayan Atatürk’ü de anlamaya çalıştım. Bir de Ankara Kalesi’ndeki kedileri. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Ankara Destanı/ Üstün Dökmen/ Remzi Kitabevi/ 408 s. 2 0 1 4 n S A Y F A 1 1 A Ğ U S T O S