Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Y u Pazar, yani 15 Haziran, Babalar Günü. İçinde yaşadığımız düzenin tüketime, satın almaya, piyasayı canlı tutmaya yönelik işleyişi bu yıl da hükmünü sürüyor. Çocuklar, babalarını ne kadar çok sevdiklerini göstermek için, onlara armağanlar almaya çoktan başladılar bile. Pazar günü, babalarını iki yanağından öpecekler ve sevgi dolu bir gülümseyişle armağanlarını sunacaklar onlara. Babalar Günü’nün yaklaştığı şu günlerde, Franz Kafka’nın 1919 yılında, Julie Wohryzek’le evlenmesine karşı çıkması üzerine babasına yazdığı mektubu (“Babaya Mektup, Can Yayınları, Çeviren: Cemal Ener) yeniden okumam güzel bir rastlantı oldu. Jorge Luis Borges’in “Düşsel Varlıklar Kitabı”nı İletişim Yayınları için çevirirken, Kafka’nın bu mektubundan bir alıntıya rastladım. Alıntıyı Türkçe çevirisinden aktarmak amacıyla o satırları ararken bir de baktım, kitabı baştan sona okumuşum. Bizi kitaplar evreninde yaşatırken gerçek yaşamın gizleriyle tanıştıran Borges’i çevirmeye kalkışmak ne kitaplar okutur insana. Ama bu, belki de, “Düşsel Varlıklar Kitabı”nın çevirisini tamamladıktan sonra yazmaya çalışacağım bir başka yazının konusu… eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER MÜREKKEBİ KURUMADAN celaluster@cumhuriyet.com.tr Bu korku yüzünden... Franz Kafka’nın “Babaya Mektup”u Babalar Günü’nde eşsiz bir armağan olabilir Bütün babalar okumalı... “Ç B BİRİKTİRİLMİŞ ACI “Babaya Mektup”u uzun zaman sonra yeniden okurken, Kafka’nın, aralarında “Bir Kavganın Tasviri”, “Taşrada Düğün Hazırlıkları” ve “Dönüşüm”ün bulunduğu anlatılarını çoktan kaleme aldığı otuz altı yaşında yazdığı, ama babası Hermann Kafka’ya hiç vermediği bu mektubun, otuz yıldan fazla bir süre boyunca saklanıp biriktirilmiş bir acının patlayıvermesi, yıllar içinde giderek büyüyen bir ruh yangısının oluşturduğu irinlerin fışkırıvermesi olduğunu bir kez daha gördüm. Kafka tutkunları, eğer okumadılarsa, bu kitabı mutlaka okumalı. Çünkü “Babaya Mektup”u okurken, Kafka’nın babasıyla olan ilişkisinin hem Kafka’nın kendisini, hem de yazdıklarının neredeyse tümünü nasıl biçimlendirdiğini bambaşka bir düzlemde kavramanın, Kafka anlatılarının kilitlerini açmanın anahtarlarını bulacaklar. Kaç yıl önce Ferit Edgü’nün bana salık verdiği, Kafka üstüne yazılmış en iyi kitaplardan biri olan Marthe Robert’in “Franz Kafka Gibi Yalnız” (Can Yayınları, Çeviren: Orçun Türkay) adlı yapıtının başında, kitabın adına da esin veren küçük bir diyalog yer alır, Gustav Janouch’un “Kafka’yla Söyleşiler” kitabından: “ ‘Gerçekten o kadar yalnız mısın?’ diye sordum. Kafka başını sallayıp onayladı. ‘Kaspar Hauser kadar mı?’ Kafka güldü ve yanıt verdi: S A Y F A 6 n 1 2 değerlendirir. Tıpkı, 1912’de bir gecede yazdığı “Yargı” adlı öyküsünde babasına beslediği duyguları dile getirdiği ve aynı yıl kaleme aldığı “Dönüşüm” adlı uzun öyküsünde babaoğul ilişkisini yine gündeme getirdiği gibi. Ancak daha önce de değindiğim gibi, Kafka’yı Kafka yapan, yapıtlarını kalıcı kılan, yazdıklarının tümünde otoriter baba figürünün çok ötesine erişerek, yaşadığı toplum ve çağın baskıcılığı ve buyurganlığına yönelmesidir. Şebnem Sunar’ın “Sunuş”uyla, “… mektup, Baba Kafka’ya yönelik olarak uzunca bir süre üstü kapalı sürdürdüğü üslubunu açık bir suçlama tonuna dönüştürür. Bu kurgu, okuKafka’nın yaşamı sert bir baba imgesinin gölgesinde geçmiş. run gözünde Hermann Kafka’yı adım adım burjuva toplumunun ‘Daha da kötü. Ben… Franz Kafka kaataerkil güç ilişkisini kendi varlığında içdar yalnızım…’” selleştiren baskın kişilikli otoriter bir baba Kafka’nın “Franz Kafka kadar yalnızfigürüne dönüştürür… Kafka’nın baba lığında”, bir türlü kurtulamadığı öfkeli, oğul çatışması görünümü altında güçlü ile otoriter baba figürünün payının ne kadar güçsüz arasındaki ilişkinin altını çizmekten büyük olduğunu anlamak için “Babaya öteye geçtiği ve bu ilişkiyi ezen ile ezenin Mektup”u okumak yeterli. ilişkisine dönüştürdüğü söylenebilir. Kaldı Taşralı Çek proletaryasından gelerek ki ‘Dava’ ile ‘Şato’ gibi diğer büyük yapıtPrag’a yerleşen, zamanla zengin bir tüccar ları da, Kafka’nın sadece kişileriyle değil, olarak belki de tek amacına, “toplumsal kurumlarıyla da burjuva toplumunu belirsaygınlığa” erişen bir babanın baskıcılığıleyen güç dengelerini görünüre taşıdığını nın, çağının getirdiği korkular, yalnızlık, gösterir. Burada artık kanlı canlı bir baba kendi kendine yabancılaşma ve çevreyle figürü değil, baba figürünün temsil ettiği iletişimsizlikle bütünleşerek, bireyi “böceotoriteyi simgeleyen burjuva toplumunun ğe” dönüştüren ezici bir iktidar aygıtı olup kurumları vardır…” çıkmasının gizleri, Kafka’nın tüm yapıtlaOĞULLARIN MANİFESTOSU rında saklı değil mi? “Babaya Mektup”un Türkçesinin ediEvet, Kafka’nın “Babaya Mektup”unu, törü Şebnem Sunar’ın vurguladığı gibi, bu onun yaşamı ve edebiyatının tümünün sırkitabın en önemli özelliği, yazarın bütün rına ermek için ille de okumalı. Ama yakyapıtları arasında biyografik özellik taşıyan laşan Babalar Günü’nün öngününde, bir az sayıdaki yapıttan biri olması; bununla başka düzlemde okumak da olanaklı bu birlikte mektubun Kafka’nın babasıyla ilişkitabı: Babalarıyla gönüllerindeki bağları kisinin yanı sıra kendi yaşamına ve yazarlıkuramayan, akıllarından geçeni babalarına ğına, kısaca kendi varoluşuna ilişkin ayrınbir türlü söyleyemeyen, belki yaşamları tıları da açığa çıkaran belgesel bir nitelik boyunca saklı tutan tüm oğulların bir mataşıması: “Bu bakımdan ‘Babaya Mektup’ nifestosu olarak! salt bir mektup olma niteliğinden öte, “Babaya Mektup”un açığa vurulamayan Franz Kafka’nın içdünyasını yansıtan bir sevgi ile en sonunda olanca yeğinliğiyle yapıt olarak öne çıkar: ‘Babaya Mektup’ patlayıveren nefret arasında gidip gelen gerçekten de Kafka’nın yaşamına ilişkin satırlarında, dünyanın dört bir yöresindeki birinci elden biyografik bir tanıklıktır…” babalara düşündürücü, dahası kışkırtıcı Kafka’nın yaşamı baştan sona güçlü ve bir mesaj geziniyor: Bir babanın, oğluyla sert bir baba imgesinin gölgesinde geçmiş, olan gündelik, sıradan ve olağan görünen, babasıyla aralarında hiçbir zaman yakın en küçük ilişkileri, konuşmaları ve davrave sevecen bir ilişki kurulamamış, bu nışlarının bile, onun tüm bir yaşamı üstünsağlıksız babaoğul ilişkisi Kafka’nın içine de ne kadar derin bir etki yaratabileceği. kapanmasını hızlandırmıştı. Nitekim, baO yüzden, bana kalırsa, oğulların Bababasına yazdığı bu uzun mektupta, yazarlığı lar Günü’nde babalarına verebilecekleri en seçmesinin ve sürekli boşa çıkan evlenme güzel armağanlardan biri bu kitap… Bu girişimlerinin nedenini, üstün baba kişilimektubu ilk okuması gereken Baba Kafka ğinin baskısından kurtulma çabaları olarak okuyamadı, ama tüm babalar okumalı... n H A Z İ R A N 2 0 1 4 ok sevgili baba, Geçenlerde bir kez, senden korktuğumu öne sürmemin nedenini sormuştun. Genellikle olduğu gibi, verecek hiçbir cevap bulamadım, kısmen tam da sana karşı duyduğum bu korku yüzünden, kısmen de bu korkuyu gerekçelendirmek üzere, konuşurken toparlayabileceğimden çok daha fazla ayrıntı gerektiği için. Ve şimdi burada sana yazılı bir cevap vermeyi deniyor olsam da, bu fazlasıyla eksik kalacaktır, çünkü bu korku ve onun etkileri senin karşında yazarken de ket vuruyor bana ve dahası meselenin büyüklüğü, hafızamın ve aklımın sınırlarını çok aşıyor. Bu mesele sana daima çok basit göründü, en azından benim karşımda ve hiçbir ayrım yapmadan, başka pek çok insanın karşısında söylediğin kadarıyla. Durum sana yaklaşık olarak şöyle görünüyordu: Bütün hayatın boyunca çok çalıştın, her şeyi çocukların, özellikle de benim için feda ettin, ben de bunun sonucunda ‘günümü gün ederek’ yaşadım, istediğimi öğrenmek konusunda sınırsız özgürlüğe sahip oldum, açlık kaygısı, daha doğrusu herhangi bir kaygı duymam için hiçbir nedenim olmadı; sense bunun karşılığında bir minnettarlık beklemedin, ‘çocukların minnettarlığını’ bilirsin, Hermann Kafka ama en azından herhangi bir yakınlık, bir duygudaşlık işareti bekledin; oysa ben eskiden beri senden saklanıp odama, kitaplara, çılgın arkadaşlara, aşırı fikirlere sığındım; seninle asla açık konuşmadım, asla seninle sinagoga gelmedim, Franzensbad’da seni hiç ziyaret etmedim, bunun dışında da aile mefhumuna hiç sahip olmadım, işle ve senin diğer sorunlarınla ilgilenmedim, fabrikayı senin başına sardım ve sonra da seni ortada bıraktım… Benim hakkımdaki yargını özetleyecek olursan, beni doğrudan yakışıksız ya da kötücül bir şeyle suçlamıyorsun gerçi (belki son evlilik niyetim dışında), ama soğukluğumu, yabancılığımı, nankörlüğümü ayıplıyorsun. Ve senin tüm bunlarda, bana karşı fazla iyi olmak dışında hiçbir suçun yokken, sanki suç bendeymiş gibi, sanki diyelim bir dümen kırma hareketiyle her şeyi farklı yapabilirmişim gibi getiriyorsun bu suçlamaları. Senin bu alışılmış açıklamalarında doğru bulduğum tek nokta, birbirimize yabancılaşmamız konusunda senin tümüyle suçsuz olduğuna benim de inanıyor olmam. Ama tıpkı senin gibi, ben de tümüyle suçsuzum…” n K İ T A P S A Y I 1 2 6 9 C U M H U R İ Y E T