Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Bilimin çocukgenç yazınındaki kılavuzluğu Özlem Tokman bilime, bilimsel meraka, bilimsel kuşkuya, bilimin evrenselliğine, bilimcilerin nesnelliğine dönük vurgusuyla, kitaplarla kitaplıkların, ötesinde bilim merkezlerinin önemine değgin özenli tutumuyla göz dolduruyor. ir yazar, bilimin vargılarını, yasalarını ya da bilimsel veriler için yaslanılan olgusal dayanakları bire bir kullanabileceği gibi bunları dönüştürerek de anlatısına yerleştirebilir. Ne ki veriler ister bire bir matematiksel formül bağlamında kullanılmış olsun isterse gerçekliğinden koparılıp soyutlanarak alınsın, sonuçta söz konusu anlatının, bilimsel temelde değil yazın evreninde kurulduğu, kurmaca alanına özgü nitelik taşıdığı gerçeğinin bir an bile unutulmaması gerekiyor. Yazarlar bu tür verileri, kendi metinlerine taşırken doğal ki, ister istemez değiştirecektir. Önemli olan anlatıda, bilimsel verilerin, kendisiyle bire bir örtüşürlük sergilemesi değil, anlatı gerecine dönüştürülürken öğenin yerleştiriminde bilimin kılavuzluğunun temele alınması gerektiği… Sözgelimi anlatı metninde kullanılan bilimsel verileri, usdışı öteki alanların, diyelim metafiziğin veya kuşkuya sırt dönerken gizeme kucak açan, tabuya, dogmaya göz kırpan alanların dayanağı yapamazsınız… Zaten bu, kurulan anlatı evreninde çelişkiye yol açar en başta. Ne var ki bütün bu olup bitenlere karşı çocuk genç okurun bunu algılayıp elindeki kitaba eleştirel bakışla yaklaşmasını beklemek safdillik olur… Bu durumda yayımlanan anlatılarda eğer bilimsel öğelerden yararlanılıyorsa yapılan dönüştürümlerde hiçbir zaman bilim karşıtı, ona aykırı, onunla çelişen tutum üretilemez, bilimkurgusal metinlerde ise bir yandan bilimden yararlanılırken öte yandan bilime ters bir yola girilemez… Aksi halde, yukarıda vurguladığım gibi bu en başta kurulan yazınsal evreni zedeler… Bunca sözün ardından şöyle bir yargıya varmak olanaklı… Bilimin herhangi öğesinden yararlanıp bunu istediğiniz yönde canınızın istediği biçimde değiştirebilirsiniz elbette ancak bu değişimi bilime aykırı evren kurarak, bilimi kullanıp onu yıkmaya yönelerek yapamazsınız… BİLİMSEL ÖĞEYİ BİLİME UYARLIKLA KULLANMAK… Geçen yıl bu konu çevresinde dönenirken çocuk genç yazınında yeni bir algı S A Y F A 20 n 24 olmadan… Ancak yazarın, bu çatışmaya bir çizgisellik yansıtmadığını da ekleyeyim… Ayrıca genç yazarın, romanında kavramsallaştırma yaratabilmek amacıyla büyük çaba gösterdiğini söyleyebilirim… Hiç kuşku yok ki Özlem Tokman, iyi bir yolda… Ama anlatısının gerekli anlamsallıkla buluşmasını istiyorsa eğer, soy yazıncıları örnek alarak kendini daha ileriye taşımanın yolunu da bulmak zorunda… BİLİMKURGU BÜYÜSÜYLE YÜZMEK AMA BOĞULMAMAK… Kimi yazarların romanlarını okurken bilimkurgunun büyüsüne gömüldüğümüz, heyecanlı serüvenler peşinde koşmaktan yorulduğumuz, adeta rüyada yitip gittiğimiz olmuyor mu? Bunun gibi özellikle düşlemci romanlarda, yazarların kurdukları evrenin dolambaçları arasında ayırdına varmadan kendi kayboluşlarına da tanıklık yapıyoruz zaman zaman. Bu, ister istemez bir yanılsamaya yol açıyor. Herhangi yanılsama kuşkusu sürüyorsa, yazar kavramsallaştırmaya nasıl ulaşabilir anlatısında? Bilimkurguya dayanılsa da, hız olgusuyla örülü düşlemci anlatılarda üstesinden nasıl gelinecek bunun? Mina Tansel, Büyüyünce Ne Olacaksın? adlı çocuk genç romanında, bu yönde enikonu bir denge kurabiliyor. Anlatıcı Ayşe de Elif gibi bilimci çevrede yetişmiş, aynı yaşlarda, yaratıcı cinlikleriyle dikkati çeken bir çocuk. Roman, yazar olmak isteyen Ayşe’nin günlükleriyle ortaya çıkıyor denebilir. Bu dayanaklar, anlatıyı eğlenceli okuma şölenine çevirebiliyor kolayca. Bir sahne oyunu, film, müzik, resim nasıl eğlenceli yanlar taşıyabiliyorsa yazınsal anlatılar da eğlenceli köpürmeler yansıtabilmeli… Kaldı ki Tansel, dilde enikonu işlenmişlik algısı uyandırıyor. Tek bir örnekle yetineyim, Tokman, “eski yazı” diyor sözgelimi ama Tansel, “eski Türkçe” demeyi yeğliyor, bu tür bir kullanım biçimi, Mina Tansel’in anlatıdaki dili, başıboş yuvarlayıvermediğini, sözdizimleri, sözcük seçimi, imgeleme vb. üzerinde sıkı sıkıya düşündüğünü ele veriyor. Tansel, kitabını “[i]lk öğretmeni(.) Muzaffer Kalkan’ın anısına” sunarken, anlatısında kendisine öğretmen olarak bir rol de veriyor ayrıca. Hoş, duygulu bir yaklaşım… Muzaffer Öğretmen, “[ü]lkemizde mesleklerinde ilk olan kadınları araştırıp yazma(sın)ı istiyor” (22) Ayşe’den, bir ödev olarak. Sonrasında yönlendiriyor sürekli onu. Böylelikle Ayşe, yazar Fatma Aliye’den başlayıp mesleklerinin öteki ilkleri Mihri Müşfik, Nezihe Muhittin, Ulviye Mevlan, Remziye Hisar, Afife Jale, Süreyya Ağaoğlu üzerinde çalışmaya koyuluyor. Ödevinin başlığını ise “Tarihimizden Yedi Öncü Kadın” olarak belirliyor. Bu bağlamda Tansel’in nesnel belgeyi bilimsel ölçütlere yaslanarak nasıl kullandığını gözleyebiliyoruz. Yazar, bu arada, “Ayşe’nin ödev hazırlarken çıkardığı (bir) Zaman Çizelgesi”ni de paylaşıyor bizimle, böylelikle zaten yazar olmayı amaçlayan Ayşe, dört dörtlük bir yazın ödevi koymuş oluyor okur önüne. İlginç bir örtüşmeyle, Mina Tansel de Özlem Tokman da Ankaralı olmaları yanında, aynı okullarda okumuş, bilime dönük yoğun tutkuları olan iki yazar… Onların bilimsel verileri ya da belgeleri doğru biçimde anlatı evrenine taşıyıp kaleme aldığı on, on bir yaşa, üzerine seslenen bu kitaplar, yazarlarının kavramsallaştırma yönündeki çabasını da somutluyor aynı zamanda… 23 Nisan’ın yeni yıldönümünde, cumhuriyet yurttaşı hem de Ankaralı iki kadın yazarımızın örneklediği biçimde böylesi kitaplara öylesine gereksinimimiz var ki… n K İ T A P S A Y I 1262 B yönsemesi gözlendiğini, verimlenmiş pek çok öyküde, romanda bunların izlerini sürmenin olanaklı olduğunu belirtmiştim. Gerçekten de azımsanmayacak sayıda yazar, başta öykü, roman olmak üzere çocuk genç yazını verimlerinde hem yeni algı yönsemesinin örneğini veriyor hem de bilimkurgu dahil bilime yatkın doğru tutum sergiliyor… Söz konusu yazıda, dogmalardan arınıp tabuları aşmış çoksesli kent bireyinin önünü açacak kitaplara, “insanımızı benimseme” yönünde gelişkin bir sivilleşmeye, çağdaş bilim toplumu yaratmaya bugün her zamankinden çok daha fazla özlem, gereksinim duyulduğunu vurgulayıp bu doğrultuda üretilecek kitapların önemine değinmiştim… Bir kucak değerli kitabın ardından Mina Tansel imzası, Mustafa Delioğlu resimleriyle yayımlanan Büyüyünce Ne Olacaksın? (Can, 2013), Özlem Tokman’ın kaleme alıp Canan Barış’ın resimlediği Rasathane’de Bir Gece (Kelime, 2012) adlı kitaplara getirmiştim sözü… Geçen sürede Tokman, “Kitabın Gizemi” başlığıyla sürdürdüğü dizinin ikinci kitabını da yayımlayıverdi göz açıp kapayana dek: Karanlık Gezegen (Kelime, 2013). Andığım iki yazar da, tarihsel olguları dönüştürürken bilimsel verileri, yer yer belgesel türüyle de örtüştürerek uygun evrenler, karakterler aracılığıyla aykırı olmayan soyutlayım düzeneğinden geçirerek okur önüne getirdiklerinden dikkat çekici konum sergiliyor. İlk kitabı Rasathane’de Bir Gece’de yazarın enikonu bir başarıyı kucakladığı söylenebilir elbette ama düzlüğe çıktığını söylemek erken olur yine de. Hoş, roman evrenine yayılmış gereksinirlik bağlarının, bir ikisi dışında yerine getirilmiş olması, yazarına dönük olumlu yargıya varılmasını kolaylaştırıyor. Ancak yazarlık, bir evren kurup buraya yerleştirilen kişiler aracılığıyla olaylar, ilişkiler geliştirip, okur ilgisini çekecek biçimde bunları anlatmak değil yalnız, bunun yanında hatta daha çok dile, biçeme, kurguya dönük de kavga verilmesi gerekiyor. Şiir, masal ya da öykü türlerinde dilin oynadığı rol kendini nasıl duyuruyorsa bu bağlamda düşünmek gerekiyor konuyu. Montaigne, pazarcıların konuştuğu dile övgüler düzer ya, bakmayın siz; oralardakine benzer biçimde iletişime dayalı, gündelik, kullanmalık dile yaslandırılamaz edebiyat. Yalnız yazın mı, bilim de yapılmaz, felsefe de böylesi dille… Özlem Tokman’ın, hem de bir genç yazar olarak roman evrenini yaslandırdığı temele duruştaki sağlamlığa getireyim istiyorum 2014 sözü… Gerçekten bilime, bilimsel meraka, bilimsel kuşkuya, bilimin evrenselliğine, bilimcilerin nesnelliğine dönük vurgusuyla, kitaplarla kitaplıkların, ötesinde bilim merkezlerinin önemine değgin özenli tutumuyla göz dolduruyor çünkü Tokman… BİLİM VERİSİYLE BİLİM DIŞI DESTEKLENEMEZ… Özlem Tokman, düşlemci (fantastik) temelde kaleme aldığı romanla günümüz romancılığındaki baskın yönelişin ardılı görünüyor daha çok. “Kitabın Gizemi” dizisinde yaşları on iki on üç arasında birkaç çocuk, onların bilime düşkün, sevgi dolu öğretmenleri, kimi bilimci anne, babalar, sonra kötücül bir grup ile tanışıyoruz. Başkarakter Elif, doğum gününde kozmik bilinç tarafından seçilerek “dönüşüm”e uğratılmıştır. Böylece hızlı tartımlı, polisiye kurgulu bir serüven romanı gelir önümüze Rasathane’de Bir Gece’de… “İnsanların düşüncelerini kontrol ederek onları, sorgulamayan, dünyanın geleceğini tehdit eden bu teknolojilere karşı koyamayan varlıklar hâline getirmeyi planl(ayan)”, “[i]nsanları robotlaştırarak onların her şeyi kabullenmesini sağla(mayı)” (90) hedefleyen kötücül grup, Elif’in başı çektiği iyicil grubu alt edip mutlak egemenlik kurmak ister… İkinci kitapta çatışma daha da derinleşir. Bu savaşıma ortaçağdan kalan, bilim gereci değerli bir kitabın, bunu kaleme alan bilimcinin katılması, bunların kozmik bilinçle simgelenişi anlatı evrenini daha da zenginleştirecektir. Meraklı yetişkinler, Özlem’in anlatısında işlediği Taküyiddin Rasıd ile çalışmaları üzerine Mustafa Kaçar, M.Şinasi Acar, Atilla Bir üçlüsünün yayına hazırladığı XVI. Yüzyıl Osmanlı Astronomu Takiyüddin’in Gözlem Araçları/ Âlâtı Rasadiyye li ZÎci Şehinşâhiyye (İş Kültür, 2011) adlı yapıttan, bundaki “Kaynaklar”dan (67, 68) yararlanabilir. Bizim gibi rasathanesi tepesine yıkılmış bir toplumda çağının önünde yaşamış, insanı kıvandıran bir bilimcinin önemi, değeri daha başka nasıl anlatılabilir çocuk genç okura? Bir açıdan iyilikkötülük, ilerigeri savaşımı da denebilir bunun için. Belki bu yüzden, Özlem Tokman’ın romanını okurken Emin Türk Eliçin’in (19061966) geçmişte büyük emekle hazırladığı Tarih Boyunca İleri Geri Kavgası’nı (1967) düşündüm elimde N İ S A N C U M H U R İ Y E T