Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Faruk Duman’dan “Köpekler İçin Gece Müziği” ‘Köpekler ve doğanın kaderi insanımızla aynı’ Yeni kitabı “Köpekler İçin Gece Müziği”nde, başlı başına bir roman kişisi kıldığı doğayı, naifleşmeyen net bir dille kaleme alıyor Faruk Duman. Ne doğanın yönlendirdiği, öykülerini biçimlediği karakterler öyle çizili ne de doğanın kadim ve çetin alametleriyle, elementleri. Doğayı güzel ve şirin yönlerinden asgari; dev ve hükmedici yönleriyle ise öne yazıyor Duman. Simgeselliğin de yoğunluğunu arttırdığı yapıtında, insan hegemonyasının doğayı örseleyişi güçlü imgelemlerle metaforlaşıyor. Roman kişileri, ormanın halkı, hele gecenin o acı müziğiyle çıldıran sakat köpekler bir potada karılarak ülkemizin ve insanımızın hallerine işaret ediyor. Duman’la romanını konuştuk. nak. Bunu dile vurduğunuz zaman neye yola açar? Bu aslında tam da edebiyatla ilgili konuşurken dilin organikliğini vurgularken ve sözcüklerin çağrışımlarıyla ilgili kelam ederken kullandığımız yönteme benzer. Yani dilin yöntemine benzer. Dili doğa doğurmuştur, insan da doğanın yarattığı bir varlık ve bir nesne. Dolayısıyla yarattığımız dil de oradan gelir. Bu kendi yarattığımız dili anlamaya çalışırken doğaya bakmak biraz meşakkatli de olsa “doğal” bir yöntem gibi geliyor. Taklit mi? Hayır, kendimiz doğayız zaten. Taklit sayılamaz çünkü işte kuşun da bir dili var, bizim de bir dilimiz var. Biz konuşurken doğanın kendisi konuşur diye bakıyorum. Doğadan uzaklaşmış olmamızın nedeni aslında sosyal hayatı kurgularken düştüğümüz yanlışlar. Onun dışında insan birey ve varlık olarak doğadan ayrı bir şey değil. Dolayısıyla dili de ondan ayrı bir şey değil. “DOĞA ALIŞILMADIK DEĞİLDİR” Doğayı güzel ve şirin yönlerinden asgari; dev, korkutucu, buyurgan, hükmedici yönleriyle ise baskın yazıyorsun. Başlı başına bir roman kişisi olagelen doğa terslenmiyor demek istediğim o değil ama mesafeli ve güvensiz insana dair... Yüz vermiyor... Bu çok doğru. Kendimde, yazdıklarımda gitgide doğayı her yönüyle daha fazla anlatma eğilimi görüyorum. Bunu hedefledim diyemem ama başka yönlerini, renklerini ve seslerini de kitaplarıma almak istiyorum. Kendi yaşantımızın içinde, kentlerde, evimizde bir doğa tasarımımız, hayalimiz var. Fakat kendimiz için güvenli olan bu alanlardan çıktığımızda orada daha karanlık, daha alışılmadık şeyler gördüğümüzü zannediyoruz. Halbuki doğa öyle yani. Kendi içerisinde yaşayan canlılar için de öyle. Bir sele kapılmış hayvanları veya bir uçurumdan düşmüş hayvanları her zaman görebilirsiniz. Biz bunlar kendi başımıza geldiği zaman doğaya korkunçluk atfediyoruz. Eski metinlere baktığınızda da doğanın bu korkutucu yanlarıyla tasvir edildiğini görebilirsiniz; Mona Lisa’nın arkasında çok uzak ve karanlık bir orman var gibi. Aslında doğa olayları ve haller hep aynı yerde durur. Bizim bakışımız burada belirleyici olan. İnsanlarla hayvanların doğayla iletişimi ve içinde var oluşu bambaşka gibi görünse de ben, romanda bunun yanlış olduğuna işaret etmeye çalışıyorum. “İNSAN YOK EDER, DOĞA DEĞİL” İnsan, ormanın halkına katılı romanda. Alametleri, sesleri, renkleri, bitkileri, hayvanları, mahlukatları, mevsimleri, çatışmaları ve uyumuyla doğanın kamusuna dahil. Elbette. Geçenlerde David Vann’ın bir romanını okuyordum, taşların ömürleriyle ilgili birtakım cümleleri var. Hep hareketsiz, sabit bildiğimiz taşlar ile hareket eden canlılar, işte havyanlar ve insanların bir farkı olmadığını ortaya koyuyor. Biz bir kentin halkıysak aynı zamanda o doğanın da halkıyız. Onlarla aramızda birebir bir eşitlik görmemiz lazım. Bunu kavrayamadığımız sürece kendi yaşamımızı da hiçbir zaman barışçıl kılamayacağız. Doğa kadar vahşiyiz ama barışçı olamıyoruz. Esas sorun o. Oysa doğanın sistemi doğayı yok etmeye yönelik bir sistem değil. Doğayı yok etmeye yönelik sistemler insan elinden çıkan yapay şeyler. Hegemonyacı insan kendi kişisel rahatlığı için ozonu delebilir, ağaçları yok edebilir. Ormanın halkını, doğanın halkını katledebilir. İnsan hegemonyası doğadaki tüm varlıklardan daha tehlikeli. Doğa öykülerini biçimliyor, ruh hallerine sızıyor roman kişilerinin. Evet, yönlendiriyor. İnsan doğaya ne denli dönüşüyor metinde? Tarık ile Filiz mesela... Tarık kendi kentli yaşamını, algısını sonuna kadar sürdürüyor ama bir noktadan sonra Filiz’in biraz daha uyum sağladığını, anlamaya başladığını görüyoruz. Örneğin avcıya yardım etmesi, ilk geldiklerinde olduğu gibi kulübeden kurtulmayı değil de oradaki çocuğa çorba içirmeyi düşünmesi gibi. Simgesellik de yoğunluğu arttırdığın bir roman Köpekler İçin Gece Müziği. Evet, ormanın halkı başta, işte sakat köpekler, durmak bilmeyen yağmur, sürekli imgeler, hayaller üreten anlatıcı Kara Zühre, uçurum başında kalakalmış rahatlıkla ülkemizi temsil ettiği söylenebilecek araba, hepsi birK İ T A P S A Y I 1287 r Gamze AKDEMİR “Ormanın bir halkı vardır. Söz gelimi, yapraklar kendi aralarında uçuşmaya başlar. Yılanlar devrilip akarak kaynaşır. Yarasalar su için birbirini gözünü oyar. Çalı dipleri huzursuzlanır. Bodur bitkiler her zamankinden daha hızlı hareket etmekle ansızın boy atarlardı. Toprak durduk yere iştahlanarak somun gibi kabarmaya durur. Sinekler yağmur damlalarını küçük ağızlarıyla değil de doğrudan doğruya kanatlarıyla yakalamaya çalışırlardı.” (Romandan) oğa sapaya düşmeyen ve öyle naif de olmayan net bir dile bürünüyor “Köpekler İçin Gece Müziği”nde. Ne karakterler öyle çizili ne de doğanın kadim ve de çetin alametleriyle elementleri. Bu dili kuruşunu anlatır mısın? Bu doğayı okumaya çalışmakla ilgili. Tam bir doğa insanı sayılamam ama doğa gözlemleri yaparım. Doğaya dair en anladığım nokta, değişkenliği. Bir ağacı bir daha aynı şekilde bulamazsınız işte “aynı nehirde iki daha yıkanamazsınız”daki gibi. Kuşların, hayvanların, böceklerin sesleri de her seferinde aynı değil. Bu değişkenlik doğa ile ilgili metinler kurmak isteyenler için hem zorlayıcı hem de tükenmez bir kayS A Y F A 8 n 1 6 D “Masal öğelerini doğa anlatılarına, özellikle benim yazmayı sevdiğim şeylere çok yakıştırıyorum.” E K İ M 2 0 1 4 C U M H U R İ Y E T Fotoğraf: Uğur DEMİR