Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Semra Aktunç’la ‘Yalos’u konuştuk ‘Öykü ısrarla,heves’le, iyi niyetle yazılmaz’ Semra Aktunç, yeni öykülerini Yalos’ta bir araya getirdi. “Yalos”, akarsularla denizlere ulaşıp dalgalarla kıyılara vuran odun parçalarına deniyor. Aktunç’un doğanın ve zamanın yarattığı bu ağaçtan heykellerin adını kitabına koyması boşuna değil: Kaybolmaya yüz tutmuş incelikler öyküleşiyor Yalos’ta. r niz? Öykü ısrarla, hevesle, iyi niyetle vb. ile yazılmaz. İçinden geçmekte olduğumuz hayat, öykü olabilecek ne varsa gösterir. Sezgi ve dili kullanma, hikâye etme gibi gelişmiş yönlerimizin yardımıyla çıkar ortaya. Ben, bir ikisi dışında tüm öykülerimi film gibi görüyorum önce, yazmak en son iş ve tam anlamıyla bir dil çalışması. O kadar çok konuşmuşluğumuz vardır ki öykü üstüne, eşim Hulki Aktunç, Tomris Uyar ve Onat Kutlar ile giderek bir bilinç ve yordam kazanıyorsunuz, kendiliğinden. Bazılarına birer enstantane öyküsü diyebilir miyiz? İstanbul’un herhangi bir yerinin günlük hayatından kesitler gibi? “Dolmuşta” öyküsü öyledir, evet, bir enstantane... Hayat bilgisi/ hayat görgüsü olan yerli İstanbullular... Bu insanları özellikle mi öngördünüz? Rastlantı mı? İstanbul’da doğup büyümüş olmak, pek çok böyle insanla yaşamış olmak, her birinden hayat dersleri almak, görgüler devşirmek bir şans. Yazmaya çalıştığım, izleyip durduğum bu insanlar elbette rastlantı değil. İNANDIRICI BİR İYİMSERLİK... Bir yerde“Aylandız da eski bir İstanbulludur, birbirimizin dilinden anlıyoruz. Onun rüzgârla oynaşmasını, rüzgârın da aylandız yapraklarında kendi sesini dinlemeyi sevdiğini bilirim” diyorsunuz. Bana kalırsa hayatın asıl renkleri böyle diyebilen insanlarda. Neden azaldı sizce bu insanlar? Böyle insanların azaldığını sanmıyorum, rastlamak zorlaşmış olabilir. Ben bu kentten umudumu ta yıllar önce kestim, oysa bir öykünüzde sığırcıklar bile taze bir umut gibi duruyor. Kısacası sahici, inandırıcı bir iyimserliğiniz var. Nereden geliyor bu? İyimserliğim ten rengim gibi bir şey. Çocukluğumdan beri böyleyim. Pollyanna’yı ilkokul üçüncü sınıfta okumuştum, belki bundan. Şaka ediyorum. Öyle önemli olaylar, kahramanlar yok, yine de sürüklüyor öyküler okuru. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I I Adil İZCİ srarla öykünün ardında değilsiniz sanırım. O gelir sizi bulursa kaleme kâğıda sarılıyor gibisi Hele hayatın sıcaklığını duyuranlar. Deneye deneye mi geliyorsunuz bu sonuca? Nasıl oluyor? Önemli olaylar, kahramanlar pek çekmez beni. Yazarken zorlanmayı, karmaşık bir şeylerin içine girmeyi de sevmem. Tek bir cümleyle söylemek gerekirse yaptığım şeyi, insanların yüreğine bir çentik atmak, olarak niteleyebilirim. Aynı şeyi, Gaye Boralıoğlu da yapıyor ve sevindiriyor beni. GÜNÜMÜZ ÖYKÜSÜ Anlatımdaki yalınlık, anlamdaki yalınlığı sağlıyor. Oysa öyle öykülere rastlıyorum ki tıkanıyor bir yerlerinde. Akmıyor. Yazarı neyin ardında anlayamıyorum. Bu da bir tarz mı demeliyiz bilmem. Bu bağlamda biraz da günümüz öyküsü üzerinde duralım mı? Özellikle kimleri izliyor, kendinize yakın buluyorsunuz? Az önce söyledim Gaye Boralıoğlu’nu kendime yakın buluyorum, bir de tanışabilsek iyi olacak. Günümüz öyküsüne gelince, elimden geldiğince izlemeye, dergileri kaçırmamaya çalışıyorum. En son okuduğum iki kitap mutlu etti beni. Birincisi İnan Çetin’in “İblisnâme”si. Öyle kılı kırk yaran bir tarzla yazılmış ki insan ilişkilerinin atomlarını göreceksiniz neredeyse. Yeni bir kitabı elime aldığımda ilk kez gördüğüm bir şehri keşfetmeye çıkar gibiyimdir, satır aralarında dolaşır, kimsenin dikkatini çekmeyecek şeyler ararım. “İblisnâme”de böyle bir tümce bulmuş ve hemen yazmıştım günlüğüme, diyordu ki: “Koca kent hayallerle kaynıyordu.” Beni anlatmıştı bana, niçin Haliç vapuruna binip, ilk iş olarak cep telefonumu kapadığımı, örneğin. Ben çocukluk anılarımın peşinde olduğumu sanırken, olayın asıl boyutunu anlamıştım. O hayaller çarpıyordu yüzümegözüme ve bu çok hoşuma gidiyordu. Ta Bizans’tan ve Osmanlı’dan kalanlar dahil. İkinci kitap da Murat Yalçın’ın “Karga Zarif”i. Hem neşe, hem hüzün, hem İstanbul. Dilini de çok sevdim. Hepimiz birbirimizden bir şeyler öğreniyoruz zaman içinde, genç ya da yaşlı olmak önemli değil. Yazabildiğimiz zaman parçalarını çoğaltmaya bakmak gerek. Ara Güler’in deyişiyle söylersek: “Bu, mühimdir.” n Yalos/ Semra Aktunç/ Yapı Kredi Yayınları/ 88 s. 1223 2 5 T E M M U Z 2 0 1 3 n S A Y F A 5