Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Suat Derviş'ten "Fosforlu Cevriye” ve "Ankara Mahpusu” Suat Derviş yeniden... Suat Derviş yapıtları yeniden yayımlanmaya başladı. İlk sırada da “Fosforlu Cevriye” ve “Ankara Mahpusu” yer alıyor. Suat Derviş, ilk kez 1968’de yayımlanan “Fosforlu Cevriye”de, toplumun dışına itilmiş, öteki olarak konumlandırılan bir fahişenin hayatını, “Ankara Mahpusu” ise aşkın getirdiği hezeyan haliyle cinayet işleyen kahramanı Vasfi’nin öncesini ve sonrasını anlatıyor. r Canan HATİBOĞLU akıma edebi modaya, zümreye dahil etmenin mümkün olmadığı bu iki eserden anlaşılabilir. FOSFORLU’NUN SEVDASI 1968’de yayımlanan Fosforlu Cevriye, Suat Derviş’in külliyatının en tanınmış yapıtı. Takdir edersiniz ki bilinirliği de edebiyattan değil. Bugün sokaktan geçen birine Fosforlu Cevriye’yi sorsanız muhtemelen Türkan Şoray ya da Neriman Köksal’ın ismini verecektir. Kaldı ki filmdeki Fosforlu ile kitaptaki Fosforlu da pek uyuşmuyor. Yani bilinen Fosforlu Cevriye’nin aslının bir sureti olmasının hazin bir tarafı var. Suat Derviş, Fosforlu Cevriye’de, Cevriye’ye kendine has bir dünya yaratıyor. Cevriye, İstanbul’un en alımlı ve en dişli fahişesi. Belki de çocukluğunu tam olarak yaşayamadğından gökyüzündeki yıldızlardan düştüğüne inanacak kadar saf ama her türlü zorluğun üstesinden gelebilecek kadar da yırtıcı. En karanlık ortamlarda bile fark edildiğinden “Fosforlu” lakabıyla anılan Cevriye’nin hikâyesi karakolda başlıyor. Cevriye, her zaman sokakların kızı olmuş. İstemeden suç ortağı olduğu bir uyuşturucu davasından dolayı bir yıl hapiste kaldıktan sonra Bolu’ya sürülmüş, oradan da gizlice İstanbul’a gelip yakalandığından başı belada. Gizlice kaçıp gelmesinin sebebi biraz İstanbul sevdası biraz da aşk. Roman boyunca adını ve suçunun ne olduğunu öğrenemediğimiz yabancı, bir rivayete göre Nâzım Hikmet. Her ne kadar rivayet olsa da çok da uzak bir ihtimal değil çünkü Suat Derviş’in 2 0 1 3 ve hapse girer. Suat Derviş’in edebiyatına genel olarak baktığımızda karışık zaman örgüsünü sevdiğini görüyoruz. Kitabın başladığı andan bazen hatıralar yoluyla bazen de tam anlamıyla yaptığı geriye dönüşlerle hikâyeyi anlatan yazar, aynı tekniği hem Fosforlu Cevriye’de hem de Ankara Mahpusu’nda kullanıyor. On iki yıl sonra, bundan sonra ne yapacağını düşünerek çıktığı hapishaneden, Vasfi’nin sokaklarda yaşamaya başlamasına kadar olan süreçte, Vasfi’nin o güne nasıl geldiğini öğreniyoruz. Büyük ölçüde annesini memnun etmek için tıp tahsiline devam eden Vasfi’nin düzenli hayat hikâyesi komşu evin kızı Zeynep’in kahkahasını ilk duyduğu andan itibaren rayından çıkıyor. GERÇEKÇİ ANLATIM Vasfi’nin hapishane öncesi hayatındaki karakterlerin çoğu her ne kadar kötücül olarak yorumlanabilecekse de Suat Derviş, bu karakterleri olabildiğince şeytansı göstermekten kaçınıp hayatta var olanları, olduğu gibi anlatmayı seçmiş. Zeynep’i, miras peşinde koşan Nuri’yi, zengin ve yaşlı büyük amcayı yargılamaktan neredeyse kaçınan bir dil kullanıyor. Bu yüzden hikâye, Vasfi’nin bakış açısından anlatılsa da zaman zaman diğerlerinin bakış açısını da görme imkânı buluyoruz. Kitabın asıl alameti farikası Vasfi’nin sonrasında… Hapishaneden çıktıktan sonra Vasfi’nin durumunu anlatma şekli Suat Derviş’in asıl edebiyat görüsünü ortaya koyuyor. On iki yıl sonra özgürlüğüne kavuştuğu zaman Vasfi, sokaklarda yaşama fikrini çabucak kabul etmiyor. Suat Derviş’in anlattığı hikâyeyi gerçekçi bir düzleme oturttuğu yer de burası. O güne kadar az veya çok, bir şekilde toplumun kabul ettiği ölçülerde “namusluca” yaşamaya alışmış bir adamın, toplumun dışında gördüğü bir kitle arasında yaşama fikri başlangıçta zor geliyor. Hatta başlangıçta sokakta yaşayanları hafiften de hor görüyor. Zaman içerisinde, hikâyelerini öğrendikçe ve yaşamaya alıştıkça daha farklı bakmaya başlıyor. Bununla beraber belki bir hiç yüzünden, uğruna katil olduğu Zeynep’in seçtiği yolu, kendi mahallesinin değişimini, aslında hayatın acımasızca dönüşümünü görüyor. Ankara Mahpusu’nu değerlendirirken anne figürünü de atlamamak gerekiyor. Katil olmadan önce Vasfi’nin hayatının düzenini sağlayan annesiyken sonrasında, bunu sağlayan kişi neredeyse annesi yerine koyduğu bir başka kadın oluyor. Bir noktada yegâne kurtuluşun bir annenin sevgisi kadar masum bir histe olduğu sonucuna varıyor. Suat Derviş, iki eserde de toplumsal düzeni bütün gerçekçiliğiyle anlatırken didaktik bir anlatım kullanmıyor. Yazarı, “toplumcu gerçekçi” sayanların başlıca nedenlerinden biri de bu üslup ama toplumu anlatırken kullandığı yalın gerçekçiliği asla bir yargılama nesnesi olarak görmüyor. Aksine yarattığı karakterleri yargılamaktan kaçınıyor ve gerçekliği okurun yüzüne çarpmıyor. Gerçekçi anlatımı; karakteri besleyen, geliştiren bir unsur olarak kullanıyor. Bütün bunları yazarken Suat Derviş, eleştirilmekten ne kadar çekinmiştir bunu bilmek mümkün değil ama bunu olanca cesaretiyle yapıyor. n Fosforlu Cevriye/ Suat Derviş/ İthaki Yayınları/ 272 s. Ankara Mahpusu/ Suat Derviş/ İthaki Yayınları/ 168 s. K İ T A P S A Y I 1238 arih, acımasız bir süreç... Kopan fırtınaları, acıları, isyanları, farklılıkları bir satıra, hatta bir hiçliğe indirgeyebilecek kadar acımasız. Özellikle tarihi yazanların ölçütlerine uymuyorsanız... Gözünüzün yaşına bakmadan bütün hikâyenizi yok sayabilirler. Elbette edebiyat tarihinde de durum pek farklı değil. Bu yeni bir tartışma da sayılmaz aslında. Güneşin altında söylenmemiş söz yok ya, bu tartışma da kim bilir kaç defa yapıldı. Şu anda da bu sava “Demek ki yeterince iz bırakmamışlar!” diyenler çıkacaktır. Elbette edebiyat tarihimizde hiçbir iz bırakmayan yazarlar oldu, olacak da... Ama ürettiği edebiyatın sağlamlığına rağmen yok sayılan isimler de oldu. Recaizade Mahmut Ekremci tarihçilerin, Recaizade’yi sayfalara sığdıramazken Muallim Naci’yi bir paragrafa, bazen sadece bir satıra sığdırmaları başka nasıl açıklanabilir? Tarihin bilimselliğiyle mi? Sonuçta siz o günün kalıplarına uymuyorsanız, tarih yazılırken dışta bırakılmak o kadar da uzak bir ihtimal değil. Bu yüzden Suat Derviş’i de aynı derdin kurbanlarından saymak yanlış olmaz. Bugüne kadar kadın, komünist, ateist gibi pek çok etikete sığdırılmaya çalışılan ama aslında etiketlerle pek de alakası olmayan bir kadın Suat Derviş. Aktif olarak politikayla ilgilenmiş, belli bir toplumsal görüşe sahip dergilerde yazmış olsa da edebiyatını sadece bununla sınırlandırmak haksızlık olur. Suat Derviş’in edebiyatını iki eseri üzerinden değerlendirmek mümkün: Fosforlu Cevriye ve Ankara Mahpusu… Her yerden, her sınıftan insanı anlattığı eserlerinde Suat Derviş’i bir T hayat hikâyesinin ayrıntıları net olmasa da Nâzım Hikmet’le yakın ilişkisinin olduğu bilinen bir gerçek. Diğer taraftan da Suat Derviş’in yazınına baktığımızda hayat hikâyesinden kimi parçaların, edebiyatına yansıdığını da görüyoruz. Herkesten gizlenen, isminin cisminin ortalarda görünmesini istemeyen bu yabancının Nâzım Hikmet olma olasılığı, olmama olasılığıyla neredeyse aynı bu yüzden. Cevriye’nin âşık olduğu adamsa diğerlerinden tamamen farklı bir adam. Bugüne kadar herkesin sadece bir vücut olarak baktığı kadına elini bile sürmeyişi, Cevriye’nin çocuk kalan tarafına dokunuyor. Fosforlu, düştüğü kara sevdada, kaybettiği ya da gerilerde kalmış masumiyetini arıyor aslında. Fosforlu Cevriye bir yanıyla aykırı bir kitap. Cinsiyetçilik meselesi kadın yazarların hâlâ başına belayken 1968’de bir fahişenin hikâyesini anlatmak cesaret istiyor. Diğer taraftan Suat Derviş, toplumun dışında kalan karakterleri anlatmayı seviyor. Bu bazen bir sokak kadını, bazen yasak ilişki yaşayan dul bir kadını olabiliyor. Ankara Mahpusu da hapisten yeni çıkıp sokaklarda yaşamaya başlayan bir adamın hikâyesi… Basitçe özetleyecek olursak Ankara Mahpusu, aşkın getirdiği hezeyan haliyle cinayet işleyen Vasfi’nin öncesini ve sonrasını anlatıyor. Hikâyenin ana örgüsü Türk filmlerini andıracak trajiklikte: Bir süre flört ettiği Zeynep’in yaşlı ve zengin bir akrabasıyla evlenmesinden sonra tutkusundan hiçbir şeyi görmeyen Vasfi, Zeynep’in foyasını ortaya çıkartmak için planlar yaptığını öğrendiği akrabası Nuri’yi öldürür S A Y F A 8 n 7 K A S I M C U M H U R İ Y E T