25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ahmet Cemal’den ‘Lanetlenmiş Ağustos Böcekleri’ ‘Hayata karşı vermediğim hiçbir hesap yok!’ Edebiyatımızın ve düşünce dünyamızın öncü kalemlerinden Ahmet Cemal’in, 2012 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’ne değer görülen deneme kitabı Lanetlenmiş Ağustosböcekleri okurlarla buluştu. Usta yazar yeni denemelerini topladığı kitabı, edebiyattan sinemaya, tiyatrodan resme, çeviri uğraşından politikanın sanata etkisine dek uzanan yazılardan oluşuyor. Öte yandan bütünde yazarlığının, o sadece yazarak gerçek anlamda varolabildiğini ifade ettiği adanmışlığın ve hayatının kodlarına çağrılı bir metin de söz konusu. Yapıt, “sanatı paranın, maviyi karanın üzerine çıkaran”, o daha çok özlenecek, İlhan Abinin (Selçuk) deyişiyle “omurgalı yazarlara” bir saygı duruşu. Cemal’le Lanetlenmiş Ağustosböcekleri üzerine söyleştik. Ë Gamze AKDEMİR Kurumuş gırtlaklardan bir çığlıktır yükseldi, bir müzik de diyebilirim buna, vahşi bir şarkı, tepeden aşağı, yolun üzerinden denize doğru yuvarlandı. Olduğumuz yerde kalakaldık ve korkuyla birbirimize baktık. Çünkü ağustosböcekleri de bir zamanlar insandı. Hep şarkı söyleyebilmek için yemeye, içmeye ve sevmeye son verdiler. Şarkılara kaçışları sırasında gittikçe daha kuruyup küçüldüler; şimdi ise özlemleriyle yitik, özlemleriyle büyülenmiş olarak şarkılar söyleyip duruyorlar ama aynı zamanda da lanetlenmiş olarak, sesleri insan sesi olmaktan çıktığı için... (Kitaptan…) anetlenmiş Ağustosböcekleri” bütünde, hayatınızın hele ki yazarlığının kodlarına ne kadar çağıran bir metindir? Sonra yazar, denemelerinde ödenen/ödenecek bedellerle, kabulleniş ve kabullenemeyişlerle hesaplaşmalarla ve kimi zaman kırgınlıkla ne kadar hemhaldir ve bu kitabını 72 yaşın yamacından dağarı nelere daha bir odaklayarak bütünlemiştir? Aslında her yazar gibi, ben de Lanetlenmiş Ağustosböcekleri kitabındaki bütün metinlerde varım; bazen daha belirgin, bazen de örtülü olarak. Dolayısıyla hayatım boyunca ödenmiş ve daha da ödenecek bedellerle, kabullenişlerimle veya karşı çıkışlarımla, bu arada elbette hesaplaşmalarımla ve kırgınlıklarımla varım. Odaklanmaya gelince, sanırım eskiye oranla çok daha ‘eleştirel bakmak’, artık odak noktam sayılabilir. Hem kendime, hem de dış dünyaya yönelik olarak ve bir de şu var: Artık bir bütün olarak hayata karşı vermediğim hiçbir hesap yok. Bir anlamda bunun SAYFA 14 ? 3 OCAK “L özgürlüğünü yaşamam, dağarcığımın en değerli birikimi sayılabilir. Yazarlık ve bugünün Ahmet Cemal’i yolunda ilk domino taşı aileden başlayarak devriliyor biz okurlara... Sonrasında da sırayı çeviri alıyor. Çeviri adeta aileniz ve takibinde hayatınız oluyor. Yazınsal, psikolojik, sosyolojik tüm cephelerden çevirinin sizdeki bu yer edişini, o içselleşmeyi anlatır mısınız? Ayrıca çeviri demişken edebiyat çevirilerinde felsefe boyutu neden eksiktir kanınızı da sormadan edemem. Çok başlarda yazılı çeviriler, bir kaçışın uzantısıydı benim için. Küçük yaşlarımda cehennemden farksız bir çocukluk dönemim olduğu için ya da çocukluğumu yaşayamayacak kadar acı zamanlarla kuşatılmış olduğumdan, dış hayatın gerçeklerini iç dünyama hep ‘çevirerek’ aldım; uzun süre dış dünyada bütün yaşayamadıklarımı iç dünyamda ‘sanki yaşanıyormuş’un diline çevirdim… Çok sonra, bu kez yazılı çeviriler başladı. Bir alışkanlığın edebiyat alanında sürdürülmesiydi. Türkiye’de edebiyat çevirilerinde felsefe boyutunun eksikliğine gelince, felsefe boyutu, yani felsefi anlamda derinlemesine ve sistemli sorgulama, içinde yaşadığımız iklimde hiçbir alanda kökleşmiş değil. Dolayısıyla bu, edebiyat çevirileri için de geçerli olan bir durum. Yani bir edebiyat metnini çevirmek amacıyla elimize aldığımızda, o metne felsefenin kurucu sorusu sayılan ‘Nedir?’ sorusunu yöneltmiyoruz. Bu nedenden ötürü de edebiyat çevirilerine metnin derinlemesine sorgulamasını yapmadan, yalnızca ‘teknik’ diye adlandırabileceğim bir bakış açısıyla yaklaşıyoruz… “ARTIK OKUNDUĞUMA ŞAŞIRMIYORUM!” Çevirinin takibinde yazılar, öyküler, şiirler, roman... Mesela Cumhuriyet gazetesinde “Odak Noktası” adlı köşenizin okunması, genel anlamda yazılarınızın okunur olması sanki şaşırtıyor sizi başlarda. Neden? Evet, “Odak Noktası” adlı köşemin hızla okur kazanması başlarda beni gerçekten de şaşırtmıştı. Çünkü köşe yazılarının bunca ‘içten’ de paylaşılabilmesi durumuna sanırım yabancıydım. Ama bu şaşırma durumu artık çok geride kaldı. Demek ki insanlarla paylaştıklarımızın, paylaşabildiklerimizin sayısı tahmin edebileceğimizden çok fazla! Kitabınızda da yazar sorumluluğuna değinen pek çok yazıyla da karşılaşıyoruz. Yazarın sorumluluğu ülkemizde nasıl bir sarkaçta gidip gelmekte, sektelere uğramaktadır (mıdır) size göre? Burada, önemli eserlerini dilimize çevirdiğim Elias Canetti’nin notlarından bir alıntı yapacağım. Alıntıladığım notunda şöyle demiş Canetti: “Artık çağımızda hiç kimse, yazma hakkından kuşku duymadıkça gerçek anlamda yazar olamaz…” Ben, yazarın sorumluluğu bağlamında tümüyle bu görüşü paylaşıyorum. Ömrünüzün bu kertesinde, “artık”, “bundan böyle” gibi yaşamınıza ve yazınınıza giren yeni sözcükler arasında başka neler var? Sanırım “bir zamanlar” veya “eskiden” gibi deyişleri de artık daha sık kul lanır oldum. Çünkü “gelecek” kısaldığı ölçüde “bir zamanlar” veya “eskiden” uzamakta… Adanmak, hayata, yazına... Sözlüğünüzde hep nasıl bir paragrafla yer aldı, alıyor, alacak ve yazmayı artık hayatın ta kendisi olarak addettiğini ifade eden yazar için, bu kitap bunun nasıl bir göstergesidir de? “Aşırı duygusallığın tiryakisi” olduğu imleyen yazarın “iç kalesi” nasıl inşa olmuş ve en çok neye yaramıştır? Son kitabımın bir denemesinin başında da dediğim gibi, artık sadece yazarak gerçek anlamda varolabiliyorum, çünkü bütün ‘derinliğine’ hesaplaşmalarımı ancak evime kapanıp ‘seçilmiş yalnızlığımla’ baş başa kaldığımda ve çalışma masamın başına geçtiğimde yapabiliyorum. Dışarıdaki hayatı masama getirip orada didiklemeye başlıyorum ve bu arada elbet kendimi de! Edebiyata adanmış bir hayatım olduğu, gerçek. Ama kendimi hayata adamış olduğumu söyleyemem. Daha doğrusu, yalnız hayata adanmışlık, beni eksik tanımlar. Benim hayata ve ölüme birlikte adanmış bir yaşama tarzım var. Ölüm ile hesaplaşmamı epey önce tamamladım ve o zamandan beri ben de, “Vergilius’un Ölümü” adlı eserini dilimize çevirmek için hayatımın kırk yılını armağan ettiğim Hermann Broch’un ‘ölüm ile hesaplaşmadan gerçek anlamda yaşanamayacağı’ tezine bütünüyle katılıyorum. Çünkü hayat, doğumla başlayan ve ölüm ile noktalanan bir süreç; başlangıcı kabullenip bitiş noktasından korkmak ya da o noktayı görmezlikten gelmeye çalışmak, ancak bir çelişki olabilir. İşte bu nedenle ve hatırladığım kadarıyla, hiçbir zaman kendimi hayata ölümü yadsırcasına adamadım. Bütün canlılar gibi, ben de doğduğum andan başlayarak ölüme doğru yol alan biriyim. Ayrıca olabildiğince uzun yaşamak peşinde de değilim. Bugünkü halimle yaşayabildiğim her günü sevinçle karşılıyorum. Sevme ve çalışma gücümü kaybetmek pahasına yaşamayı ise hiçbir zaman bir hedef saymadım. Öyle bir gün geldiğinde, hayat sürecini kendi elimle noktalayacağım.“İç Kale” meselesine gelince, Montaigne’nin denemelerini okuduğumdan bu yana benim için çok önem taşıyor. Kendi iç kalemi, gerektiğinde birlikte olmak istediğim bütün canlıları ve bütün düşünceleri etrafıma toplayıp çekileceğim ve kapılarını da dış dünyaya kapatabileceğim bir mekân olarak şekillendirdim. Son yıllarda bunu çok sık yapıyorum. Böyle bir iç kale, beni değişme temposu gittikçe hızlanan ve her zaman da olumlu yönde değişmeyen bir dünyaya karşı yıpranmaktan koruyor… “İLHAN SELÇUK’UN DEYİŞİYLE OMURGALI AYDINLARI ÖZLÜYORUZ” Bir zamanlar Ahmet Cemal de çömezdi! Ustaları arasında birlikte çalışma olanağı bulduğu Memet Fuatlar, Selahattin Hilavlar, Beklan Alganlar vardı ya da hiç tanışma, konuşma olanağı bulamasa da bir Nermi Uygur vardı... Başka kimler vardı? Sonra bugünü aratan o darbe dönemlerine rağmen yazın adına nasıl günlerdi, nasıl yazılırdı, nasıl çevrilirdi? Büyük çoğunluğu sizin deyi¥ şinizle “sanatı paranın, maviyi ka 2013 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1194
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear