Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
ir ? daha ilerlemiş, bir ölçü daha derinleşmiş olmanız gerekiyor. Hele az çok bir okur kitleniz oluşmuş, göz ucuyla da olsa sizi izliyorsa, dikkatli ve özenli çalışmanız bir sorumluluk haline geliyor. Yüklendiğiniz sorumluluk, okurun ilgisini ensenizde duymanız, bunalım yaşamanıza neden olabildiği gibi bilincinizin işlerliğini, kaleminizin giderek güçlenmesini de sağlayabilir. Bu ilginin ve izlenirliğin beni varsıllaştırdığını düşünüyorum. Buradaki varsıllık, okurun önüne yeni şeyler söyleyen bir kitapla çıkmaktan ya da o yolda çaba gösteren bir tutum içinde olmaktan başka ne olabilir ki? çağının sorumratıcılın Döinsani saen aransan dim. anlatır işinin lan. sı ve rle en nun nı gör taptaki cinden gelip e başKitaba Eli yüDili Yük olduyapan o yüzda ma ve rulması Sonra, kıldı ğum, e, gelişmimde ir ki iç? ım “KADINLARI SOLDURALIM DİYE ÇİÇEKLERE BENZETİRİZ” Dili Yüreğinde’yi adlı öykü kitabınızı emeğe, sevgiye ve annenize adamışsınız. Öyleyse kadınlardan söz etmeden olmaz.“Kadın sorunu” bir toplumsallık içermektedir. Bu konuyu yansıtmak yazarın, sorunu ele alış biçimi, bakış açısıyla ilgilidir. Yazarlar, yapıtlarında kadının konumunu ve sorunlarını irdeliyor; kimi zaman onun iç dünyasını, kimi zaman toplumsal kimliğini sorguluyor. Bu konuyla ilgili düşüncelerinizi de öğrenmek isterim. Kadının sütünü emerek, bir çeşit sömürerek başlarız yaşamaya. Alışkanlık bu ya, iki ayağımızın üstünde durmaya başladıktan sonra da sürer sömürümüz. Desteğiyle, kol kanat germesiyle çamurdan çıkıp, kendi başımıza yol almaya başladıktan sonra sömürünün sona erdiğini kimse söyleyemez. Artık sömürü anlayışımızın ve alışkanlığımızın sınırı genişlemiştir. Bu kez sevgilimiz, eşimiz, birlikte çalıştığımız arkadaşımız vardır sömürebileceğimiz. Cinselliğinden başlayarak emeğini, duygularını, hiçbir şey bulamazsak inançlarını sömürürüz. Çiçeklere benzetiriz ki soldurabilelim diye, ceylanlara, kuşlara, çeşitli meyvelere benzetiri ki avlayalım, tüketelim diye. Unuttuğumuz şey, kadınların “zulme” erkeklerden çok daha dayanıklı oldukları gerçeğidir. Bu özellikleri yüzündendir ki sonunda hep kadınlar kazanırlar. Erkeklerin sonu kırgınlık, pişmanlık ve sus pus olmakla noktalanır. Günümüz öykücüleri arasında yerinizi aldınız. Aldığınız ödüller bunun açık göstergeleri bence. Kuşkusuz Abdullah Baştürk Ödülleri’nin edebiyatımızda özel ve anlamlı bir yeri vardır. Bu ödülü iki kez kazanmanız ayrıca önem taşıyor. Buna karşın fabrikanın, emeğin, işçi yaşamının edebiyata yeterince girdiğini düşünüyor musunuz? Genel olarak ödüllerden ve gerekçelerinden biraz söz eder misiniz? Gönül okşayan sözleriniz için teşekkür ederim. Sanıyorum yalnız bizde değil, dünyanın her yerinde, işliklerde, büyük sanayi kuruluşlarında yaşananlar ve onların sorunları, üstünde çok fazla kalem oynatılan bir alan değildir. Fabrikalarda birçok şey üretebilir, şanlı kavgalar da yaşayabilirsiniz ama bunu yazacak birilerini bulmak, çıkarmak o denli kolay olmuyor. İşçiden yazar çıkmamasının, onların büyük bölümünün iyi eğitim almamış olmasının yanında daha acıtıcı, üstesinden gelmenin pek de kolay olmadığını bildiğim nedenleri var. Yaşam koşullarının ağırlığı bunların başında gelir; dinlenmeye, ailenizle ilgilenmeye, düşünmeye, okumayayazmaya zaman ayırmak olacak işlerden değildir. Bunaltan geçim sıkıntısını da buna ekler, geri çekilip bakarsanız, o insanların yaşamdan kopmamasının büyük başarı sayılması gerektiğini anlarsınız. Ağzında gümüş kaşıkla doğmuş iyi de eğitim almış bir yazardan işçi sorunlarını yazmasını, tüm çıplaklığı ile gerçekleri ortaya koymasını beklemek çok doğru bir beklenti olmasa gerek. “Yazar, en iyi yaşadıklarını yazar” denir, çok önemli bir saptama bana göre. Sayılan güçlükleri aşıp, emeğin hikâyesini yazmak yine de olası mıdır? Evet olasıdır. Bunun birçok örneği de vardır. Öteki alanlarda olduğu gibi yazın ödüllerinin de yararlı işlevi olduğunu düşünenlerdenim. Günümüzde, “medyatik” olmayan yazarın, ürününü, verimini pazarlama diye gün gün büyüyen bir sorunu var. Ne ölçüde başarılı olursanız olun, okura ulaşma konusunda büyük güçlüklerle savaşmanız gerekiyor. Hatta bu savaşta, yenilgiye uğramanın başarmaktan çok daha yüksek bir olasılık olduğunu bile bile yer almak zorundasınız. Ödüller, böyle bir noktada güç verebilir yazara.? Dili Yüreğinde/ Celal İlhan/ Kanguru Yayınları/ 112 s. ü. acak alan r ka ğın lmelıyor. Ne nde, mcesi na yiş sa mirananlaöre aşılaı ven oy? ? disine bakışını yanlış anlıyor... “Sorumlu” öyküsü sorumluluk duygusu taşıyan bir emeklinin başından geçenleri anlatıyor. Evler, sözde iletişim çağının, iletişimde en yaya kaldığı, gönenç ve mutluluktan çok, acı ve suskunun boy attığı yerlerdir. Gençler cep telefonu gösterisi yapmaktadırlar ama kendilerini elindeki aracın tutsağı değil, kullanıcısı sanmakta, her yerde yüksek sesle konuşmaktadırlar. Konuşmaları yoz ve yapmacıktır: “N’aber, oha falan oldumlar, bay bay’lar birbirini izlemektedir... Kadının biri otobüste bağıra çağıra konuşmaktadır cep telefonuyla, çevreyi rahatsız ettiğini düşünmeden. Öykü şu çarpıcı sözle sona erer: “Ergün Ecin, kendisini nerelere değin sürükleyebileceğini kestiremediği, giderek ağırlaşan bir sorumluluk duygusuyla dolup taştı.” “Borçlu”, Sevginin, dostluğun, hoşgörünün yok olduğu, kurda kurbanların omuz verdiği bir dünyada yaşam acısını yüreğinde duyan yaşlı bir adamın öyküsüdür. “Kırca’lık Hikâye” ile “Dokunulmazlar” öyküleri kitap okumamanın hüner sayıldığı, televizyon varken kitap okumanın aptallık sanıldığı bir dünyayı dile getiriyor. “Aşk mıydı Neydi O”, öyküsüyle “Kaçan Balık”, gençlik aşkının izlerini taşıyor. Öykü özetlerinden ve konularından da anlaşılacağı gibi Celal İlhan, toplumsal çarpıklıkları, çirkinlikleri, yozlukları vurgulamakta, havadan sudan sözler etmemektedir. Bu tür öykülerin, öykü kitaplarının çoğalması, okunması, okutulması gerekir.? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1178 13 EYLÜL 2012 ? SAYFA 17 1178