Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
O kuduğum Kitaplar METİN CELÂL ? Tuhaf Yıldızlar Dünyaya Bakıyorlar Gözlerini Kırpmadan nırları içinde küçük bir ada gibidir. Dört bir yandan kuşatılmıştır ve orada yaşayanlar bu kuşatılmışlığın ruh haliyle yaşamaktadır. İki ideolojinin (sosyalizm ve kapitalizm) soğuk savaşının birebir yaşandığı bir laboratuvar gibidir. Vizeyi beklerken kaldığı ve 7 kişiyle paylaştığı ortak ev de feminizm, anarşizm gibi Berlin’deki en yeni siyasi gelişmelerin yansımalarını taşıyan niteliktedir. Üç ay sonra Doğu Almanya vizesi çıkar ve Doğu Berlin’de yaşamaya başlaması ile birlikte ilk bölüm biter. İlk bölümde metin Schüler’in dizelerinin yanında Kavafis’ten şiirler ve zamanın ruhunu yansıtan gazete başlıkları, Brecht tiyatrosu hakkında notlar ve çizimlerle birlikte gelişiyor. Daha önce Özdamar hakkında yazarken “Özdamar’ın farkı anlatımında. Kendine has, gerçeküstü dille yoğrulan, tekrarlarla gelişen, şıkır şıkır akan bir anlatımı var. Tüm roman masalsı ama gerçekçi bir dille gelişiyor” demiştim. Tuhaf Yıldızlar Dünyaya Bakıyorlar Gözlerini Kırpmadan’ın ilk bölümünde bu havayı pek bulamıyoruz. Bir roman görünümünde olsa da ve sözünü ettiğim epik unsurlarla bezense de bir anlatıdan çok bir anı kitabı okuduğumuz hissi uyanıyor. İkinci bölümde ise anlatıdan tamamen uzaklaşıyor yazar ve 1 Nisan 1976 – 13 Ocak 1978 arasında yazılmış bir günlüğü okuyoruz. Kısa ve öz anlatımlı diliyle ayrıntılara, tahlillere girmeyen bir günlük bu. Özdamar kolayca trajik olabilecek bir öyküyü ironik bir dille, akıcı bir anlatımla okunur bir hale sokmuş. Anlatıcı Heiner Müller’in “Köylüler”inde misafir asistan olarak görev alır. Bu oyun Doğu Almanya’nın 1946’daki halini yansıtmaktadır ve mevcut bürokratik düzeni tartışmak açısından oldukça uygun bir metindir. Vizesini kaybetmemek için altı ay boyunca kalacağı Doğu Berlin her şeyiyle Batı Berlin’in tamamen zıttıdır. Batı Berlin kapitalist tüketim toplumunun tüm özelliklerini taşıyan, aynı zamanda karmaşık ve tüm özgür düşüncelere açık bir yerdir. Doğu Berlin yokluğun hayat biçimi halini aldığı, düzenin ve kontrolün hâkim olduğu bir şehirdir. Anlatıcı, günlerini sahnelenmeye hazırlanan oyunun çalışmalarında geçirir. Gördüklerini, yaşadıklarını not alırken oyunun prova akışını notlar ve çizer. Bu bölümü bir romanın bölümünden çok bir tiyatrocunun Doğu Berlin’deki günlük ve sanat yaşamını günü gününe izlemek, Brecht geleneğini sürdüren bir tiyatronun bürokratik bir düzene rağmen nasıl ilkelerine bağlı kalarak çalıştığını ve Brechtçi anlayışla bir oyunu sahnelemenin nasıl olduğunu anlamak açısından ilgi ile okuduğumu söylemeliyim. “Emine” Sevgi Özdamar’ın Tuhaf Yıldızlar Dünyaya Bakıyorlar Gözlerini Kırpmadan’ı arka kapakta yazıldığı gibi “Çokça komik, bazen ironik... Ama hep sanatla ve hayatla dolu” bir kitap. LANET OLSUN ZAMAN NEHRİNE Norveçli yazar Per Petterson’un son romanı Lanet Olsun Zaman Nehrine (Şubat 2012, çev. Aslı Biçen, Metis yay.), adını Mao’nun bir dizesinden alıyor. Romanın kahramanı Arvid Jansen üç kayıbı aynı zamanda yaşamaktadır. Annesinin kanser olduğunu bir süre sonra öleceğini öğrenmiştir, karısı boşanmak istediğini bildirmiştir ve inanmış bir Maocu olarak demir perdenin yıkılıp sosyalist sistemin çöküşüne şahit olmaktadır. Arvid annesinin doğum yerine, Danimarka’daki küçük bir tatil kasabasına yolculuğuna eşlik ederken aile ilişkilerini, aşk hayatını ve uğruna yaşam biçiminden fedakârlık ettiği inançlarını düşünür, tartışır. Arvid’in annesi sert, katı, disiplinli, sevgisini kolay belli etmeyen biri. Bu nedenle Arvid’in çocukluk çağları anne şefkatini arayarak geçmiş, onun eksikliğini tüm yaşamı boyunca hissetmiş, belki de bu nedenle “hep tereddüt eden, hep bocalayan bir adam”. Her sözü, davranışı ince ince düşünüyor, kılı kırk yarıyor ve bu ruh haliyle kuşkusuz çevresindekileri de tedirgin ediyor. Karısının iki çocuktan, onca yıllık evlilik hayatından sonra boşanmaya karar vermesinde Arvid’in kişisel yapısının büyük etkisi olduğunu anlıyoruz. Karısıyla sevgi bağı kuramıyor, duygularını tam olarak ifade edemiyor. Kitabın arka kapağındaki “Arvid’in hikâyesi her şeyden önce, duyguların bastırıldığı ve ilişkilerin mesafeli olduğu bir ortamda içindeki yoğun duyguları ifade etmeye, mesafeleri aşmaya çalışan bir adamın yaşadığı hüsranın hikâyesi” sözleri romanı tam olarak özetlemiş. Danimarka’da buz gibi bir sonbahar havasında titreyerek çağrışımlarla gelen anılarla hayatını parça parça gözden geçiriyor Arvid. Bir fabrika işçisi olmasına rağmen oldukça kültürlü biri olan, iyi kitaplara, kaliteli filmlere meraklı annesinin aslında Arvid’in rol modeli olduğunu anlıyoruz sayfalar ilerledikçe. Arvid de annesi gibi inançları için hayatının yönünü değiştirmiştir. Sosyalist düşünceye bağlanınca Mao’nun öğretisine uyup üniversite öğrenimini terk edip bir matbaada işçi olarak çalışmaya başlamış, hayatını parti çalışmaları ve matbaa arasında geçirmeye başlamıştır. Hayatındaki belki de tek iyi şey de o günlerde karısıyla tanışıp âşık olmasıdır. İnançlarına olduğu gibi sevgilisine de tutkuyla bağlanır. Hayatına onlar dışında bir şey koymaz. Arvid, annesinin kendisine uzak durmasında üniversiteyi terk etmesinin etkisi olduğunu düşünür. Ama biz okur olarak Arvid’in erkek kardeşini genç yaşta ölümünün anneyi derinden etkilediğini anlarız. Anne, İkinci Dünya Savaşı’nın derin acıları ile büyümüştür ve evlat acısını da aynı olgunlukla içine gömmüş, sert tavırlarıyla acısını perdelemeye çalışmıştır. Per Petterson Lanet Olsun Zaman Nehrine’de bir trajedi yazmıyor ama acıyı çok sade, hatta ekonomik bir dille ve çok güçlü bir anlatımla yazıya geçiriyor. Yaptığı betimlemeler olmasa cümleleri kısa ve ilk bakışta düz anlamlı. Tıpkı kahramanlarının soğuk ve uzak hallerini yansıtacak biçimde... Ama sayfalar ilerledikçe o düz anlatımın içerdiği anlam güçleniyor ve yoğun bir duygu yaratıyor. Pek merak unsuru içermemesine, ilk satırından sonunda ne olacağı belli olmasına rağmen o insanların ruh halini kavradığınızı hissediyor, anlatıya kapılıyorsunuz. Arvid’in yaşadığı içhesaplaşma annesini de doğru anlamasını sağlıyor. Ana oğul belki de hayatlarında ilk defa birbirlerine sevgilerini iletme, aktarma olanağı buluyor. Birbirlerini anlıyorlar. Hem işlediği konuyla hem anlatımıyla hem de okurunda yarattığı ruh haliyle Lanet Olsun Zaman Nehrine, iyi bir roman. İyi edebiyata hasret kaldım diyenlere öneririm. Per Petterson’un Türkçe’de yayımlanmış At Çalmaya Gidiyoruz’unu (2008, Metis yay.) ve tabii çevrilmemiş eserlerini merak etmemek mümkün değil. ? mine Özdamar’ın Tuhaf Yıldızlar Dünyaya Bakıyorlar Gözlerini Kırpmadan’ı, genç bir tiyatrocunun hayatını konu alıyor. Per Petterson ise Lanet Olsun Zaman Nehrine’de, bir trajedi yazmıyor ama acıyı çok sade, hatta ekonomik bir dille ve çok güçlü bir anlatımla yazıya geçiriyor. “Emine” Sevgi Özdamar Türkçeye yeni çevrilen romanı Tuhaf Yıldızlar Dünyaya Bakıyorlar Gözlerini Kırpmadan’da (2012, çev. Fikret Doğan, İletişim yay.) 70’li yıllarda hayatı Doğu ve Batı Berlin arasında geçen genç bir tiyatrocu kadının yaşadıklarını anlatıyor. “Emine” Sevgi Özdamar, otobiyografik nitelikler taşıyan Berlin İstanbul üçlemesi bu kitapla geç de olsa tamamlanmış oldu. Daha önce ilk iki cilt Hayat Bir Kervansaray (1993, Varlık yay.) ve Haliçli Köprü (2010, Turkuvaz Kitap) yayımlanmıştı. WeddingPankow 1976/77 alt başlığını taşıyan roman adını ElseLasker Schüler’in bir dizesinden alıyor. İlk bölümde anlatıcı geriye dönüşlerle İstanbul’dan Berlin’e gelişini, Batı Berlin’e yerleşmesini ve Doğu Berlin’deki Volksbühne’de iş bulmasını anlatıyor. 12 Mart askeri darbesi ertesinde Türkiye’de siyasi havanın ağırlığından bunalan genç kadın boşandığı kocasıyla bağını koparamayacağını, onu hâlâ sevdiğini anlayınca Berlin’e gidip tiyatro okumaya karar verir. Niyeti Volksbühne’nin genel müdürlüğünü yapmakta olan Brecht’in öğrencisi Benno Besson’u bulup asistanı olmaktır. İstanbul’da rastlantı sonucu sonucu yolda tanıştığı İsviçre’de yaşayan Josef’in desteği ile aldığı tavsiye mektubunun sayesinde hemen misafir asistan olarak işe alınır. Doğu Alman vizesini beklerken gündüzleri metroyla üç durak ötedeki Doğu Berlin’de Brecht’in “Sezuan’ın İyi İnsanı” oyununa ait eski prova notlarını inceleyerek zamanını geçirir akşamları Batı Berlin’e döner. Batı Berlin Demokratik Almanya sıSAYFA 12 ? 3 MAYIS 2012 E Per Peterson CUMHURİYET KİTAP SAYI 1159 CUMH