05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

VİTRİNDEKİLER Köpekler Gibi Yalnız Öleceğiz/ Fatih Kaynak/ İmleç Kitap/ 152 s. “Kuyruğundaki pireyi dişlemeye çalışan uyuz bir köpeğin kendi etrafında dönüp durması gibi dolaşıp dururken ölümün etrafında durmak, dinlenmek, nefes almak yok. Bugün yok, yarın yok, düş yok, umut yok, Tanrı yok, aşk yok. Köpekler gibi yalnız öleceğiz.” “İlk Yarı 100”la yazarlık serüvenine atılan Fatih Kaynak yeni romanıyla tekrar okuyucuların karşısında: “Köpekler Gibi Yalnız Öleceğiz”. Edebiyatın karanlık damarlarını kurcalamayı seven Kaynak yeni romanında da bundan geri durmuyor. Bir kitabevinde başlayan roman, alışveriş merkezlerini, karanlık köşelerdeki bar taburelerini, bir gecede tüketilen ilişkileri ve yeni bir başlangıç için gidilen başka bir ülkede porno endüstrisinin de işin içine girdiği tekinsiz bir atmosferde hayatın akışını zorlarken tam da gerçek hayatı tüm katılığıyla gözler önüne seriyor. Bir Alex Değilim/ İstiklal Akarsu/ OkuyanUs Yayınları/ 190 s. ‘Dizüstü Edebiyat’ serisinin son kitabı “Bir Alex Değilim”; gülmeyi , eğlenmeyi seven okurlara yeni nesil mizahın iyi örneklerinden birini sunuyor. Bu kitabın kahramanı zor bulunur cinsten: Deli deli güldürenlerden, yerli yersiz ağlatanlardan... İstiklal Akarsu, sosyal medyada altmış bine yakın takipçisiyle paylaştıklarını “Bir Alex Değilim”de bir araya getirmiş. Okurken eğlenmek isteyenlere... İhtişam/ Anna Godbersen/ Çeviren: Bilge Turan/ Artemis Yayınları/ 394 s. Sosyetenin yeni gözdesi Carolina Broad, geçmişinin ateşini yakarken, bunun geleceğini nasıl etkileyeceğinden habersizdi. Penelope Schoonmaker ise Manhattan sosyetesine adım attı atmasına ama gerçek bir prens şehre gelince, o da gerçek bir taca imrenecekti. Çok okunan ‘Lüks’ serisinin bu romanında, New York sosyetikleri rüyalarını kovalıyor, vaatlere tutunuyor ve kaderle aşık atıyor. Toplum, şehrin en köklü ailelerine ve en yeni zenginlerine ne olacağını merakla izlerken geriye bir soru kalıyor: Yıldızları sönüp yok mu olacak, yoksa her zamankinden de parlak mı ışıldayacak? Melek Ateş/ L. A. Weatherly/ Çeviren: Havva Alp/ Dex Yayınları/ 532 s. L.A. Weatherly’nin ‘Melek’ üçlemesinin bu ikinci kitabında melekler, intikam için geri dönüyorlar. Kötülük kol geziyor, Alex ve Willow da kaçtılar. Willow’un rüyaları onları Mexico City’ye götürüyor. Sadece Willow zalim Melek Kilisesi’ni yenecek güce sahip; kilise ise onu durdurmak için bütün gücünü ortaya koyacak. Willow’un yanında Alex var, eğitimli bir melek katili ve Willow’un gerçek aşkı. Ancak hiçbir şey Willow’un yarı melek olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Alex ve Willow, Mexico City’de bir grup melek katiliyle bir araya geliyor. Alex, grubun lideri Kara’yı tanıyor ancak grup, Willow’dan ölümüne şüphe ediyor. Alex tüm ekibi melek konseyine saldırabilmeleri için ağır ve disiplinli SAYFA 30 ? 15 MART 2012 bir eğitimden geçirdikten sonra bile... ‘Melek’ serisi aynı ismi taşıyan ilk kitabından sonra ikinci kitap “Ateş”le devam ediyor. Lütfen Sessiz Olur musun, Lütfen?/ Raymond Carver/ Çev.: Ayça Sabuncuoğlu/ Can Yayınları/ 254 s. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Amerikan yazarlarının en önemlilerinden biri olarak tanınan ve 1980’lerde kısa öykü dalının yeniden canlanmasına büyük katkısı olan Raymond Carver’ın ünü ölümünden sonra daha da yaygınlaştı. Carver, pek çok okuru etkisi altına alan öykülerinde, sıradan insanların yüreklerinde mizah ve elem duygularının nasıl bir arada var olabileceğini gösterdi. Öykülerinin köşeye sıkışmış, kendini ifadeden aciz, yılgın kahramanları akıntıya kürek çekerek bu günü yaşayabilmek, gelecek kaygısından ve onları yok etme tehlikesini taşıyan geçmişteki hatalarından uzaklaşabilmek için savaşırlar. “Lütfen Sessiz Olur musun, Lütfen?” adı altında bir araya gelen öykülerinde Carver, bu karmaşık yaşamları dile getirirken bir beyin cerrahının titizliğiyle ayrıntıları işleyip kahramanlarının kırılgan yüreklerini dokunaklılığa kaçmadan açıyor okuyucuya. Beat Kuşağı/ Jack Kerouac/ Çeviren: Garo Kargıcı/ Siren Yayınları/ 116 s. Beat Kuşağı’nın en önemli isimlerinden Jack Kerouac’ın kayıp oyunu Türkçede okuyucuların karşısına çıktı. “Beat Kuşağı” yazarın doğumunun doksanıncı yılında yayımlanıyor. “Oyun dediğin budur işte: Özel bir konusu yok, özel bir ‘anlamı’ yok, insanlar nasılsa aynen öyle. Yazdığım her şeyi, dünyaya inmiş ve onu hüzünlü gözlerle izleyen bir melek olduğumu hayal eder ve öyle yazarım.” Bir döneme damgasını vuran Beat’ler, Kerouac’ın kaleminde yaşamın ritmine karşı kendi ezgilerini patlatıyorlar bu kitapta. Dostlardan oluşan bir ağ bu; sıradan, sıradanlığıyla olağanüstü bir günün sınırları içinde geziniyor tüm oyun. Muhterem Efendim/ Necip Mahfuz/ Çeviren: Işıl Alatlı/ Hit Kitap/ 136 s. Osman Bayyumi küçük bir arşiv memuru olarak hayata atılır. Ancak ailesi çok yoksul olduğu için eğitimini yarım bırakan bu genç adamın gözü çok yükseklerdedir. Ne yapıp edecek, günün birinde genel müdür olacaktır. Kendinden başka herkesten nefret eden, hantal bir bürokrasinin merdivenlerini tırmanmaya çalışan kurnaz bir adamdır aynı zamanda Bayyumi. Bu doğrultuda çılgınca bir hırsın pençesinde kıvranan bir adamın çarpıcı hikâyesi anlatılıyor romanda. Elbette Necip Mahfuz’un kendine özgü dili ve anlatımıyla.. Rüzgârgülü/ Ursula K. Le Guin/ Çeviren: Ümit Altuğ/ Ayrıntı Yayınları/ 270 s. “Rüzgârgülü”nde, Ursula K. Le Guin zengin hayal dünyasından farklı lezzetler sunuyor okuyuculara. Bazıları son derece eğlenceli, katıksız fanteziler; bazıları da alttan alta ahlaki ve siyasi sorunları tartışan antiütopyalar bunlar. Kolektif deli lik, birey olmak, yalnızlık, bir arada yaşamak, özgürlük, yaratıcılık, sevgisizlik, sorumluluk, umut gibi devasa konulara değiniliyor bu öykülerde. Kitap “Gülün Günlüğü”nde yer alan öyküleri içermekle de kalmıyor, eklenen yeni öykülerle, bazen birleşen, bazen birbirinden tamamen farklı yönlere giden, bazen de hiç kesişmeyen duygulara güçlü imgeler kullanılarak belli bir yön çizilmeye çalışılıyor. Moliére Efendi/ Mihail Bulgakov/ Çeviren: Özdemir İnce/ Everest Yaynları/ 224 s. Yirminci yüzyılın önemli Rus yazarlarından Mihail Bulgakov’ın yedinci yüzyılın en büyük Fransız oyun yazarı Molière’i, deneysel bir biyografi olarak nitelendirilebilecek bu kitapla onurlandırırken hiçbir ayrıntıyı atlamıyor, her şeyi anımsıyor. Asıl adı JeanBaptiste Poquelin olan Molière’in tiyatroya adanmış zorluklarla dolu yaşamını, ona duyduğu yakınlığın da etkisiyle, büyük bir sıcaklıkla aktarıyor Bulgakov. Böylece, aralarındaki yüzyıllara rağmen, kelimeler sayesinde buluşuyor iki üstat. Bu buluşma, şair Özdemir İnce’nin Türkçesiyle daha da zenginleşiyor ve yapılan bu yeni baskıda, Sabri Gürses’in Rusça aslından yaptığı karşılaştırmayla tamamlanarak okuyucuların karşısına çıkıyor. A.B.D. 1919/ John Dos Passos/ Çeviren: Oya Dalgıç/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/ 584 s. John Dos Passos üçlemenin ikinci kitabı “1919”da savaşın anlamsızlığını anlatmaya devam ediyor. Toplumun farklı kesimlerinden insanların kimi zaman birbirleriyle kesişen öyküleri çevresinde savaşa yüklenen anlamları, ardındaki kirli oyunları ve dünya siyasetinin nasıl şekillendiğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Savaş ironik bir biçimde, milyonlarca kişinin hayatları üzerinden yaşamı yeniden şekillendirirken bir yandan da insanlığa ilişkin pek çok şeyi yerle bir eder. Savaş koşullarının yarattığı boşluk içerisinde erozyona uğrayan değer yargıları, aynı zamanda savaşı sürdüren duygusal ortamı da körüklemektedir. Üçlemenin son kitabı “Büyük Para”da yine Oya Dalgıç’ın eşsiz incelikli çevirisiyle okuyucularla buluşacak. Tommy’nin Mezarı/ Alain Blottiéere/ Çeviren: Işık Ergüden/ Turkuvaz Kitap/ 168 s. Fransa’yı özgürlüğe kavuşturmak isteyen şair Missak Manukyan, Nazilere karşı göçmen işçilerden oluşan bir örgüt kurmuştu. O ve diğer direnişçiler Gestapo tarafından 21 Şubat 1944’te öldürüldü; öldürülen kişilerin fotoğraflarının bulunduğu propaganda afişi, hükümeti haklı çıkarmak ve direnişçileri halkın gözünden düşürmek için duvarlara asıldı. Tarihe ‘Kızıl Afiş’ olarak geçen ünlü afiş, beklenenin aksine direnişin sembolü oldu. Ünlü şairlerden Louis Aragon, ‘Kızıl Afiş’ adlı bir şiir yazdı; Leo Ferre şiiri besteledi. İşkence gören ve kurşuna dizilen isimler arasında on dokuz yaşındaki Macar Yahudisi Thomas Elek de vardı. Tommy’nin hikâyesi de annesine yazdığı mektuplarla bugüne ulaştı. Valery Larbaud ödüllü Alain Blottière’nin yazdığı ve sonradan belgeseli de çekilen “Tommy’nin Mezarı”, bu hikâyenin bir yapımcı tarafından filme alınmasını anlatan, gerçekle kurgunun iç içe geçtiği etkileyici bir roman. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1152
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear