Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
T 25 OCAK ÇARŞAMBA ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER seçtik. Bildiğimiz çaya “siyah çay” demeye başlamamızla ilgisi yok mu bunun? 28 OCAK CUMARTESİ Anne ve teyzelerin, yeni doğmuş bebeğe “annem, teyzem” diye seslendiklerini duydukça yeğenin Alman kocası, “Neden böyle diyorsunuz? O, sizin anneniz mi, teyzeniz mi?” diye şaşırıyormuş. Bunu da yazmış Servet Torun; ama anne ve babasının ölünceye kadar, kendisine, öteki kardeşlerine “annem” ve “babam” dediklerini de. 29 ve 30 yaşlarındaki oğulları seslendiğinde kendisi de hep “annem” diye yanıtlamış onları. Bu söyleyişin yalnız Ege’de değil, bütün Türkiye’de çok yaygın olduğunu, Türkçe açısından yanlış olsa da bir sevgi ifadesi sayılması gerektiğini belirtiyor Servet Hanım. 29 OCAK PAZAR Tarih kitaplarını ayırdım bugün. Şöylece karıştırmak için elime aldığım kitapların değişik yerlerinden, değişik bölümler okudum. Resimli olanların resimlerine baktım. Murat Bardakçı “Cumhuriyet Devrinde Bir Osmanlı Prensesi” olarak Neslişah’ı (Everest Yayınları) yazmış. “Son padişah Sultan Vahideddin ile son halife Abdülmecit Efendi’nin torunu olan Neslişah Osmanoğlu, altı asırlık Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılıştan önce dünyaya gelmiş son prensesi” imiş. “1921’in 4 Şubat’ında doğmuş, Osmanlı ailesinin mensuplarının kaydedildiği Hanedan Defteri, onun ismiyle noktalanmış”. Devrilen Kazan (Kapı Yayınları), asıl adı Samih Fethi olan M. Turhan Tan’ın romanı. Arka kapaktan: “Osmanlı tarihinin en kanlı dönemlerinden biri. Devletin ordusuyla savaştığı, İstanbul sokaklarında yeniçeri terörünün kol gezdiği zamanlar. Padişahları katleden, halkı haraca bağlayan, yüzyıllardır adları ülkenin her yanında zorbalıkla anılan yeniçerilerin ocaklarının Sultan Mahmut ve bu zulümden yılmış halk tarafından başlarının yıkılmasının hikâyesi.” “Güneşin doğduğu topraklardan, batıya açılan üç pencere. Smyrna (İzmir), İskenderiye ve Beyrut...” Philip Mansel, “Akdeniz’de İhtişam ve Felaketler” alt başlığını taşıyan Levant’ta (Everest Yayınları) “Doğu ve Batı’nın tarih boyunca süren diyalog ve çatışmalarını barındıran bu şehirlerin bir panoramasının sunuyor.” Türkçeleştiren: Nigâr Nigâr Alemdar. Filibeli Ahmed Hilmi’nin yazdığı, N. Ahmet Özalp’in yayına hazırladığı A’makı Hayal (Kapı Yayınları), “roman tekniği ile geleneksel anlatı geleneğini birleştiren bir yapıt.” ? feyzahep@gmail.com feyza@feyzahepcilingirler.com www.feyzahepcilingirler.com ana gönderilen kitapların her biri, olabildiğince kısa sürede yapılması gereken birer okuma ödevidir benim için. Yakınmıyorum ama o kitaplar beni kitaba para harcamaktan kurtardığı oranda seçme özgürlüğümü de sınırlar. Sinek Isırıklarının Müellifi (İletişim Yayınları) bana gönderilen kitaplardan biri değildi. Beğenisine güvendiğim bir arkadaşımın önerisiyle aldım. Barış Bıçakçı’nın kitabı... Kolay okunan, hafif bir kitap gibi görünüyor; oysa değil. Hiçbir şey anlatmıyor gibi görünüp çok şey söyleyen bir kitap... Bol çağrışımlı benzetmeler... Hayran olunası bir düş gücü... Kolayca söylenivermiş gibi görünen en zor saptamalar... Açıkça söylenmediği halde açıklıkla duyurulan duygular... Esprili bir anlatım... Sözün kısası, zengin bir kitap... Gündelik olaylardan, “Büyük yalanlar çabucak taraftar toplar” gibi evrensel kurallar çıkarıveriyor Bıçakçı. “Gökyüzü insan elinden beslenmeye alışmış bir vahşi hayvan gibi başını eğerek yaklaşıyordu” gibi alışılmadık benzetmeler kuruyor. Şiirsel olmaya çalışmadan, “Bir kez daha geliyor, Cemil’i üzen yanlış bir telaffuz gibi sonbahar” gibi şiirsel cümleler kuruyor. Ne yapmak istediğini iyi biliyor ve söylüyor zaten: “Yazmak bir bakıma anlatılmaya değmez olanı anlatmaktır. Böylelikle anlamsız olanı anlamlı kılmaya cüret etmektir.” 26 OCAK PERŞEMBE Yok, daha fazla direnmiyorum. Teslim olacağım. Cumhuriyet bile böyle yapıyorsa ben kime, ne söylüyorum? “Sert çıkmak” sözünün “çıkışmak”la aynı anlamda olmadığı yolunda açıklama yaptığım 9 Ocak tarihli günlükte, “Çıkışmak, ‘azarlamak’ demek. Karşı tarafta birinin olmasını gerektiriyor; oysa en çok başbakanın konuşma biçimiyle örneklendirilen ‘sert çıkmak’, karşıda azarlanacak birilerinin bulunmasına o kadar da bağlı değil. Başbakana bakarak söylüyorum, ‘sert çıkan”, kendi kendisini sinirlendirerek ağır sözler etmeye başlayabiliyor ya da ‘onlar’ diye hayali bir düşman icat edip o düşmana çatabiliyor.” diye yazmıştım. Bugünkü Kitap ekinde benim “başbakan”lar hep “Başbakan’ın, Başbakan’a” diye düzeltilmiş. Başbakan sözcüğünü yanlışlıkla küçük harfle baş B lattığım, yanlışlıkla kesme kullanmadığım sanılmış olmalı. Oysa ad aktarmalarında bu biçimde büyük harf kullanmanın pek çok yanlışa davetiye çıkarmak olacağını yazmış, pek çok kez de örnek vermiştim. Başbakanlık, “kurum, kuruluş ve kurul adları” kapsamında olduğundan büyük harfle başlanarak yazılır; ama başbakan, yanında bir özel ad varsa büyük harfle başlanarak yazılmalıdır; “Başbakan Erdoğan” derken evet, böyle. Yalnız “başbakan” deniyorsa? “Kaymakam Kâmil, Bakkal Erol” derken “kaymakam” ve “bakkal” sözcükleri büyük harfle başlanarak yazılır. Yanlarında bir özel ad olduğu için. Peki tek “kaymakam”, yalnızca “bakkal” deniyorsa? Sözgelimi, “Oğlum, bir koşu bakkala git de bir ekmek alıver” diyeceksek “Oğlum, Bakkal’a git” diye mi yazacağız? Söz konusu bakkalsa “bakkal” diye yazılır; ama söz konusu olan “başbakan” ise o zaman “Başbakan” diye yazılmalıdır! Kuralı böyle değiştirecek miyiz? O zaman sormazlar mı, bakkal ile başbakan arasında ne fark var diye? (Yazım bakımından canım, başka bir şey kastetmiyorum.) 27 OCAK CUMA Salah Ünsaler’in “yemeğe almak” kullanımıyla ilgili yakınmasına yer vermiştim geçen hafta. Bir derdinin de “siyah çay” sözü olduğunu söylüyor Salah Bey. “Eskiden ‘çay’ denince bildiğimiz çayı anlardık. Diğer çayları ifade etmek için de çay kelimesinin önüne ‘nane, ıhlamur, papatya’ gibi, o bitkinin ismini ilave ederdik. ‘Siyah çay’ diye bir laf yoktu.” diyor. Doğru söze ne denir! Türkçe gereksiz sözcüğü sevmez aslında. Birbirine yakın iki kavramdan birini belirtmişseniz ötekini belirtmeye gerek yoktur. Örneğin yeşil çayı bilmezdik eskiden. Öğrendik. O zaman, bizim her gün içtiğimiz çay ile karışmasını öğrenmek için ona “yeşil çay” demek yeterlidir. Bizimkini “siyah çay” diye ayrıca belirtmemiz gerekmez. Ama biz bunu hep yapıyoruz. Kendimizin olanı benimseyip ötekini (dilsel açıdan) biraz uzak tutmak yerine, kendimizin olandan vazgeçiveriyoruz. Kahvede de yapmadık mı aynı şeyi? Yabancı kahve çeşitleri ile tanıştığımızda onlar için ayırt edici sözcükler kullanmak yerine, bizim olduğuna yürekten inandığımız (Yunanistan’a kaptırmamak için zaman zaman savaşımlar verdiğimiz) kahveyi, “Türk kahvesi” diye belirtmeyi BULMACA Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harleri yukarıdan aşağıya doğru Oğuz Özdem’in Yazların Isırdığı Sarı adlı şiir kitabındaki bir şiirin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse aynı şiirden dizeler ortaya çıkacaktır. 10 E 11 20 G 21 1 H 2 I 3 F 4 D 5 J 6 F 7 E 8 B 9 J Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU H 12 B 13 D 14 A 15 J 16 F 17 K 18 H 19 F 23 18 11 24 48 50 1 B 22 B 23 H 24 H 25 D 26 B 27 A 28 F 29 B 30 D 31 B 32 G 33 B 34 D 35 D 36 A 37 K 38 E 39 G 40 G 41 D 42 B 43 I 44 C 45 B 46 B 47 B 48 H 49 J 50 H 51 D I. “Bu ölümle Ahmet, dünya yüzünde sahibi olunacak şeyin yalnız bir kadın olabileceğini, ötesinin ise yalan, haksız olduğunu ve kendisine kadından gayri bir şeye sahip olmanın … gelip tırıs gittiğinin farkına varmıştı.” (Sait Faik Abasıyanık). 52 B 53 J 54 B 55 E 56 D 57 B 58 J 59 J 60 B 61 B 77 2 43 J. Kaptan lakaplı şair ve yazarımız. 62 J 63 D 64 B 65 B 66 J 67 E 68 A 69 F 70 B 71 D 72 C 73 J 74 F 75 F 76 G 77 K 78 I 79 J 80 K 5 73 15 59 58 66 62 49 9 79 53 Tanımlar ve sözcükleriniz: A. Meme kanseri teşhisinde yararlanılan, dijital kızılötesi termal görüntüleme yöntemi. F. Hilmi Yaıuz’un bir yapıtı. K. “Kütürdet beni …bet” (Nejat Yavaşoğulları). 72 44 27 68 36 14 B. Selim İleri’nin bir romanı. D. Oğuz Atay’ın, Tutunamayanlar adlı romanının bir tutunamayanı. 80 77 17 37 1146. sayının çözümü: A. ZÜBÜK, B. EB 75 3 16 69 74 28 6 19 DA, C. YARGI, D. NİŞABUREK, E. EBEDİ, F. PIRPIR, G. ANLA Kİ ÖLÜME BENZER, H. LAHM, I. İMGELEM, J. YÜZYILLIK, K. EGEMEN. Metin: “Gözleri yemyeşil, dudakları kırmızı, gamzeli yanakları pembe pembe, hep gülen bir bebek düşünün” 42 31 47 29 61 52 21 45 13 35 4 41 25 34 71 63 56 30 51 G. Atılmış, eğrilmeye hazırlanmış, top biçiminde yün ya da pamuk (Kıbrıs Türkçesi). E. Bir tür şahin, doğan. 22 64 70 12 8 46 33 60 57 26 54 65 38 10 55 7 67 76 39 32 20 40 H. James Joyce’un başyapıtı. 9 C. Lübnan’ın plaka işareti. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1147 ŞUBAT 2012 ? SAYFA 31