28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

İhvânı Safâ Risâleleri Gündemimiz Ortadoğu’nun söylemi Beş ciltlik İhvânı Safâ Risâleleri’nin matematik konusundaki on dört risaleden oluşan birinci cildini Ayrıntı Yayınları Türkçeye kazandırmış bulunuyor. Bu muhalif bellek islam egemenliğindeki Ortadoğu’daki tartışmalarda artık söz alacak demektir. ? Hayri K. YETİK atı’nın aktif, girişimci, Doğu’nunsa pasif ve durağan olduğu tezi modernitenin, tıpkı Batlamyus’un durağan evren tasarımı gibi Doğu’yu gerçeğiyle görmenin önüne set çeker. Bu islamın kendinden öncesini “zail olmuş batıl” ve cahiliye addetmesine benzer. Yok saymakla kalmaz onu değersizleştirmek için her türlü haklı çıkma yöntemini uygular. Bağlamını kurgulama, köken ve bellek bulma ihtiyacı, bir başka deyişle kendini temellendirme zorunluluğu için de İon uygarlığının biricik mirasını seçince Doğu’nun aktarıp büyük ölçüde beslendiği Aristo ve Platon’un mirasının dönüştürümüne dayanan birikimi de unutulmaya bırakılır. İon evren tasarımının dünyevi oluşu Doğu’nun metafizik tasarımlarına dayalı her türlü bilginin, hatta mirasının da yadsınmasına yol açar. Mistisizme açık bu alan işe karıştırılırsa pozitivist bakış açısı en azından zaman ayırmamak için ki zaten dinsel bellekle yeterince kafası meşguldür onu gündem dışında tutmaya özen gösterir. Ne var ki Doğu mistisizmden ibaret değil. Hatta çağdaş anlamda sistemleştirilmemiş, dahası teolojiden yakasını kurtaramamış olsalar da pozitivizm, diyalektik ve materyalizm önsel olarak Ortadoğu’da onuncu yüzyıl dolaylarında çokça yazınsal verimlerde işlenip tartışılmakla kalmamış hayata geçirilmiştir. Uzakdoğu ayrı bir zenginliktir; ama Ortadoğu onun gibi sümerlerin ve antik Mısır’ın elbette ki aynı zamanda İon uygarlığının mirasıyla içlenmiş, belki daha doğru bir deyimle içrekleşmiş bir aşamasıdır yazıyla çerçevelenebilecek insan uygarlığının. Bu belleğe Asur ve Babil mirası, özellikle de V. ve VI. yüzyıllardaki süryani katkısı yadsınamaz. Yahudi, bir başka deyişle ibrahimî bellek dinsel damar olarak felsefe yerine, daha doğru bir göstergeyle tefelsüf ki Ortadoğu’daki bir adı hikmet konur. Bu kadarı bile gelenekselleşecek bir kanal yaratamaz ve bildik gerilemesi başlar Ortadoğu’nun. Ortodoks söylemlerce, yerleşik doğruları yerinden edip kafaları karıştırıyor diye lanetlenerek gündem dışına itilir ve yüzüne kapı kapatılır. Tıpkı modern düşüncenin top yekun Ortadoğu’yu oryanSAYFA 6 4 EKİM B talistleştirip yok sayması gibi. Ufuk açacak sorular itikat ve kalp gözü denilen sezgiye, kanaate, tevekküle havale edilir. Bu aslında toplumun iğdiş edilmesidir. İhvânı Safâ Risâleleri’nde dile getirildiği üzere dinin temel işlevi, belki de gerçek din olarak hastaların tedavisi için kullanılır. Bir edim olarak felsefeyse “başı ilimleri sevmek, ortası insanın gücü ölçüsünde varlıkların hakikatlerini bilmek, sonu ise bu bilgiye uygun söz ve fiillerdir” dendiği üzre sağlıklı insanlara ait görülür. Dinin otistik duvarlarını zorlar, ordan çıkıp dünyanın anlamlandırılması tefekkürü içinde düşünsel oluşuma katılmaya çabalar. ZENC İSYANI Tanrımerkezli algı ve dönemin duyarlıkları bakımından hikmet’i yeğlenmiştir. Bunda kuram kadar kılgıyı da önemsemiş olmalarının payı yok değil, ama onun kadar da kaynak ve epistemik yetersizliğine bağlanabilir. Belki de en önemlisi; moğol, haçlı istilasının olası bir reform ve rönesansın dinamiklerini yok etmesi; doğan sosyal kargaşa arasında dinin tedavisine daha çok ihtiyaç duyulması, tam da bu zaafından İmamı Gazalî’nin öldürücü darbeyi vurması ve felsefeyi Ortadoğu söylemlerinden kovmasıdır. Zenc İsyanı diye anılan 869’da Sahibuzenc(köle dostu) Ali b. Muhammed önderliğinde ayaklanıp elMuhtare eşitlikçiortakçı cumhuriyetinin kuruluşu öncesine dek götürülebilecek İhvânı Safâ entelektüel hareketi Ortadoğu’nun birçok özerk eşitlikçi cumhuriyetin kuramsal dayanağını, retoriği de esinini oluşturur. Hatta biraz abartıyla denebilir ki bir reform ve rönesansın da yolunu döşemiştirler. Ama buna ve dönemin ansiklopedistleri sayılmalarına karşın risalelerin yazarları oldukça mütevazıdır, hem de mesajın öğrenciler için olduğunu belirtecek kadar. İran ve Suriye nizarileri, cemaat olarak kalenderiler, pir olarak Baba Tahiri Üryan, propagandist olarak Şemsi Tebrizî, isyancı olarak Bedreddin, Babek, yaşam biçimi ve inanç grubu olarak yarsanilik ve alevilik bu risâlelerden beslenmişlerdir... Ne yazık ki adı anılan birey ve söylemlerin, anılmayanları da dahil İmamı Gazalî’nın yarattığı, egemen söylemin desteklediği aurada kimisi vahdeti mev cudcu bir panteizme varsa da tekil örnekler olarak kalmış çoğu mistisizm saplanır. Çünkü Platon’un (ki kendisine aynı zamanda ‘maşrıkî hikmeti Batı’ya taşıyan’ filozof söylenir) ve Pytagoras’ın (da Menfis’in rahleyi tedrisinden geçmiştir) da halkası oldukları Menfis’e onun da devamı olduğu mistik Mısır geleneğine eklemlenirler. Bundan da önemlisi ibrahimî (yahudi) kanalı içinde bile varlığını sürdüren doğacı/pantheist ve eşitlikçi tarikatların/söylemlerin açılımı olacaklarına ya da Platon’un dünyevi mesajı yerine Hindistan etkisiyle mistisizme kaymalarıdır. Bunun yanı sıra mazdeki ve maniheist izlekleri batınî/gnostik ve heterodoks yöntemle korudukları söylenebilir. İhvanü’s Safâ (arınmış kardeşler), ehli adl (adalet ehli) ebnu’l hamd (kanaatkâr çocukları)’nın sabiîleri anımsatan pisagorcu görüşleriyle harmanlanmış natık peygamberin kuramını içeren Risâleler’i için “fazilet toplumu manifestosu” deniyor; kendileri bu adla ve Hıllanü’l Vefâ (vefalı dostlar) diye de anılıyorlar. “İslam komüncüleri” ve “ortaçağ sendikacıları” olduklarını vurgulayan Henry Corbin’in “bizzat bir davet olarak batınî tevhide çağrı gibi görünüyorsa da bu çağrının ifade biçimi bizzat ilahiyatçıların alışılmış vahdaniyet öğretilerinden(monotehizm: tektanrıcılık) oldukça uzaklaşmıştı” görüşüne katılmakla birlikte Faik Bulut, batı algısındaki rationalisme, agnostisizm ve libérasyonla bağdaştırılamayacağı ayırtısını koyuyor. Uluhiyet ve hidayete erme tarzı nedeniyle özgürlük anlayışları yine dinin terimleriyle dile getirilmektedir: Yedinci Kaim (Gizli İmam) geldiğinde Âdem, Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed’in şeriatı geçersizleşecek, ‘fazilet şehri’ kurulacak, dünya yeniden yaratılmış gibi olacaktır, bu Risâleleri’e göre. Kısacası Ortadoğu’nun adaletten yana gerçek ve evrensel muhaliflerinin gönderge metinleri İhvânı Safâ Risâleleri’nin içerdiği entelektüel tasavvur, işlevselliklerine karşın yüzlerce yıl öncesinde yasaklanmış, modern söylemin devamında atlanmıştır. Marx’ın asyatik toplumların ilkel komünizme yakın oldukları tezinin açılımını yapmaması, ATÜT tezine ve dine dair görüşlerini gözden geçirme ihtiyacı bu bilgi eksikliğine bağlanabilir. Yalnız Marx’ın değil tüm modern zamanların kendini karşıtlık üzerinden tanımlayan biçimlerinin eksiğidir bu. O yüzden epistemik kopuştan, uygarlık travmasından öte büyük bir kırılma yaratır modernite. Her türlü felsefi açılımı “yunan icadı” veya “Sokrat taklitçiliği” olarak aşağıladığı ölçüsünde Ortadoğu’nun. Ana akım islamlığı gibi modernite de Doğu mirasını karşıtlıkla yadsırken doğubatı hayaletleriyle kördüğüşüne mahkum etmiştir insanlığı. Beş bin yıllık insanlık belleğini yerinden eden bilgisayar, uzay ve biyolojik gelişmeler doğrultusunda geleceğin toplumunu inşa etme gereksinmesinin doğduğu günümüzde Foucault, Badio, Zizek ve Hobsbawn gibi düşünürlerinin aradığı katkıyı İhvânı Safâ duyarlığının sağlayabileceğini söylemek abartılı bulunabilir. Ama özellikle türkiyeli entelektüellerin olmazsa olmaz kaynakları arasına girecek olursa epistemik, pragmatik auraya katkı sağlayacağı söylenebilir; din tartışmaları gibi materyalizm, postmodernizm tartışmalarını da makul bir yerde buluşturabilir. Bunun öneminin farkında olacak ki bir büyük kaynağı, beş ciltlik İhvânı Safâ Risâleleri’nin matematik konusundaki on dört risaleden oluşan birinci cildini Ayrıntı Yayınları türkçeye kazandırmış bulunuyor. Bu muhalif belleği de islam egemenliğindeki Ortadoğu’nun güncellenecek, artık söz alacak demektir tartışmalarda. ORTADOĞU FELSEFESİ Tarihte gerçekte neler oldu ya da tarihin bildiğimiz gibi olmadığını İhvânı Safâ Risâleleri’ni okuyanlara bir kez daha anımsatacaktır. Tarih gibi islam da ona muhalefet de bildiğimiz gibi değil ve bilgisizliğimiz dün gibi bugün de islamın egemen söylence hak, hukuk ve adalete karşı kullanılmasına yol açıyor. Arap Baharı diye adlandırılan halk hareketlerine şaşırmayanlar gibi bunun bilgisine vâkıf olanları tenzih ederek Risâleler’in sözcesiyle “fakat onlardan anlayışlı ve zeki olanlar buna muhtaç değildir” özür payını koyarak belirtelim ki onlardan çok sosyalistler, türkiyeli modernistler ve 1050 yılında bu risâlelerin yasaklanıp yakıldığını bilmeyenler bunca zaman nasıl olup da uykuda tutulduğuna ve ileri görüşlerine şaşırabilirler. Yok sayılan/sanılan ve kendi tarihi bilip sahip çıkması gerekirken atlamış olan sosyalizimin kendini yeniden inşa ederken bu vesileyle ve bu metinlerin dolayımında belleğini ve konuşlanışını gözden geçirmesine olanak olabilir. Bir başka yanıyla “islamcılar”ın hapsoldukları tek tip, ortodoks sünni hanefi ve şiî, yüksek hilafet veya ana akım islamından kurtulup islamı da aşan bir Ortadoğu felsefesi, bir Ortadoğu seçenek düşüncesi olarak yorumlayabilmelerini sağlayacak, tasavvurlarını zorlayacaktır. Tüm bunları kapsayacak biçimde postmodern süreç sonrasının bireşimine karışarak yüzyıllarca “tarihin kurnazlığı” veya bir gizli el” bir gizli duyarlık gibi Ortadoğu’da dolaşımda olmuş İhvânı Safâ Risâleleri’nin bilgisi eşitlikçi değilse de adaletli bir dünyanın olabileceği inancını berkitebilir. ? ? * Bazı sözcüklerin baş harfi bilinçli olarak küçük yazılmıştır. İhvânı Safâ Risâleleri/I. Cilt, Çeviri, Akademik Kurul/ Ayrıntı Yayınları/ 321 s. ? 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1181 CUMH
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear