Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
T 18 EYLÜL SALI ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER nın güzelliğine bakar mısınız? İş soyut kavramlara döküldüğünde açıklamak zorlaşıyor. Söz gelimi nefret etmek, birinden uzaklaşmayı gerektiren bir eylem gerçekten; ama demek ki halkımız hoşlanmak eyleminin de birinden çıkarak bize ulaştığını düşünmüş ki her ikisini de ayrılma durumu tümleci ile eşleştirmiş. İnanmak ve güvenmek eylemlerini açıklamak daha kolay… Bu ikisi, bizden başkalarına yönelen eylemler. Yönelme durumu dolaylı tümleci alıyor olmalarının nedeni bu olsa gerek. Bakmak ise geçişli de olabiliyor ve geçişli olduğunda (belirtisiz de olsa) nesne alıyor: “Çarşıdan çocuğa palto baktım, ceket baktım.” diyebiliyoruz. Ama bakmak, bir varlıkla doğrudan ilgili değil de yalnızca ona yöneliyorsa “bir şey e” bakıyoruz. Azeriler bizim “hoşuma gitti” kullanımını eleştirirlermiş. “Madem hoş bir şey, neden ‘gitti’ diyorsunuz? Gelse daha iyi değil mi?” derlermiş. Doğru! Zaten Azeri Türkçesi “hoşuma geldi” biçimini yeğlermiş. 21 EYLÜL CUMA Everest Yayınları, Anton Çehov’un bütün öykülerini 8 kitap halinde, Seçilmiş Öyküler’i de 9. kitap olarak yayımladı. Mehmet Özgül’ün Rusça aslından yaptığı çeviriler daha önce Cem Yayınevi tarafından, tarih sırasıyla yayımlanmıştı. 9. kitap Çağdaşlarının Anılarıyla Anton Çehov adını taşıyordu. Everest basımında her kitaba Çehov öykülerinden birinin adı verilmiş; çok güzel adlar: kitap: Memurun Ölümü kitap: Entipüften Bir Adam kitap: Eczacının Karısı kitap: Kırlarda Bir Gün kitap: Öylesine Bir Öykü kitap: Düello kitap: Kara Keşiş kitap: Küçük Köpekli Kadın Öykü yazmaya heveslenenlerin el kitabı olması gereken bir dizi. 24 EYLÜL PAZARTESİ Metin Tükenmez’e, “Hayır! Deyimler evrim geçirmez. Özleşme, sadeleşme deyimler için geçerli değildir.” diye kısa nadili Türkçe olanlar, Türkçenin sonradan öğrenenlere zor gelen yanlarını pek bilemezler. Bizim doğallıkla kullandığımız pek çok yapı, yabancı biri için anlaşılmaz olabiliyor. Dubai’de yaşayan Ece Alptekin Aloc, orada Rus bir hanıma Türkçe öğretmeye çalışırken karşılaştığı durumu tatlı tatlı anlatmış. Kullandığı kimi terimleri açıklamak için, Alptekin’in Latin dili eğitimi aldığını ekleyerek kendi dilinden aktarayım: “Hocam sorun şu: Hoşlanmak, nefret etmek, inanmak, güvenmek, bakmak gibi bazı fiillerin aldıkları belirtili tümleçlerin hep Accusativus, yani adın belirtme durumunda olması gerekirken neden (Ablativus ve Dativus) ayrılma ve yönelme durumlarında olduklarını mantıkla açıklıyorum ancak bir kural sunamıyorum ve bulamıyorum. ‘Bu tip fiiller ayrıcalıklı... Biz böyle kullanıyoruz... İşte öyle... Ezberle gitsin...’ gibi cevaplar vermek istemiyorum. İsin doğrusunu size sormaktan başka çarem kalmadı. Bize yardımcı olabilirseniz çok seviniriz.” İngilizcenin mantığıyla düşünenlere tuhaf gelen bir durum gerçekten! Neden “birini” hoşlanmıyoruz da “birinden” hoşlanıyoruz? Neden “birini” güvenmiyoruz da “birine” güveniyoruz? Bu sözcüklerle sormuyor belki; ama bunu soruyor Ece Alptekin. Bu eylemlerin hep nesne alması gerekmez mi, diye soruyor. Başka bir deyişle Türkçe dilbilgisindeki dolaylı tümleç görevini açıklamakta zorluk çekmiş besbelli. Türkçede eylemin yapılışı, alacağı tümleci belirler. Eğer eylem bir başka varlığı doğrudan doğruya etkileyecek biçimde, varlığı da eyleme katarak yapılırsa nesne alır. Yok, eylemle varlık arasında doğrudan bir ilişki kurulmuyor; varlık eylemden dolaylı olarak etkileniyorsa eylemin aldığı tümleç de dolaylı tümleç olur. Söz konusu somut varlıklarsa açıklamak kolay. “Çıkmak” eylemi üzerinden inceleyelim. “Evden çıkmak”, evden uzaklaşarak yapılan bir eylem; oysa “pencereye çıkmak”, pencereye yönelerek, yaklaşarak yapılır. Ne ev ne de pencere çıkmak eylemine doğrudan katılmaktadır. Oysa “yokuşu çıkmak” dendiğinde siz çıkan iseniz yokuş da çıkılan. Yani yokuş, yapılan eylemin nesnesi. Eylemden doğrudan etkileniyor. Türkçe mantığı A bir yanıt verip sorusunu günlüklere taşıyacağımı söyledim. Örnekleri Cumhuriyet gazetesinden çünkü. “Bugün (24 Ağustos) Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde Özgen Acar bir bakanı eleştirirken ‘mangalda kül koymayan’ şeklinde bir ifade kullanıyor. Aslı ‘mangalda kül bırakmayan’ değil midir? Deyimler değiştirilebilir mi? Bu değişim kavram kargaşası yaratmıyor mu? Geçtiğimiz yıllarda gazetemizde Hikmet Çetinkaya da ‘AKP kan yitiriyor’ demişti. Kendisine, ‘Deyimin aslı, kan kaybetmek değil midir?’ diye sorduğumda ‘Kan yitirmek de olur.’ demişti. Bu doğru mudur? Birkaç gün sonra Cumhuriyet gazetesi ‘kan kaybetmek’ deyimini manşetinde vermişti. ‘Taşın altına elini sokmak’ deyiminin yerini de son zamanlarda ‘Taşın altına elini koymak’ aldı.” dedikten sonra, “Dil de canlı gibi yaşadığına göre acaba evrim mi geçiriyor, ne dersiniz?” diye sormuştu. Deyimlerin en temel özelliklerinden biri kalıp halinde kullanılmaları. Anlamsal olarak da değişmez deyim, biçimsel olarak da. Ben en çok “taşın altına elini sokmak” deyiminden “sokmak”ın atılıp yerine “koymak” denmesine şaşırdım. Sokmak, “müstehcen” bulunuyor anlaşılan. Oysa birçok yöremizde “koymak” da “müstehcen” bulunmakta. “Bazı kelimeler diğerlerinden talihsiz mi ne? Son 1015 yıl içerisinde tuhaf bir şey oldu; ‘koymak’ fiili yerine ‘katmak’ veya ‘bırakmak’ fiilleri kullanılıyor. Önceleri, bazı çevrelerle sınırlı olan bu eylem, şimdi biraz daha yaygın. Bu yaz tatilimde birbirinden uzak ve ayrı bölgede iki kentte bulundum oralarda da bu durum yaygın. Yerleşmiş bile denebilir. İlk duyduğum zaman şaşkınlıkla yanlışını düzeltmeye çabaladığım adam bunu bilerek yaptığını ve ‘koymak’ ayıp bir kelime olduğu için uluorta söylemeye utandığını anlatmıştı. O zamandan bu yana kulağımı tırmalamaya devam ediyor.” diyen Ahmet Duman “koymak” sözcüğü üzerinde durmuştu. Son yıllarda “koymak” sözcüğünün kullanılmaktan kaçınıldığını ben de gözlüyorum ve yerine başka bir sözcük kullanıldığını her duyuşumda Hürriyet Yaşar’ın kitabına verdiği adı anımsıyorum: Anlam Kovalar Biz Kaçarız. “Şimdi, bu tuhaflığı önlemenin yolu ‘koymak’ fiilini doğru yerde ısrarla ve inatla kullanmak.” diyor Ahmet Duman. Örnek de veriyor: “…ikramda bulunan ev sahibesi, ‘Size çay katayım mı?’ dediğinde, çaya katıldığınızda çok tatsız olacağını ancak çay koyabilirse içebileceğinizi söyleyebilirsiniz.” Okurlarım arasında öğretmenlerin çok olduğunu, dikkati bu konuya çekmemin genç kuşaklara ulaşmak açısından yararlı olacağını düşündüğünü de eklemiş. ? feyzahep@gmail.com feyza@feyzahepcilingirler.com www.feyzahepcilingirler.com BULMACA 9 F 10 A 11 1 D 2 A 3 A 4 G 5 F 6 L 7 M 8 B Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU mumcuogluilker@gmail.com G 12 F 13 I 14 M 15 K 16 F 17 F 18 I 19 K Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru bir şairin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse aynı şairin dizeleri ve şiir kitabının adı ortaya çıkacaktır. I. George Orwell’ın bir kitabı. 20 J 21 C 22 D 23 M 24 L 25 A 26 C 27 F 28 I 29 F 27 68 41 13 65 18 H 30 A 31 G 32 D 33 A 34 B 35 J 36 H 37 K 38 K 39 J 40 J. “Özdemir …” (Tiyatro inceleme kitapları yazarı). 41 I 42 K 43 K 44 G 45 K 46 K 47 E 48 E 49 B 50 A 51 E 20 39 76 35 61 52 F 53 K 54 F 55 A 56 F 57 F 58 F 59 F 60 F K. “… öyleyse varım” (Cogito, ergo sum). 61 J 62 B 63 A 64 E 65 I 66 F 67 F 68 I 69 F 70 B 15 71 37 45 43 74 53 19 46 42 38 L. “…, bize gerekli olan da o; bütçemizi doğrultur, pansiyoner olmaktan vazgeçeriz.” (Attila İlhan). Tanımlar ve sözcükleriniz: 71 K 72 H 73 A 74 K 75 C 76 J 77 F A. Beşiktaşlı genç bir futbolcu. 2 33 55 3 30 25 63 73 10 50 D. Yer çatlağı. 24 6 60 52 27 66 17 5 69 G. “… Rand” (Bencilliğin Erdemi ve Atlas Silkindi adlı kitapları da olan yazar). B. “… Debray” (Biz Cumhuriyeti Çok Sevmiştik, Devrim Devrim adlı kitapları da olan Fransız yazar). 32 22 1 E. Erzincan ilçesi Kemaliye’nin eski adı. M. “… Bradbury” (Fahrenheit 451 adlı kitabıyla tanınan yazar). 14 7 23 1180. sayının çözümü: A. ECEABAT, B. MAVİ KANATLARINLA YALNIZ BENİM OLSAYDIN, C. ECDAD, D. LUT, E. İTHALAT, F. ROP, G. TARÇI, H. ERHAT, I. MATEMATİK. Şiir: “gizli yerlerim açılacak/ Tal’at! Tal’at! Tal’at!/ adım hoyrat mı benim/ ne vardı benden utanacak? Artshop” 4 EKİM 2012 ? SAYFA 27 8 34 70 49 62 C. “… Murdoch” (İrlandalı yazar ve filozof). 47 48 51 64 F. Sabahattin Ali’nin bir romanı. 4 44 11 H. “… Ayna” (Erhan Bener’in bir romanı). 26 21 31 75 56 77 54 67 9 16 29 58 57 12 59 72 36 40 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1181