28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

André Gide’e Nobel getiren kitap OKURLARA loven yazar Drago Jancar’ın “Kuzey Işıkları” adını, Orta Avrupa’yı tümüyle içine alan kişisel ve tarihi trajedilerin habercisi bir tür doğa olayı olan “aurora borealis”ten alıyor. Josef Erdman İkinci Dünya Savaşı arifesinde Slovenya’nın Maribor şehrine gelir. Satış elemanı, laboratuvar donanımı uzmanı olduğunu iddia etse de, çok geçmeden Josef’in belli bir amaçla gelmediğinin anlaşılmasıyla şehir halkı bu ziyaretçiden kuşku duymaya başlayacaktır. Josef’in zamanla çevresi genişleyecek, bir grup mühendisle arkadaşlık kuracak ve içlerinden mühendis Franjo Samsa’nın karısı Margarita (Marjeta) ile ilişkiye girecektir. Hukuk eğitimi aldıktan sonra gazetecilik, editörlük ve serbest yazarlık yapan, komünist rejim sırasında “düşman propagandası” yapmakla suçlanarak mahkum edilen, Slovenya P.E.N Merkez Başkanı olarak Yugoslavya ve Slovenya demokrasilerinin yükselişi konusunda çalışan Drago Jancar “kaotik bir tarihin sismoloğu” olarak niteleniyor. Jancar ile “Kuzey Işıkları”nı konuştuk. “Neydi İlhan Abi’yi bu kadar önemli ve değerli kılan? Şöhreti mi, gücü mü, çalıştığı gazetenin imtiyaz sahibi olması mı? Yoksa bilgeliği, yarım yüzyılı aşan bir süre sol ve aydınlanmacı düşünceye ‘Pencere’sinden tuttuğu projektörle yön vermesi, birkaç kuşağın kişiliğini ve fikri altyapısını şekillendirmesi mi? En karmaşık görünen olaylar karşısında şaşmaz sağ ve sol duyusu mu? Fikirlerinden zerre ödün vermeyen dik duruşu mu? Entelektüel birikimini güç odaklarının hizmetine sunup sayılı varsıllar arasına katılmaktansa halkının hizmetinde olup derviş gibi bir yaşamı tercih etmesi mi? Ergenekon iddianamesinde öne sürülen ‘1 numara’ olmadıysa da mesleğinde ve aydınlanmacı fikriyatta ‘1 numara’ olmasına karşın mütevazı kişiliğini yaşamı boyunca sürdürmesi mi? Sanırım onun değerini ve önemini belirleyen, bu özelliklerin toplamıdır.” Böyle yazıyor Miyase İlknur “İlhan Abi”nin bir yerinde. Miyase İlknur ile kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Bol kitaplı günler... S Theseus Kalpazanlar, Vatikan’ın Zindanları, Dünya Nimetleri ve Yeni Nimetler, Ayrı Yol, Chopin Üzerine Notlar, Tohum Ölmezse, Kadınlar Okulu, Isabelle. Bu eserler, André Gide’e ait. 1989’dan başlayarak 2011 yılına kadar Türkçede yayımlanan bu kitaplara, bir başyapıt daha eklendi: Theseus. ? Ali YILDIZ heseus bir roman. Kısa olmasına rağmen, bir o kadar da hacimli, derinlikli… Ara verildiğinde veya bitirildiğinde, üzerine düşünülmesi gereken kitaplardan Theseus. Gide bu kez, ölümünden dört yıl önce, 1947 yılında Nobel Edebiyat Ödülü aldığı yapıtıyla çıkıyor karşımıza. Gide, hayatı boyunca değer yargılarıyla çatışırken bir taraftan, bir taraftan da kendine ahlaki bir piramit inşa etmeye çalıştı. Yazdığı eserlerinde, özellikle Pastoral Senfoni kitabında kullandığı biçem, duygu yüklü ve insancıl bir dildi. Hümanist görüşleri, satırlarına yansımayı sürdürüyordu. Birinci Dünya Savaşı boyunca, Kızılhaç’ın gönüllüsü, İkinci Dünya Savaşı sırasında ise Afrika’da yaşadı. Kapitalizm karşıtlığıyla tanınan, muhalif bir aydındı. Afrika ülkelerinde gördüğü Fransız koloni sistemi ile Sovyetler Birliği gezisinden sonra, her iki olumsuzluğu da eleştirmekten geri durmadı. Birincisinde Fransız milliyetçilerini, ikincisinde sosyalistleri kızdırdı. Hiçbir inanışa, ideolojiye, sanatsal akıma, körü körüne bağlı kalmadı, kalamadı. Bütün bunlara rağmen, Gide de oryantalist olmakla suçlandı. Toplumsal değer yargılarını, irdelemeden yapamıyordu Gide. Bunların başında da evlilik kurumu yer alıyordu. Buna rağmen, 1895 yılında kuzeni Madeleine Rondeaux ile anlaşmalı bir evlilik yaptı. 1923 yılında ünlü feministlerden Elisabeth van Rysselberghe’le ilişkisi başladı. Bu yasak ilişkiden, çocuk sahibiydi artık. Hayattaki tek çocuğuna, kızlarına Catherine adını verdiler, baba olmuştu Gide. André Gide, kendi doğrularını yaşıyordu. Onun dünya görüşü buydu. Kurulu değer yargılarını değil, kendi doğrularını yaşıyor, yaşamakla da kalmıyor savunuyordu üstelik. Israrla, bireysel ahlakın ve kazanımların peşinde oldu. 1902’de yayımladığı Töretanımaz (I’immoraliste) manifestosu gibiydi. En yetkin eseri sayılan Kalpazanlar’dan sonra, Theseus adlı kısa romanıyla Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. Theseus romanında, Yunan mitolojisinden yararlandı Gide. Birebir tarihsel uygunluk derdinde düşmedi. Mitler de anlatıldığı gibi değildi ona göre. Bize yansıtıldığından farklıydı her şey. Roman, krallığı babası Aigeus’tan devralmış Theseus’un, oğlu Hippolytos’a anlatmak istediği hayat hikâyesi ile aralanır. Şöyle der Theseus: “Hayatımı Hippolytos’a anlatmak isterdim, ona yol göstersin diye; ama artık o yok ve ben gene de anlatacağım.” Bu cümleyle başlayan anlatı, aslında insanlığın hikâyesidir. Gençler kas gücüne önem vermekte, kahramanlık peşinde koşmaktadır. Her dönemin yükselen değerleri; mitleri, mitosları yok mudur? Kaf Dağı’nın ardındaki canavarları dize getirdiklerine göre, sandıklar dolusu mücevherat da kahramanlarındır, en güzel kızlar da. T TURHAN GÜNAY Böyle büyütülmedi mi yüzyıllardır çocuklar? André Gide kurgusunun arka planında, kahramanların bilinmeyen yüzlerini ortaya koyar, kahramanlığı irdeler. İnsanlığın bitmeyen düşünün peşindedir o. Herkesin muradına erip kerevetine çıkacağı yeri düşler Theseus’ta. Kitabın kimi yerlerinde, yazarın sesi duyulur. Özellikle iktidar ilişkisinin irdelendiği bölümlerde, bu ses daha da billurlaşır. Hedefe varabilmek için, başvurulan ayak oyunlarını, çevrilen entrikaları, gözler önüne serer. Okurunu tutup sarsmaya başlar gizliden gizleye, hissettirmeden, yıpratmadan… Savaşın ardından, iktidarın eteklerine yapışanlara çatar, onlara: “Ben ancak kişisel erdemlere bakarım ve başka değer tanımam. Sizler maharetle, işbilirlikle ve sebatla zenginleşmeyi başardınız; ama daha çok da haksızlık ve yolsuzluklarla. Aranızdaki çekişmeler, sizin entrikalarınızın uzağında ve güçlü olmasını istediğim bir devletin güvenliğini tehlikeye atıyorsunuz.” diye seslenir. Theseus’un egemenliğindeki ülkede, “Attika bir tiran tarafından değil, bir halk hükümeti tarafından yönetiliyor; çünkü bu devletin her yurttaşı Konsey’de eşit hakka sahip olacak ve hangi sınıftan geldiğine bakılmayacaktır” der. Theseus ne söylerse söylesin, nasıl yönetmeye kalkarsa kalsın, karşısında hep eskimiş hükümleri bulur: İnsanlar eşit olamaz. Rekabet olmazsa; tembellik artar, huzura erişilemez hiçbir zaman. Şöyle savunur kendini Theseus: “İnsanoğluyla ilgilenmeyeceksek, peki o zaman neyle ilgileneceğiz?” diye karşı çıkıyordum. “İnsan henüz son sözünü söylemedi ki.” ? Theseus/ André Gide/ Çeviren: Aysel Bora/ Can Yayınları/ 74 s. eposta: turhangunay@cumhuriyet.com.tr cumkitap@cumhuriyet.com.tr André Gide kurgusunun arka planında, kahramanların bilinmeyen yüzlerini ortaya koyar, kahramanlığı irdeler. İnsanlığın bitmeyen düşünün peşindedir o. Herkesin muradına erip kerevetine çıkacağı yeri düşler Theseus’ta. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü/ Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya?Reklam Müdürü: Ozan Altaş ?Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1184 25 EKİM 2012 ? SAYFA 3
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear