Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
23’e 12 kala 12 soruda Hangi Türkiye? Kaboğlu, “Cumhuriyet’in 100. yılı” perspektifi içinde 23’e 12 Kala 12 Soruda Hangi Türkiye‘de gelecek on iki yılın değerlendirmesi çabasına girişiyor. “Hangi?” sorgulamasıyla “Hak ve Özgürlükler”, “Demokrasi”, “Laiklik”, “Cumhuriyet”, “Ülke”, “Yurttaşlık”, “Devlet”, “Yasama”, “Cumhurbaşkanı”, “Hükümet”, “Yargı”, “Hukuk ve Siyaset” konularını ele alıyor, bu sorulara kapsamlı ve karşılaştırmalı yanıtlar veriyor. nın içinde kendini seçme ve tanımlama fırsatı, kararlılığı, enerjisi doğurabilir. İbrahim Kaboğlu, siyasete sağlıklı yaklaşabilen bir bilim insanı, bir siyasal bilimci ve bir anayasa hukukçusu. 12 Eylül referandumu öncesi, oylamanın hukuksal boyutlarını, 26 maddenin her birini, 1982 Anayasası’nın geçirdiği tüm değişiklikler ışığında ve karşılaştırmalı olarak olanca titizliği ile ele almıştı Halk Neyi Oylayacak? kitabında. Ama anayasa değişikliğini salt bir hukuk tekniği olarak incelemekle yetinmemiş, olayın siyasal boyutlarını da sergilemişti. OLMASI GEREKEN... Kaboğlu, çalışmasında yansız değil “insan haklarına saygılı bir toplum” temel amacına yönelik bir çabanın içinde. Bu uğurdaki tüm çabasını da, bir adacık değil, takımadalar bakış açısıyla gerçekleştirilebilecek bir hukuk devletinin kurulup işletilmesine özgülemiş. Ele aldığı her konuyu, dar anlamda güncelliğiyle değil, tarihsel boyutu içinde değerlendiriyor yazar. Dünü sorgulayarak bugünü vurgulayarak ve yarını kurgulayarak; bunu yaparken de tek etkenli açıklamalarla yetinme kolaycılığına kapılmaksızın, işlediği her konuyu içerdiği bütün etkin dinamiklerinin bileşkesinde ve daima siyasal iktidarın son çözümlemede belirleyiciliği yaklaşımıyla ele alıyor, yani salt olanı teknikbilimsel yanıyla çözümlemekle yetinmeyip belki asıl, olması gereken için de uğraş veriyor. Kaboğlu’nun bilimtoplum konumlanışını belirleyen yaklaşımı bu. Bunu, verili dünyayı yorumlamakla yetinmeyip aslolanı yapmak, yani onu değiştirmek, dönüştürmek (Marx) olarak niteleyebilir ya da yazarımızı en azından bir “spectateur engagé” (Raymod Aron) olarak ni Ë Ercan EYÜBOĞLU iyasal sorunların herkesin sorunları olduğu, (çünkü) herkesin sorunlarının siyasal sorunlar olduğu” bilinciyle siyasetten uzaklaşmak değil, siyasete farklı bir pencereden, farklı bir düzeyden ve farklı bir açıdan bakmak gerektiği ortada. İsmet Paşa’nın, belki Tolstoy’un Anna Karenina’sından uyarladığı üzere,“Namus erbabının en az namussuzlar kadar cesur” olması gerektiğini kavrayıp doğrudan siyasete atılmak, bu farklı siyaseti yaşama geçirmenin kuşkusuz en sağlam, sağlıklı ve dürüst yolu. Yine de içinden geçtiğimiz karmaşık dönemin çalkantılarına değişik bir açıdan bakma çağrısına kulak vermek, zihinsel bir yenilenme, sağaltıcı bir beyin tazelemesi ve kim bilir, belki yeni bir eyleme yönelme, çağını değilse bile çağı “S teleyebiliriz. Yazar, önsözde Türkiye’nin yaşadığı hızlı ve yoğun troplumsal değişmeye ve bu değişimin ülkenin hukuksal ve siyasal yapısına yansımasına işaret ediyor. Siyasal, ekonomik ve uluslararası ilişkilerdeki bu hızlı değişimin doğrusal bir çizgiyle hep ileriye gitmediğini, iç ve dış güçler ilişkisinin bileşkesinde bazen durakladığını, bazen de diyalektik olarak geriye gittiğini gözlemliyor: Yaşadığımız son on yılı “olumsuzlukların sürekliliği” olarak niteliyor ve “Zaman Tüneline Çağrı” başlıklı ilk yazıyla okuyucuyu yakın geleceğe bakmaya çağırıyor. Bu yaklaşım içinde Kaboğlu bize “Hangi Türkiye?”nin yanı sıra, güncel siyasal tartışmaların odağında üç kitabın daha oluştuğunu duyuruyor: “Hangi İnsan Hakları?”, “Hangi Anayasa?” ve “Hangi Avrupa?” Kaboğlu’nun erdemi, ele aldığı on iki konu hakkında yetkin bir donanıma sahip olmakla birlikte sorulabilecek sorulara bu yetkinlikle yanıtlar verirken bile okuyucuya sürekli sorular sorma gereksinimini duyurması, hazır sorulara yanıt verme becerisini kazandırmaktan çok, soru sorma yeteneğini aşılaması ve bu yeteneği sürekli kışkırtması, öğrenmekavrama sürecinde “tecessüs”ü sürekli canlı tutmayı bilmesi. Özetle, Kaboğlu’nun kitabı, hem kafalarımızı kurcalayan soru ve sorunları yeniden değerlendirmemize yol açıyor hem de yeni sorular sormamızı özendiriyor. Yazarın kimi görüşlerini paylaşmayabilirsiniz. Betimlediği somut durumları farklı bir açıdan çözümleyebilirsiniz ama HES’lerden anayasa değişikliğine bin bir sorun yumağını siyasal bir bilinçle ve bilimsel yaklaşımla, ama hep bir hukukçu titizliğiyle ele alışına rastlıyorsunuz. Unutmamak gerekir, eğer çıplak göz yeterli olsaydı bilime gerek kalmazdı. 23’e 12 Kala 12 Soruda Hangi Türkiye?/ İbrahim Ö. Kaboğlu/ İmge Kitabevi/ 496s. Willia re ot ölüm lerini tılaca varsa olaca bu an kıcı D Oruç efeliğ gese Ë H Ç m da yo 1872 Ö dınNa lerle gi 1911’d lenceye serseri lencele Hacı M Kızanla nınmam mesi ve ra da y kimliği Bir kültür etkinliği Karacasu Afrodisyas sanat günleri İkinci Karacasu AfrodisyasSanat Edebiyat Günleri, 1416 Ekim 2010 günleri arasında gerçekleştirilmişti. Bu etkinlikte yer alan yirmi üç katılımcının sunuları Edebiyat Yolculuğunda Bir Merhaba adlı bir yapıtta toplandı. Ë Hasan AKARSU aracasu Belediye Başkanı Mustafa Büyükyapıcı’nın tüm çalışanlarıyla desteklediği etkinliğin büyük ilgi gördüğü anlaşılıyor. A. Ali Küpelioğlu, Ahmet Zeki Muslu ve Tahsin Şimşek öncelikli olarak bu sevinci ve onuru yaşadıklarını belirtiyor. İlçe adını, ünlü antik kent Afrodisyas’ın adını tüm dünyaya duyurmak, kitapla okuru buluşturmak, Nâzım Hikmet’i anmak da var bu sevincin ve onurun içinde. “Kent Kültürü: İnsan ve Yaşam” konusunda Cengiz Bektaş’ın yaptığı konuşma ufkumuzu açıyor. İstanbul’un köyleştiğini, Taksim’e cami yapacak olan “zihniyetin” camiden çok dükkânları düşündüğünü vurgularken 10 bin SAYFA 18 29 EYLÜL 2011 K yıl öncesinde ilk insanların yerleştiği Çayönü’nü, Aşıklıhöyük’ü ve Çatalhöyük’ü tanıtıyor. Kendi kültürümüzü tanımadığımızdan yakınıyor. “Herkes için kent” anlayışıyla ozan ve yüksek mimar olarak çalışırken Avrupa kültürüne niçin karşı çıktığını açıklıyor ve kültürlü kent olma özlemini yansıtıyor: “…Çocuklarımızla, yaşlılarımızla gerçekten sağlıklı ortamlar yaratmayı bilelim, kültürlü kentli olalım” (s. 26). Aynı konuda, Osman Şahin, Coşkun Karabulut, Nursel Duruel ve Hidayet Sayın da yazın açısından kültür ve kent olgusunu anlatıyor. “Türkçenin Zenginlikleri ve Olanakları” konusunda, Feyza Hepçilingirler, halkımızın Türkçeyi geliştirip zenginleştirdiğini, küreselleşmenin ise dilimizi yutmaya çalıştığını vurgularken aydınların dilimize sahip çıkmaları gerektiğinin altını çiziyor. Zehra Ünüvar ve Günay Güner, Türkçenin gücü konusunda ayrıntılı bilgiler veriyor. Tahsin Şimşek, “Karacasulu Sözcüklerle Şiire Merhaba” diyor. Muzaffer İzgü, Burhan Günel yazın dünyalarını yansıtırlarken Burhan Günel ayrıca, “Afrodisyas Kalıtı ve Karacasu”yla ilgili ayrıntılı bilgiler sunuyor. Yaşar Atan’ın “Tanrılar ve İnsanlar” başlıklı ayrıntılı sunusu, A. Ali Küpelioğlu’nun “6 Karya Kalıtı” adlı sunusu fotoğraflarla birlikte ilgi çekiyor. “Edebiyatımızda Değer Aşımı” konusunu Mucize Özünal, Tülay Akkoyun, Halit Payza, İhsan Topçu, Kemal Gündüzalp ve Turhan Günay ayrıntılı olarak anlatıyor. Kuşkusuz her birinin verdiği bilgiler büyük önem taşıyor. İhsan Topçu, “Günümüz Şiirine Eleştirel” bakarken, 1980 sonrası şiirinin yozlaşmayı getirdiğini, şiirin toplumsal olması ve yaşamdan beslenmesi gerektiğini, anlamsız imgelerin ve Osmanlıca sözcük kullanmanın yanlışlığını vurguluyor. Kemal Gündüzalp de “Şiirde Bozunumlar”a değinirken en büyük sorunun anlaşılmazlık olduğunu belirtiyor: “Okurun bir şiiri istediği biçimde algılaması olabilirlik içindedir ama anlaşılmayan bir şiiri anlamlandırma çabası başka bir anlamsızlığa yol açabilir. Bu nedenle şiirin anlaşılamaması bence kendiliğinden bir değer aşınmasıdır” (s.198). Turhan Günay da “Türkiye’de Dergicilik, Kitap Dergiciliği ve Yayıncılığın Sorunları”nı irdelerken 2000’den sonra gazetelerin verdiği kitap eklerinin artışını, yayıncılığımızdaki büyük gelişmeye, yılda dört ile altı bin arasında kitap yayımlanmasına bağlıyor. Yapıtın sonunda, katılımcıların öykülerine ve şiirlerine yer veriliyor. Cengiz Bektaş’ın “Afrodisyas Türküsü” adlı şiiri bir nehir şiir olup nefes kesiyor: “Kentin türküsünü söyle bana/ çeşmelerin/ avlularda suların/ ıslak kokuşlu toprağa/ dikili ağacın// kendini bütünde görmenin/ iç konuşmanın/ ekinle akran olmanın/ insanı yaratmanın/ türküsünü söyle bana” (s. 246247). Yazarların ve ozanların öykülerinde ve şiirlerinde, sunumlarındaki görüşleriyle uyum içinde olduklarını gözlüyoruz ki bu tutarlılığı alkışlamak gerekir diye düşünüyoruz. Bu etkinliği gerçekleştirip sunumları kitaplaştıran düzenleme kurulunu da kutluyoruz. Edebiyatın Yolculuğunda Bir Merhaba (İkinci Karacasu AfrodisyasSanat Edebiyat Günleri/ 1416 Ekim 2010)/ Yayıma Hazırlayan: Tahsin Şimşek, Ahmet Zeki Muslu/ AfrodisyasSanat Yayınları/ 320 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1128 Çakırcalı zilli Karın öldürülü CUMH