Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ş “Ben ki, tek kuruş biriktirmedim şiirden, iir Atlası CEVAT ÇAPAN Vladimir MAYAKOVSKİ/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin ATASOY gıpta edilecek mobilyam hiç olmadı” ovyet edebiyatının devrimci şair ve dramaturgu Vladimir Vladimiroviç Mayakovski, 7 Temmuz 1893 tarihinde Gürcistan’ın Kutais’e bağlı Bagdadıy köyünde dünyaya geldi. Genç şairin Gece başlıklı ilk şiiri fütürist derlemesi Kamu Beğenisine Tokat sayfalarında basıldı (1912). Daha sonra kendi yaşamıyla ilgili Mayakovski’nin Trajedisi adlı oyunu yazarak tiyatroya yöneldi (1913). Vladimir Mayakovski 14 Nisan 1930’da Moskova’da kendi tabancasıyla intihar etti. S KENTİN CEHENNEMİ Kentin cehennemini daha da azıttılar camlardan vızır vızır kor saçan pencereler, kızıl saçlı şeytanlar, otomobilli yarışlar, kulak yırtan kornalar, çığlıklar atan frenler… Kenardaki tabela altında, Kerç balığı satan, gözlüklü dede bitkindi ve bu kez de ağladı, tramvay şavkı yararak karanlığı koşarken bora gibi bilinmezin peşinde. Madenlerin yandığı gökdelen deliklerinin içinde hız trenleri gürlediler art arda ve bir uçak kayboldu derininde göklerin, gözü yaşlı güneşin kanlı yaralarında. Ve birden, fenerleri yorganıyla kapatan bir gece yalpaladı – sarhoş orospu gibi; cadde güneşlerinin arkasında saklanan cılız ve gereksiz ay da tam o zaman belirdi. BİR KÜÇÜK HANIMA YÖNELİK Açıklamalı mıydık acaba sevgimizi? Karar gecesiydi bu gece. Etraf kapkaranlık, Kimler görebilirdi ki bizi? Eğildim ona doğru gerçekten ve ben gerçekten ona doğru eğilmişken dedim ki şefkatli bir veli gibi: “Uçurumu kıyısındayız şehvetin – çekip gidin lütfen, lütfen çekip gidin.” HEİNEVARİ Gözlerinden şimşek saçtı o halin: “Demek – beni başkasıyla aldattın!.. Sen alçak, sen şerefsiz, sen zalim...” Ve gittin, ve gittin, ve gittin kızgın. Beni kitap ehli bilir bilenler, gürlemeyi bırak, güzelim, e mi? Şimşeğinden ölmedimse ben eğer – gürlemen hiç mi hiç ürkütmez beni. EVDE Evinize gidin, ey düşünceler. Ey kalbim, kucaklaş mavi denizle. Bir kişi, sürekli aynıysa eğer – O, daha aptaldır aptaldan bile. En berbatındayım kamaraların – üstümde her gece ayak sesleri. Dans eşliğinde gelen şarkının sesinden kaçıyor düş perileri: “Markita’m, Markita’m, Markita’m benim, niçin sevmiyorsun beni güzelim?” Markita ne diye sevsin ki beni? Bir frank param mı var sanki cebimde. Oysa Markita’ya (züppenin biri) yüz frank basıyor tek bir gecede. Paran yoksa havan da yok demektir – ey aydın, ne sandın, kirlenmeyi sen, sana dikiş makinesi gerekir en parlak ipek gibi şiirler diken. Proletarya komünizme girecek elinde orağı ve çekiciyle. Bense şiirimle uçacağım tek komünizmin sevgi davetlerine. Annemle mi olurum, yoksa yapayalnız, ne önemi var – sözün çeliği paslanmakta, kararmakta sesi bakırın. Ben niye yabancı yağmurların altında paslanıp çürüyeyim sonsuza kadar? Ve işte, fabrikalara giriyorum uyuklayan motorlarımı uyandırmak üzere. Mutluluk üreten bir Sovyet fabrikası gibi hissediyorum kendimi. Kırlardan toplanmış çiçeklerce sunulmak istemiyorum geceleri eğlencelere. İstediğim tek şey üzerinde kafa yorulan ter kokan Gosplan* düzenli bir şekilde görevlendirsin beni. Çağın özel komiseri, inanılmaz titiz, düşüncelerimi benim denetlesin isterim. İsterim ki, yüreğim çalışmaktan yorulsun ve karşılığında umduğu sevgiyi bulsun. Her gün, her mesai sonrasında yönetim dudaklarımı sıkıca mühürlesin isterim. İsterim ki süngüye benzetilsin, benim kalemim. Dökülen pik ve üretilen çelikten söz edilirken Politbüro’da bahsedilsin Stalin’in raporlarında benim şair emeğimden de “Böylece, dolayısıyla yani... Biz düne kadar barınaklardaydık, bugünse – zaferin zirvelerinde. Sovyetler’de şiir anlayışı artık savaş öncesinin çok üzerinde...” HEP BİR AĞIZDAN Uzun Şiire Birinci Giriş Değerli arkadaş torunlarımız! Siz bugünün taşlaşmış çöplüğünü eştikçe karanlık mazimizi bulacaksınız kim bilir, beni de merak edeceksinizdir belki de. Belki de, bin bir soruyla yorup aklını bilim adamlarının en heveslisi evet, diyecektir, yaşamış bir durgunluk düşmanı, hani şair denilen cinsten birisi. Hocam, bisiklet gözlüklerinizi indiriniz! çağımı ve kimliğimi lütfen benden dinleyiniz. Hem bir sıhhiyeci hem de sucuyum ben, devrim tarafından seferber edilen ve şiir adlı kaprisli bir bayanın beylik bahçesinden cepheye gönderilen. Bu parkta, ki gayet şirin, kızlık, yazlık, nakış, ayna – her şey benim marifetim, tek bahçıvan benim hâlâ. Fıskıyeler gibi şiir serperler ve şiir solurlar sanki bütün gün ciğerpare Şahaneler, şahane Ciğerpareler – ah, onlara şaşırmamak ne mümkün! Karantina yok burada israfa – tıngırdıyor sürekli bir mandolin: “Tintiri mintiri, tara tira, ta, tini tini, tin…” Ne yazık ki, bu güllerin koynunda parklarda benim de çok anım kaldı – veremli balgamlar vardı orada orospular, serseriler… sifilis vardı. Ve ben, sırt çevirip zor misyonuma eğleyebilirdim sizi boyuna – daha kârlı ve hoş olurdu hem de. Ama ben kapanıp kendi içime bastım öz şarkımın tam ümüğüne. Dinleyin arkadaş torunlarımız! Konuşan partinin eski cazgırı. Ben şiirselliği hor görmeliyim, dışlayarak lirik tüm çağrıları sağların yanına sağ dönmeliyim. Geleceğin komünizm ufkunda yanınıza ben, ama Yeseninvari marazi şiirlerle gelmeyeceğim. Yüzyılların doruklarını aşarak nice şair ve erklerin başları üzerinden uçarak bulacaktır sizi benim şiirim. biraz tuhaf gelecektir o, biraz değişik. Ama ne lirli Amour Oyunu’nun o bildik oku, ne nümismatın elinde eski bir beşlik, ne de sönen yıldızın ışığı olacak o. Benim şiirim yüzyılların engelini yenerek, ortaya kaba saba çıkacaktır dipdiri, tıpkı köle emeğiyle toprağa döşenerek, ta Roma’dan günümüze ermiş borular gibi. Şiir mezarlığı gibi kitap yığınlarında, rastlarsanız eğer bir gün demirden dizelere, siz derin bir saygıyla dokununuz onlara, eski silahlara dokunmanın doğurduğu korku ile. Ben kulakları sözcüklerle okşamasını hiç sevemem; hele kıvırcık saçlar arkasında gizlenen genç kız kulakları için ağza alınmayacak sözler dizip dökmedim ben. Sayfalarca yayarak tören bölüklerimi gururla geçiyorum şiiristan cephesinden. Kurşun ağırlığında dizelerimin tamamı ve hazırlar hem ölmeye, hem ölümsüz zafere. Destanlarım dikti muazzam namlularını en güzel başlıklı en yüksek hedeflere. Silahların en fazla sevilenleri nara atıp geçmek üzereler saldırıya, Donakaldı nükteci süvari birlikleri elde uyaklarca bilenmiş mızraklarıyla. Tepeden tırnağa silahlı bu güçlü ordu zaferlere koştu hep yirmi beş yıldan beri, en son sayfayı da, anlatmak için onu, size bırakıyorum ey, dünya proleterleri. Muazzam işçi sınıfının bildik düşmanı – benim de azılı düşmanımdır öteden beri. Bu yüzden açtırdı bize kızıl savaş bayrağını o zahmetli, o sefalet günleri. Marks’ın ciltlerini açtık 17 her seferde, evlerimizin camlarını açtığımız gibi, hatta her şeyi okumadan anlıyorduk yine de kiminle dövüşmemiz gerktiğini. Diyalektiği Hegel’den hiç öğrenmedik. O, kurşun yağmuruyla yer aldı şiirimizin özünde, kimi zaman burjuvalar süngümüzden dağıldı, kimi zaman da – biz onların önünde. Zafer, varsın bitkin bir dul kadın gibi yürüsün peşi sıra dâhinin onun cenazesinde – Ölmen gerektiğinde öl, ey şiirim, öl, gerçek bir asker gibi, tıpkı savaşın fırtınasında can veren isimsiz yiğitler gibi! Tüküreceğim ben tüm bronz yığınlarına, tüküreceğim tüm salyalı mermerler üzerine. Zaferle anlaşmaya varacağız akrabalığımız adına ve inanmış olarak ortak bir anıtın gerekliliğine – sosyalizm uğruna düşenler şerefine. Siz, torunlar, hele sözlüğünü karıştırın Yıllar’ın, karşınıza tuhaf sözcükler gibi çıkacak bilin “fuhuş” adı, “verem” adı, “abluka” adı. İnanın ki, sizin dinç ve gürbüz yetişmeniz için şair, pankartların o pürtüklü diliyle veremli balgamları bile yaladı. Zamanın kuyruğuyla ben de kazılardan çıkarılmış kuyruklu ve korkunç bir dinozora benzeyeceğimdir kesin. Ey, dost bildiğim yaşam, acele edelim ki seninle tadını çıkaralım beşyıllıktan arta kalan günlerin. Ben ki tek kuruş biriktirmedim şiirden gıpta edilecek mobilyam hiç olmadı. Ve, içtenlikle diyorum ki, temiz bir gömlekten başka hiçbir şeye gereksinim duymuyorum ben. Geleceğin parlak yıllarında Tse Ka Ka** huzurunda yalancıları düzenbazları tümden ifşa edeceğim bolşevik parti bileti yerine onların başları üzerinde yazdığım yüzlerce şiiri partili kimliğime kanıt göstereceğim. * Gosplan (Rus. kısaltılmış): Devlet planı. ** Tse Ka Ka (Rus. kısaltılmış): Komünizm Merkez Komitesi. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1100 MART 2011 SAYFA 25 Vladimir Mayakovski