25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

¥ yapılan gösterişli bir düğünle evleniyorlar. İkisi de çok farklı karakterlere sahip. Babam da duygu, annemde mantık baskın. Tutkulu olsa da imkânsız aşk oluyor aralarındaki bu nedenle de. Ayrıldıkları zaman da bağlılıkları devam ediyor, mektuplar da öyle evet. O dediğiniz zarafet içinde o dönemler öyle dönemler, hani daha duygusal. Anneme çoğu zaman “Sabah” diyerek mektuplar yazmayı sürdürüyor babam. Büyük aşkının ilk günlerinde, yeni evliyken askere gittiğinde, ayrılmalarına yakın annem İsveç’te yaşadığı bir yıl boyunca bile mektupları hiç aksamıyor. Ve ayrılık... 1959’da ben hastalanınca annem İsveç’ten dönmeye karar verir. Babam da İşveç’e annemi almaya gider. Büyük bir Avrupa turu yaparlar ve 1959 haziranında dönerler. “Ben”, “ikinci ben”, “sen” artık birlikte yaşayamayacaklarını anlamışlardır. 1961’de boşanırlar. Şiirlerini kelime sayısını en aza indirerek yazan babamın, anneme yazdığı son mektubunun son cümlesi de yaşamını en az kelimeyle anlatır: “Bana ‘uzun mu yaşamak istersin, çok mu yaşamak’ diye sorsalar hiç düşünmeden çok yaşamak isterim diye cevap veririm.” Babanızı kaybettiğinizde kaç yaşındaydınız? 34. Babam da 57 yaşındaydı. iki kere falan zerde yapılırdı. Yani evde sistem böyledi, dolmalar, etler, zerdeler, kalabalık sofralar, yaşamlar... Evimiz bir birlik evi, sevgi evi gibiydi. Babam bayılırdı bu ortama. Babanızı epey süre matbaacı bellemişsiniz? (gülüyoruz) Okulda bir gün öğretmen şiir okutuyordu, sıra bana gelince kalktım, iki örgülü başımla selamımı verdim ve babamın bir şiirini okudum. Öğretmen bir dakika kimin bu şiir dedi. Babamın dedim. Baban ne iş yapıyor diye sorunca da matbaacı dedim. Bana göre öyleydi çünkü. Şair olduğunu bilmiyordum, çocuk gözüyle henüz anlamamıştım. Bana göre bir şeyler yazıyor, onları da Cağaloğlu’ndaki mürekkepler, kâğıtlarla karmakarışık matbaasında dizip, basıyordu. 6 yaşlarındaydım... Babamın arkadaşları işte Oktay Akbal, Haldun Taner, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Peyami Safa, Naim Tirali, Gülten Kazganlar geliyor, gidiyor... Kitaplarını getiriyorlar, hediye ediyorlar babama, ben de sanıyorum ki babam bu önemli kişilerle arkadaşlık ederek kendi de önemli olmak istiyor. 1955 yılının MartNisan ayları... İlkokul ikinci sınıftaydım. Babam bir akşam elinde kitaplarıyla eve geldi. İlk kitabı basılmıştı. Kitabını anneme uzattı, bir tane de bana verdi: “Dünya Kaçtı Gözüme”. Kocaman bir dünya, göze nasıl kaçabilir ki diye gülmüştüm hatta. Annem FARKLI BİR BABA! 1950’de mirastan payına düşen parayı, dedeme sağlığında verdiği bir sözü vasi Hem çocuk hem de yetişkin gözüyle yet kabul edip, babama kendi matbaasını Özdemir Asaf’ı anlatır mısınız? kurması için veriyor. Babam bu matbaa Babam bir kere diğer arkadaşlarımın da epey para kaptırıyor kâğıt tüccarlarıbabalarına hiç benzemiyordu. Uzun saçna. ları, gür bıyıkları, siyah beresi, r’leri söy Ve şiir babasının kızına da uğradı! leyemeyişi, şiiri, sıcaklığıyla farklıydı di Uğradı hem de hızlı uğradı! Bir hafğer babalardan. Sonra resmen büyük bir tada tam 80 şiir yazdım. Babamın cepleköşkte büyüdük, şaaşa içinde. Diğer arrinde hep küçük kâğıtlar vardı. Aklına gelenleri onlara yazıyor, eve gelince anneme okuyordu. Ben de dinliyor, ezberliyordum. Uzun yazmıyordu şiirlerini. Yedi sekiz kelimeden oluşan bu cümleler şiir olabiliyorsa ben de babaSeda Arun’un annesi ve babasıymın kelimelerila birlikte tek fotoğrafı (solda). nin yerini de194647 yıllarında Özdemir Asaf ğiştirip yazabiArun (üstte). lir, matbaasında da bastırabilirim diye düşündüm. kadaşlarım kadar paramız olmadığını liBöylece ben de şiir yazmaya başladım. sede falan fark ettim, çünkü köşkte sis“Diyebilirim ki beş /Altı olamaz / Geltem bir şekilde yürüyordu ve ben zengidim, / Kapıyı çaldım. / Açılmadı. / Dönniz sanıyordum. düm. / Sana sesleniyorum, / Susma” giKitapta “Nini” diye bahsettiğim Nibi, babamın kullandığı kelimeleri kullamet hanım büyük dedemiz zamanındaki narak yazdım şiirlerimi. Çocuk heyecaahçının kızı. Kimsesi yok, evlenmemiş, evlerde çalışmış artık çalışamayacak dunıyla babamın kitabımı basmasını, hem ruma gelince valiziyle geldi eve, ona bir de hemen basmasını istedim. Basmadı. oda verildi. 14 tane oda vardı evde. Ama yüreklendirmiş değil mi? Komşumuz Hatçanım teyze oğluyla ko Babam bana hiçbir zaman şiirin nasıl casını kaybetmiş, o zaten her gün bizim yazıldığı hakkında bir şey söylemedi, saevde. Sabah kahvaltısını edip, ilaçlarını dece daha çalışmalısın, konulara odakalıp bize gelirdi, yatmaya ancak evine gilanmalısın dedi. Ama ben çocuk gözüyle derdi. babamın beni resmen kıskandığını düFahire hala vardı o da ileride otururşünmüştüm (gülerek). Babam da şairlerin du, o gelirdi sık sık. Babamın amca tarabüyük çoğunluğu gibi iyi şiir okuyamazfından akrabası Hüseyin amca vardı, kadı. Ama bir şiirimi çok beğenir ve sık sık rısıyla baldızı evde içmesini istemiyorlarokurdu; “Deniz / Bir deniz ki deniz dedı, işte Hüseyin amca işten çıkar, bir künir, / Bir deniz ki deniz denmez, / Püsçük rakısını alır bize gelirdi. Sofraya 12 kürür suları / Ben baktığım zaman.” ? kişi falan otururduk. Bu hep böyleydi. gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Mesela ben şimdi hayatta zerde yeSana MektuplarHalit Özdemir Asaf mem çünkü o zerdeler hep boya. Bizim Arun/ Seda Arun/ Doğan Kitap/ 409 s. bahçeden babateyzem toplardı, haftada CUMHURİYET KİTAP SAYI 1049 SAYFA 19
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear