05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

dı. Çocuklarınıza isteseniz torpil yapabilecek durumdaydınız, meslek hayatlarındaki adımları hızlandırabilirdiniz ama hiç karışmadınız... Kızmışlar size hani hayıflanmışlar… Zafer gazetecilik yüksekokulunu kazandı, birinci sınıfı bitirdi, yaz tatilinde staj yapması lazım. Ankara’da akşamları çıkan küçük bir gazetede iş buluyor. Stajyer olduğu için parasız çalışıyor. Zafer, “Söyle, beni hemen alırlar. Spor muhabiri olayım, muhabir olayım, bir şey olayım” dedi. Söylemedim, çünkü psikolog bir dostum Necip ile konuştuklarım aklımdaydı. Necip, “Sen bu çocukları bu kadar çok sevme” dedi. “Hiç olur mu? İnsan çocuğunu sevmez mi?” dedim. “Sever ama belli etmez” dedi. “Nasıl anladın çok sevdiğimi?” dedim. “Merdiven başına kadar geçirdin. Onların şahsiyetine hakaret ediyorsun. Bırak yollarını kendileri bulsun. Sen iş bulursan, çalıştığı yerde piyon olur. İster ki onu terfi ettiresin, maaşını yükselttiresin. Bırak, o kendisi çarpa çarpa gider” dedi. Ben de yardım etmedim. Biraz küstüler ama.. Hanım da sitem etti (Gülerek). Zafer sonraları Ankara’da Vatan gazetesine başvur ¥ şırdık, anlaşamadığımız da olma Latif Mutlu, 200 yıldan bu yana para piyasalarında meydana gelen dalgalanmaların, tüm önlemlere ve müdahalelere rağmen önlenemediğini belirtiyor. du, stajyer olarak çalıştı, önemli isimler vardı ve güveniyorlardı Zafer’e. Bir gün nöbete bizimki kalıyor. Gazetenin sahibi Numan Esin telefon ediyor ve not al diyor Zafer’e. “Seçim olacak” diyor. “Efendim, öyle bir seçim haberi yok” diyor Zafer. “Sen böyle bir haber yap” diyor. “Ismarlama haber olur mu” diyor Zafer. “Beni tanıdın mı diyor” Esin. “Tanıdım, patronumuz Numan Esin” diyor Zafer. “Peki, madem öyle, ‘Ecevit ile konuştum. Haziranda seçim olacağını söyledi’ diye yaz” diyor. “Ama ben konuşmadım ki” diyor Zafer. Esin de “Peki” deyip kapatıyor telefonu. Uçağa atlıyor, geliyor. “Kim bu Zafer?” diye soruyor, gösteriyorlar. Zafer’le Ankara Palas Oteli’ne gidiyor, üç saat konuşuyorlar. Döndüklerinde “Bu çocuğa maaş bağlayın, Meclis muhabiri olacak” emrini veriyor. Meclis muhabirliği Zafer Mutlu’yu değiştirdi diyorsunuz… Değiştirdi ve daha da geliştirdi. Meclis muhabirliğinin ikinci yılında, bir gün telefon geldi, “Zafer Mutlu evde mi?” dedi karşıdaki. “Yok” dedim. “Benim aradığımı söyleyiniz, Necmettin Erbakan” dedi. Şaşırdım. Zafer sık sık Erbakan ile Ecevit ile siyasi gezilere gidiyordu. Evde de artık siyaset ondan sorulur olmuştu. O gün parlamentoya gitmeseydi bugünkü Zafer olmazdı. Eğitimde 45 yılı geride bıraktınız… 65’te başlıyor özel okul olayı ve 1996’da Bilgi Üniversitesinin kurucularındansınız. Tekrar sormayacağım o süreci kitapta ayrıntılarıyla var... Ama özellikle hukuk ihlallerinin adeta normalleştirilmeye çalışıldığına tanık olduğumuz bugünlerde hukuk eğitimine ilişkin görüşlerinizi mutlaka sormalı... Çok önemli tabii. Hukuk eğitimi sistemi değişmelidir. ABD’de olduğu gibi yedi yıl olmalı; ilk üç yıl genel kültür, Psikoloji, Sosyoloji, İngilizce ve Bilgi yönetimi dersleri görülmeli. Mesleki eğitimin ilk iki yılı genel hukuk dersleri, son iki yılı da uzmanlık kollarına ayrılarak verilmeli. Bu dönemde, İngilizce ve Bilgi yönetimi, azalarak devam etmeli, pratik ve mesleki staj artarak devam etmeli. Hukuk eğitiminin özerk bir üniversitede verilmekte olduğunu dikkate alırsak, daha etkili olacağı, program ve içeriklerin Akademik kurullarca özgürce saptanacağı açıktır. Hukuk fakültelerimizin hem eğitim ve hem de öğretim amacı olmalı. Yetiştireceği hukukun üstünlüğünü temsil edecek olan, nitelikli, aydın, bilgili, hoşgörülü, erdemli, çağdaş yargıç, savcı, avukat, yönetici ve yasama meclislerinde görev almak isteyen genç kadrolar çoğaldıkça ülke genelinde erinç ve gönencin yaygınlaşacağı ve uluslararası kalkınma yarışındaki açığımızın kapanmaya başlayacağına inanmaktayız. Son soruda Adana’ya zamanda bir yolculuk yapalım. “Yaşar Kemal, İlhan Selçuk ve hoş geldin dayağı!” olayını anlatır mısınız? Adana Tepebağ Ortaokulu’nda yaşadığımız bir olaydır. Yeni gelen herkese bir hoş geldin dayağı atılırmış. İlk gün, bir çocuk geldi yanıma bacıma laf atıyormuşsun diyerek itti, yok öyle bir şey dememe kalmadan başladılar vurmaya. Okulda “17 Kemal” denilen Yaşar Kemal kurtardı, onun görünce kaçtılar. İlhan’ı da ertesi gün dövdüler. Sırada yan yanayız, bir baktım İlhan huylanıyor, meğer arka sıradakiler ensesine bir şey sürüyorlarmış. Teneffüste ortalık karıştı, kavga çıktı. İlhan’a saldırdılar, İlhan dayak yedi. Yardım etmek için biz de karıştık kavgaya ve yendik. Sonradan herkes arkadaş oldu. Bir anı da, Fransızca hocamız Karlof bana “Nasılsın, ne yapıyorsun?” anlamına gelen “Que faitesvous Latif” lakabını takmıştı. İlhan o günden sonra ne zaman görüşsek bana “Que faitesvous Latif” der. Hâlâ beni birine tanıtırken “Zafer’in babası” der. Hatta bir zamanda şöyle demişti; “Yahu Latif, kurtulamadık! Beni tanıtırken ‘Turhan’ın kardeşi’, sana ‘Zafer’in babası’ diyorlar.” ? Uygarlığın Peşinde Latif Mutlu Kitabı/ Beyhan Sunal/ Türkiye İş Bankası Yayınları/ 432 s. SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1049
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear