22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ö 3 MART ÇARŞAMBA len kişilerin ardından, o kişi Müslüman ise “Allah rahmet eylesin”; Müslüman değilse “Toprağı bol olsun” denir. Bildiğim kadarıyla ikinci söz, herhangi bir art niyet içermez; ölenin dinini vurgulamak için söylenir. Nurullah Can, üstelik epeyce bilgili, kültürlü kişilerin bile artık buna dikkat etmediğinden, ölen Müslümanlar için “Toprağı bol olsun.” dediğinden, Müslüman olmayanlar için de rahmet okuduğundan yakınmış. Böyle bir ayrım gözetmeye gerek görülmediğindendir, diyeceğim; ama daha çok, bilenlerin azalmasındanmış gibi görünüyor. “İsviçre’de cami minaresine yasak geldi.” diye yazan gazeteler oldu. Yine Nurullah Can’ın uyardığı gibi, minare yalnızca camide olduğuna göre, “cami minaresi” denmesine gerek yok; “minare” demek yeter. “‘Bir gemi güvertesinde’ denmesi gerekir mi?” diye sormuş Nurullah Can. “Güverte sadece deniz taşıtlarında olduğuna göre böyle bir deyiş doğru mu? Böyle ifadelere dilbilgisinde bir tanım getirilmiş midir? Kamuoyunu aydınlatırsanız sevinirim.” demiş. “Duruluk” adını verdiğimiz anlatım özelliği, Türkçede gereksiz sözcük kullanmayı anlatım kusuru saymamızı gerektirir. Bir anlatım gereksiz sözcüklerden arındırılmadıkça “duru” bir anlatım olmaz. canlı çizilmiş; hatta kimi mekânların daha sonra geçirdiği değişiklikler de eklenmiş kitaba. Banoğlu, varsa hatalarını da bildirmemi isteyen bir yüce gönüllülük gösterdiği için dikkatle okudum romanı. 1895 yılındaki Almanya anlatılırken “Doğu Almanya”dan (s. 30) söz edilmesi ya da aile Türkiye’ye henüz gelmemiş; yani Türkiye’yi bilmiyorken Patagonya’nın yüzölçümünün “neredeyse Türkiye kadar geniş” (s. 43) olduğunun söylenmesi gibi birkaç maddi hata dışında bir şey bulamadım. İstiklal Caddesi’nin pek bilmediğimiz o yıllarını, yabancı bir ailenin yaşam serüveniyle ve özellikle Inge Nunmacher ile birlikte yaşamak zevkli bir okuma oldu. endi dilimizin kurallarını geçerli kılmalıyız, dediğimde K tepki gösterenler hep oluyor. Mademki “Türkçeleşmiş”leri Türkçe sayıyoruz, “hukukun, evrakın” yerine niye “hukuğun, evrağın” diyemeyelim, anlamındaki soruma Hasan Ali Koyuncu’dan tepki geldi. “Tren, spor, kral, plan gibi sözcüklerin de Türkçeleşmiş Türkçe olduğunu söyleyip “tiren, sıpor, kıral” yazılışlarını kastederek “Bunların ‘ı’sı için ne diyeceksiniz?” diye soruyor. Bu sözcükler dilimize girdiğinde nasıl yazılmaları gerektiği konusunda hemen karar verilemedi. Eski gazeteler tarandığında “tiren, sıpor, ispor” gibi yazımlar görülebilir. Eski apartmanların kapısında hâlâ “apartıman” diye yazar. Yazım, bir “kabul edişler” bütünüdür. Eğer o zamanlar “tiren, sıpor, kıral” yazımları benimsenseydi bugün böyle yazıyor olurduk. Bugün böyle yazarsak elbette yazım yanlışı yapmış oluruz; ama ben keşke o zaman böylesi doğru kabul edilseydi demekte de bir sakınca görmem doğrusu. Ali Uysal’ın sorusunu da aynı kapsamda ele almak gerek: “Dil yanlışları, oldubitti, beni tedirgin eder. Özellikle iki kez çoğul kullanılan sözcükler ve kavramlar. Örneğin Arapça çoğul yapıdaki sözcüklere bir de Türkçe kurala göre çoğul eki eklemek ne büyük bir yanlışlık! ‘Evrak, evraklar... ulema, ulemalar...’ Örnekler uzar gider. Dilimin döndüğü kadar bunları anlatıyorum; ama benim anlattıklarım masalarda ya da salonlarda kalıyor. Sizi çok geniş bir etki alanınız var. Bu konuya değinebilir misiniz?” Değineyim; ama değinim Ali Uysal’ı pek hoşnut etmeyecek; çünkü bunlar da “Türkçeleşmiş Türkçe” kapsamında düşünülecek sözcükler... “Âlim”, kullanımda olan bir sözcük; bunun çoğulunun “ulema” olduğunu birçok kişi biliyordur. Peki ya “evrak” sözcüğünün, “varak”ın çoğulu olduğunu kaç kişi biliyor? Bilmeyenlere, Arapça çoğullaştırma yol 9 MART SALI 4 MART PERŞEMBE eniz Banoğlu, Cumhuriyet okurlarıD nın gayet iyi bildiği bir ad. İlk romanı “Bir Şnitzel Lütfen”de (Turkuvaz Ki tap), Almanya’dan ayrılıp Fransa’ya, oradan Rusya’ya, sonra da Arjantin ve Meksika’ya giden ve ardından İstanbul’a gelip yerleşen Nunmacher ailesinin iç içe geçmiş yaşam yolculukları var. Nunmacher ailesiyle birlikte onların gittikleri her yer; en çok da 1930’lu yıllardan başlayarak İstanbul anlatılmış. Banoğlu, Alman filolojisi mezunu, Stefan Zweig’ın kitapları başta olmak üzere Almancadan birçok çeviri yapmış. Dolayısıyla Alman kültürünü iyi biliyor. Kitabın sonuna eklenen kaynakçadan da anlıyoruz, kendi bildiğiyle yetinmemiş, araştırmalar yapmış. Alman aileyle birlikte savaşın insanların kaderini nasıl belirlediği gösterilirken arka planda İstanbul, özellikle “Caddei Kebir” ve “Grande Rue de Pera” adlarını da taşıyan bugünkü İstiklal Caddesi’nin Birinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki yılları çok larını anlatmadan bunu nasıl öğretebiliriz? Türkçede bütün sözcükleri yalnızca “lar, ler” ekiyle çoğul yapma kolaylığı varken Arapça dilbilgisi mi öğretmeliyiz yeniden? “Evraklar, ulemalar” diyene kızıyorsak “evlatlarım” diyene de mi kızacağız? “Evlat” da “velet” sözcüğünün çoğulu. Bu tepkileri anlıyorum. İnsan, kendi doğru bildiğinin başkaları tarafından doğru sayılmamasını kolayca benimseyemiyor. Ancak, Arapçadan alınan sözcüklerin Arapçanın kurallarına göre kullanılması gerektiğinde ısrar etmenin pek yararı yok. Her dil, alıntı sözcüklere kendi damgasını vurur. Kimilerine daha çabuk, kimilerine daha geç. Aslında benim söyleyeceğimi, “Bu yanlışı düzeltmenin biricik yolu bu sözcüklerin Türkçelerini kullanmaktır.” diyerek Ali Uysal da söylemiş. Elbette doğrusu bu. Yoksa Arapça sözcüğü Arapçanın, Farsça sözcüğü Farsçanın, Fransızcayı Fransızcanın, İngilizceyi İngilizcenin, İtalyancayı İtalyancanın, Yunancayı Yunancanın, Ermeniceyi Ermenicenin kurallarına göre kullanmaya kalktığımızda başımıza nasıl bir bela alacağımızın farkında mıyız? Hüseyin Atabaş’ın mektubuna yer vermenin de tam sırası. Diyeceklerimi benden çok daha iyi özetlemiş Atabaş: “Şu eski dil, yeni dil ya da Osmanlıca, özleşme Türkçesi tartışmasının hâlâ sürüp gidiyor olmasına hayret ediyorum doğrusu. Artık herkesin biliyor olması gerekir ki, dil yaşayan bir varlıktır; kimi dil ve yazım kuralları ile sözcükler doğar, yaşar ve ölür. Bu değişmeler öyle durup dururken, birilerinin paşa gönlüne göre de olmaz; biliyorsunuz. Bu yenilenmeler dünyanın bilimsel ve sanatsal olarak değişmesine, gelişmesine, yani duyulan gerekliliğe göre olur. İnsanoğlu dil ile (anadili ile) düşünüp yaratıyor olması nedeniyle de buna gerek duyar.” “Cumhuriyet devriminin oluşturduğu dil (lisan) ile ona yüklenen görevler ve sorunlar iç içe geçmiştir. O sorunların Cumhuriyet yönetimine özgü bir dille çözülmesi bilimselliğin gereğidir. Yani Osmanlının ‘kul’ mantığı içinde oluşan ya da oluşturulan Osmanlıca ile Cumhuriyet yönetim dizgesi sürdürülemez, başarıya ulaştırılamazdı. Yani Mustafa Kemal ve öteki Cumhuriyet kadrolarının ortaya koyduğu dil devrimi biçimsel bir oluşum değil, bir gereksinimin sonucudur.”? www.feyzahepcilingirler.com / feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi, Türk Dili Bölümü Çukursaray Binası Kat: 2, Barbaros Bulvarı34349 Yıldız/İst. B U L M A C A Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını; bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru bir kitap dizisinin adını ve yayınevinin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse aynı diziden çıkan Kilitli Defter adlı şiir kitabından bir alıntı ve şairin adı ortaya çıkacaktır. 1 E 2 I 3 B 4 G 5 D 6 B 7 J 8 J 9 B 10 G 11 L 12 K 13 M 14 A 15 H 16 G 17 I 18 F 19 I 20 F 21 F Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU 65 35 15 38 67 51 I. Alakalı, alakadar. 22 C 23 C 24 I 25 C 26 G 27 K 28 G 29 E 30 A 31 D 32 K 84 24 76 19 17 2 33 C 34 C 35 H 36 A w 37 C 38 H 39 G 40 E 41 K 42 L J. “Bekle Dedim...” (Ümit Kıvanç’ın bir romanı). 61 79 63 48 7 8 64 43 D 44 G 45 A 46 G 47 G 48 J 49 C 50 G 51 H 52 F 53 M 54 E 55 K 56 G 57 G 58 G 59 B 60 A 61 J 62 A 63 J K. “Onlar kahve, süt, hatta kışın salep içmeyi, zeytin, peynir, ... ve ekmek yemeyi tercih ederler.” (A.Ş. Hisar). Tanımlar ve sözcükleriniz: A. Türk mimarisinde odanın karşı ön cephesinde yer alan üç yanı pencereli çıkma, cumba. 12 55 32 27 41 64 J 65 H 66 L 67 H 68 E 69 D 70 A 71 B 72 F 73 D L. “Ölüm ... bahar ülkesidir bir rinde.” (yalnız ünlü§ harflerini yazacaksınız). 74 G 75 C 76 I 77 F 78 A 79 J 80 M 81 M 82 C 83 M 84 I 42 11 66 nünden, / teper ha babam teper / paralanmaz / teper taşlı yolları. / Bir vapur geçer Boğaz’a doğru / uy Karadeniz’in gümüş telleri, / bir vapur geçer Boğaz’a doğru, / Nâzım usulcacık okşar vapuru / yanar elleri” diyen şair. 36 62 45 78 30 60 70 14 M. Yalıyar. B. “İblise Göre...” (Enis Batur’un bir şiir kitabı). 43 5 73 31 69 53 13 83 81 80 59 71 6 9 3 E. Belirli miktarın ya da büyüklüğün iki katı. 1047. sayının çözümü: A. YEĞİN, B. C. “Kara gözlüm efkârlanma gül gayri /... öter ötmez ordayım.” (B.S. Erdoğan). 29 40 1 54 68 F. Ezginin Günlüğü’nün bir albümü. 47 46 28 44 26 56 16 58 50 57 10 4 74 39 23 22 33 34 49 37 82 25 75 21 18 52 77 20 72 OPUS, C. MAĞDEN, D. YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT, E. AĞDALI, F. YUTUŞ, G. IMMANUEL KANT, H. ND, I. LAT, J. ABDİ, K. ROSTAND, L. IŞILTI. D. “Halit ...” (sinema yönetmeni). G. “Yürek değil de, çarıkmış bu, manda gö H. Biraz dolu. ŞİİR: “güneşin doğduğu yerde/ battığı yer arasında/ göğün altında/ toprağın üstündeyim/ şimdilik! Ayten Mutlu” SAYFA 31 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1048 Hüseyin Atabaş T ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear