22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

China Miéville’den ‘Kral Fare’ Geleceğe umut taşıyan bir ütopya İngiliz bilim kurgu fantastik edebiyatının yükselen genç sesi China Miéville’nin kaleme aldığı Kral Fare’de “insan unsuru” sadece gerekli olduğu yerde, yani okurun tümden yabancılaşmaması için var ve insan bir bakıma bu romanın fonunu oluşturuyor. Esas hayat kentin diplerinde, varoşlarında ve çöplüklerinde. Ama şu bir gerçek ki esas anlatılan günümüz insanının hikâyesi. Bununla yazar hem kapitalist metropollerin varoşlarına hem de ezilen dünyanın sefil hayatına dikkat çekmeye çalışıyor. Ë Sadık USTA antastik edebiyata aşina olanlar, Kral Fare kitabını mutlaka okumuştur; fantastik edebiyatı esas olarak bilmeyen benim gibi biri içinse bu kitap güzel bir sürpriz oldu. Sadece kitabın konusu değil, yazarı da ilginç, hatta dili de. Bildiğim kadarıyla genç yazar China Miéville, Kral Fare ile ün kazanmış. Bununla kalmamış, sonra yazdıklarıyla da birçok ödül toplamış. Bazı eleştirmenler onu olağanüstü bir yetenek olarak görüyor; hatta kimine göre o, yüz metreyi 3.5 saniyede koşan bir olimpiyat koşucusu. Miéville’nin yıldızı ardı ardına yayımladığı kitaplarla bir anda parlamış. yaşamının tehlikede olduğunu ve eğer yaşamak istiyorsa kendisini takip etmesini öğütler. Gittikleri yerse farelere layık bir mekândır, şehrin yeraltı, Londra’nın kanalizasyon sistemidir. Kral Fare Saul’e herkese tuhaf gelecek bir hikâye anlatır. Aslında onun annesi bir faredir ve babasına deliler gibi âşık olması nedeniyle yeraltına ebediyen sırtını dönmüştür. Nitekim hamile kalır ve Saul’ün doğumu sırasında da hayatını kaybeder. Çünkü onun bedeni bir insan doğurmaya uygun değildir. Bütün bu olan biteninse bir başka geçmişi vardır ki esas hikâye de orada başlar. YARI İNSAN YARI FARE Her çocuğun bildiği bir masal vardır: “Fareli Köyün Kavalcısı.” Kral Fare’ye göre bu bir masal değil, fakat her şeyiyle yaşanmış bir gerçektir. Kavalcı, masalda anlatıldığı gibi Hameln’deki köyü istila eden fareleri, kavalına üflediği ezgisiyle büyülemiş ve sonra da onları en yakındaki dereye götürerek boğmuştur. Fareler açısından bu bir soykırımdır ve katliamdan sadece direnci ve iradesi sayesinde Kral Fare kurtulmuştur. İşte tam yedi yüz yıldır, o gün bu gündür Kral Fare ile Kavalcı arasında ölümüne bir savaş yaşanır. Kavalcının ezgilerine hiçbir canlı varlık dayanamaz. O, canlılara her istediğini yaptıracak sihirli bir kavala sahiptir. Ancak Kavalcı ezgisiyle ya sadece insanları ya da hayvanları etkileyebilir. Onun ezgileri Saul’ü etkileyemeyecektir, çünkü o annesinin kanını taşımaktan dolayı hem insan hem de yarı faredir. Bu nedenle de Kavalcı ortadan kaldırmak için onun peşindedir. Saul önce inanmaz bu hikâyeye, çünkü bunlar ancak filmlerde olabilen şeylerdir. Ancak Kral Fare’yle çöplükten beslendiği halde kusamadığını fark edince şaşırır. Çünkü fareler kusmayı bilmez. Birden kendisinin de hiç kusmadığını hatırlar. Ardından bedenindeki değişikliğin ayırdına varınca o da garip bir durumla karşı karşıya olduğunu anlar. Romandaki olaylar fantastik ama bir o kadar da gerçektir, çünkü aslında metropollerin dibine itilmiş yaratıkların hayat hikâyesi anlatılır. Yazar bizi olayların geçtiği yeraltına götürür, kanalizasyon künklerine sokar, çöplükleri dolaştırır. Miéville eserinde akıcı bir dil kullanır; tasvir yeteneğini konuşturur. Satırları okurken adeta bir imgeler sağanağına maruz kalırız; güçlü tasvirler okurun bir fare kadar yoğun koku almasını, bir örümcek kadar keskin görmesini, bir kuş gibi yüksekten bakmasını sağlamaktadır. Çoğu zaman okumuyor da olayları izliyormuşuz gibi bir hisse kapılırız. Genelde edebiyatla siyaset ve ideoloji, kopmaz bir şekilde iç içedir. Ancak ideolojik duruşu bu kadar yoğun ancak bu kadar ustaca kullanan yazara da çok sık rastlanmaz. Miéville bunu çok ustaca yapıyor. Örneğin neden bir başka hayvan türünü değil de davranış tarzıyla insanlarla özdeşleşen fareleri seçer veya neden Lenin’in Ne Yapmalı? kitabı öykünün başında öylesine ortaya atılır? Neden uçsuz bucaksız kentlerin karanlık mekânlarında bir fare sürüsü gibi eğlenen gençler seçilir veya kara giysileriyle jungle ve tekno müziğin büyüsüne kapılan küçük burjuvanın nihilizmi öne çıkarılır? Romanın dili de kendine özgüdür. 17. yüzyılda İngiltere’de kullanılan lumpen dil tercih edilmiştir, çünkü artık dillerin saflığı da yerlerde kirlenir. Kral Fare’de “insan unsuru” romanda sadece gerekli olduğu yerde, yani okurun tümden yabancılaşmaması için vardır. İnsan, romanın bir bakıma fonunu oluşturur. Esas hayat kentin diplerinde, varoşlarında ve çöplüklerinde sürer. Ama şu bir gerçek ki esas anlatılan günümüz insanının hikâyesi. Bununla yazar hem kapitalist metropollerin varoşlarına hem de ezilen dünyanın sefil hayatına dikkat çeker. YENİ BİR TÜR 700 yıllık sınıf mücadelesinin son muharebeleri Londra’nın kanalizasyon künklerinde sürer. Yeni bir uygarlık kanalizasyon künklerinde doğarken, kapitalizmin insan ilişkisi insanın hem birbirine hem de kendisine yabancılaştığı korkunç durum temellerinden sarsılmaktadır. “Geri” olan fareinsan, “ileri” olan Kavalcıyı feci bir şekilde hezimete uğratır. Benliğindeki “yeni”yi “geri”yle sentezleyen Saul, daha üstün bir yeniyi yaratacak sihirli bir güce de kavuşur. Kitabın ilk sayfalarında ortaya atılan Ne Yapmalı? kitabın sonunda anlam kazanır. Saul, Kavalcıyı Lenin’in ve Gramsci’nin ezilen insan için vazgeçilmez olan yeni örgütlenme modeliyle yenilgiye uğratır. Saul “insan” artı “fare” değildir. O bir sentezdir ve yeni bir türdür. Klasik düşman ancak geri olanlaileri olanın mükemmel birlikteliğiyle alt edilir! Lenin’in ve Gramsci’nin öncükitle diyalektiği, emekçiyle birleşen yeni aydın tipi, örgütlenme modeli, sıradan olanın, altta kalanın, ezilenin ve horlananın aydınlanmasını ve özgürleşmesini sağlayan devrim modeli, Saul’un zekâsı ve yetenekleri sayesinde fareler diyarında hayat bulur. Savaşın sonunda Saul fareleri, sadece Kavalcı’nın tahakkümünden değil aynı zamanda Kral Fare’nin zorbalığından da sıyırır. Emekçi fareler kurtuluşlarıyla, bir bakıma bütün canlı türlerini de kurtarır. Bu açıdan bakıldığında “Kral Fare”, geleceğe umutla bakan bir ütopya türü de sayılabilir. ? Kral Fare/ China Miéville/ Çeviren: Güler Siper/ Yordam Kitap/ 320 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1047 F “TUHAF KURGU” China Miéville’nin, yazdığı fantastik türe “tuhaf kurgu” dediğini kitaptan öğreniyoruz. Bu türün, diğer fantastik edebiyattan farkıysa esas olarak ideolojik. Biraz araştırma yapınca görüyoruz ki Miéville ve benzerlerinin amacı fantastik edebiyatı, gerici ve ticari kıskaçtan kurtarmak. Türün adına “tuhaf” demekte de haklılar. Çünkü Kral Fare de tuhaf. Fare türünün büyük devrimi sıradan bir cinayetle başlıyor: Londra’da gece yarısı. Saul adında sıradan bir gencin babası dairelerinin penceresinden atılarak öldürülür. Daha ne olup bittiği anlaşılamadan oğul Saul, polisler tarafından katil zanlısı olarak gözaltına alınır. Ergenlik çağını henüz atlatmakta olan delikanlı, hücrede hem olup biteni anlamaya çalışır hem de o güne kadar pek de iyi anlaşamadığı babası hakkında düşünmeye başlar. Saul’ün bir işçi emeklisi olan babası, ona bir doğum gününde sıradan bir durummuş gibi Lenin’in Ne Yapmalı? kitabını hediye etmiş. Delikanlı bu durumu tuhaf bulmakla birlikte gene de kitabı okumuş ve sevgiyle rafa yerleştirmiş. Karanlık hücrede korku ve endişe içinde bunları düşünürken birden Saul’ün yanı başında, karanlıklar içinde garip bir tip belirir. Gölge gibi her yere süzülen bu yaratık, Saul’ü hiç de dikkat çekmeden karakolun nezarethanesinden kurtarır. Bu arada ikisi de kapı ve duvar aralarından süzülür, çıplak duvarlara ve bacalara tırmanır. Kendisinin Saul’ün dayısı olduğunu iddia eden bu yaratık, aslında bir faredir; hem de kralı. Babasının bir cinayete kurban gittiğini söyleyen Kral Fare, aslında Saul’ün SAYFA 14 Miéville ve benzerlerinin amacı fantastik edebiyatı, gerici ve ticari kıskaçtan kurtarmak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear