Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Fatma Belgin’den ‘İğne’ ‘İnsansınız ve mutlu olmak hakkınız’ Sıkı bir kent romanı, sarmalı. Sevilme, değer verilme ihtiyacı, hayatın rutininde yalnızlaşan bireyin halleri. Kimi eli kolu kalkmayan, yemeyen, içmeyen, giyinmek istemeyen, konuşmaya mecali kalmamış, düşünmekten bıkmış, bunalmış, ivmesi düşmüş bir ruhun sureti. Bir ‘Leyla’ hali. Kimi kısıtlı da olsa kahkahası cebinde, yaşama ha asıldı ha asılacak, şeytanın bacağını kırdı kıracak bir kadınbirey hali. Sevmeye ve sevilmeye duyulan ihtiyaç. Cinsellik mi, daha sonra. Bay Doğru’ya gelince; sipariş bir “doğru”, risksiz, nötr, ne hayal edersen o. Sonra ‘Doğru’lara elveda. Aslında devamı gelmeli romanın, hikâye bitmiyor, Leyla bitmiyor çünkü. Fatma Belgin’le dürüst ama acıtmayan romanı İğne‘yi konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR şkın kefareti yalnızlıktı. Şimdi bu kadın kaybolmuş, duygularına epey süre teslim olmuş, ki bu duygular bir şeytantırnağı gibi fasılalarla dürtmekte etini, canını... Ama bir azim meselesidir ya yaşamak, düşe kalka yaşar ya insan yine de. Öyle. Yitirdiği enerjisini etrafındakilerde arayan, şarj olan, üç beş sevdiğine sarılan da sarılan. Ne olursa olsun bu kadın yine de yaşayacak, bir yolunu bulacak. Yatağından umutla kalktığı günleri de olacak, ıslığını çalarak kahvesini yapmaya koyuluşu da, katıla katıla güleceği günleri de... Kimin hayatı kusursuz ki sorusunu sorduran bir roman her şeyden önce bence İğne... Elbette öyle, kimin hayatı kusursuz ki! “Bu dünya döne döne büyüttü beni. Döne döne sevdim. Döne döne kaybettim.” Böyle başlıyor ya kitap da zaten. İğne kusurlar üzerine kurulu bir roman. Karakterlerin hemen hepsi kusurlu! Ana karakterimiz Leyla iki büyük yıkım yaşıyor, önce sevdiği adam pat diye hayatından çıkıyor, sonra annebabasını kaybediyor. Üstelik tam da insanın kendini nasıl çözümleyeceğini netleştirdiği 30’lu yaşlarında. Kendine dair sorgulamaları işte bu noktada, yıkımlar üzerinden şekil değiştiriyor. Bunun neticesinde bile isteye yalnızlıSAYFA 10 ğı tercih ediyor. Her seçiş bir vazgeçiştir, Leyla da kendisine verebileceği en iyi cezanın yalnızlık olduğunu düşünüyor. Üç yıl süren bu cezadan affa uğraması gerektiğine de yine Leyla karar veriyor. Kusurları olması insani değil mi? İğne’de kusurunu bilen ve gören belki de sadece Bay Doğru ve ilginçtir o da insan değil, içi boş şişme bir erkek! Ama lütfen söyleyin; mükemmellik nedir ki? Kişiye göre eğilip bükülen bir tanımlama değil midir? Şimdi desem ki; “Ben mükemmel bir kitap yazdım, bunu okumazsanız çok şey kaçırırsınız!” Olur mu hiç öyle kelam! Ben ancak şunu söyleyebilirim: “Ben okunabilir bir roman yazdım; sıkılmayacağınız, iyi zaman geçireceğiniz, keyif alacağınız ve arkasından kötü konuşmayacağınız bir roman. Okuma eylemini seviyorsanız, hiç durmayın!” “AMACIM OKURUN ‘NEDEN’LERİ GÖRMESİYDİ” Kırık bir kalbin, yüzleşileduran bastırılmış hayalkırıklıklarının hikâyesi. Doğası gereği klasik öğeleri içerse de şablon aşk kırıklığı, şablon arayışlar değil İğne. Doğrusunu söylemek gerekirse İğne’yi bir düzlem üzerine oturtmayı sevmiyorum. Bu bir insan hikâyesi ve içinde pek çok unsuru barındırıyor. Sadece bir yalnızlık hikâyesi değil, sadece bir arayış hikâyesi de değil. Okuyanın içinde hangi duyguları barındırıyorsa, doğrusu odur belki de. Kitabın başından sonuna kadar bir kere bile “doğru budur” demedim ama “bu yanlış” da demedim. Okuyanın sorgulamasını ve mümkünse kendi kararını vermesini, son derece özgür hissetmesini istedim. İstediği gibi hayal edebilir, hissedebilir, istediği gibi sonuca varabilir. En neti; okuru şablona sokmayan bir roman bu. Hem, yeterince şablonlar yok mu hayatımızda? Asıl amacım; okurun “neden’leri görmesiydi; Leyla’nın neden şişme bir erkeği “doğrusu” yaptığını anlamasıydı örneğin ya da o kadınları iki parçaya ayıran katilin neden katil olduğunu. Gerisi de beni ilgilendirmiyor! Ben insanların hikayelerini dinlemeyi severim, neyi neden yaptıklarını anlamaya çalışırım. Bu romanda da bir insanın hikayesini ve nedenlerini anlatıyorum. Ölüm, intihar, yalnızlık, paylaş A mak yazdı kâğıda Leyla, ki, “paylaşmak”ı sildi sonra... Aslında sadece paylaşmak kelimesini değil, Leyla önceki üç kelimeyi de sildi sırayla. Leyla’nın duygu karmaşasıydı bunu ona yaptıran. Ölümü istiyor, ölme tercihini yerine getirebilmesi için tek yol intihar etmesi. Bunu ona yaptıran neden ise içinde bulunduğu derin sızısı, yalnızlığı... Ama paylaşabilseydi, o zaman yalnızlık kendi kendini yok etmiş olurdu. Demek ki paylaşıma geçmesi gerekiyordu. Gecenin bir yarısı, evde tek başına oturan yapayalnız bir insan en kolay nasıl paylaşıma geçebilir; teknolojinin nimetlerinden yararlanıp bilgisayar aracılığıyla internet iletişimi sayesinde elbette... Hikâyenin devamını getiren kelime “paylaşmak...” Silmesinin nedeni de, o duyguyu bitirip harekete geçmeye kendisini ikna etmek, o kadar! Ne kadar cinsiyetçi bir roman İğne? Hani ne kadar yalnızlaşan ve nihayetinde öyle ya da böyle şeytanın bacağını kıran, kırmaya azmeden bir bireykadın, kadınbirey halleri demeli? Benim romanımın, İğne’nin cinsiyeti yok! Âşık olan, aşkını kaybeden ve aşkı arayan kadın, erkek, gay ya da lezbiyen fark etmez, birbirine benzer duygu yoğunlukları ve sorgulamaları yaşar diye düşünüyorum. Hatta bir gay arkadaşım “Leyla’nın yalnızlığını, hislerini çok iyi anladım. Ölüm ya da intihar kelimelerini bir gay aklından geçirir, biliyor musun?” demişti. Romanı yazarken önem verdiğim objektif yaklaşmaktı. Elbette kahramanım kadın olduğu için ağırlık o tarafa kaymış olabilir ama bu, romanın cin¥ siyetini belirleyecek ölçüde asla CUMHURİYET KİTAP SAYI 1047