Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Faruk Duman’dan düşsel bir yolculuk İncir Tarihi Faruk Duman, İncir Tarihi adlı romanıyla büyülü bir dünyanın kapısını açmayı hedefliyor. Duman, bu yolculuk sırasında kışkırtıcı bir yolculuğu kotarmaya çabalarken, okuru da bu seyahate davet ediyor. Ë Saba KIRER utînâme’den alınan “Başsız kuşlar Hazreti İbrahim’in yanına geldiler dağınık parçaları birleşip taze hayat buldular” cümlesinin oluşturduğu epigrafla açılan İncir Tarihi, Duman’ın esin kaynaklarına dair bize ipucu veriyor. Ancak bu, yazarın ondan çok başka bir yere romanı oturttuğunu da gösterir. İncir Tarihi, alt sınıftan gelen bir genç adamın, Ümmik adlı cücesi ve Tas adıyla karşımıza çıkan bir sincap cinsinin hikâyesi; 16. yüzyıl Avrupa’sında ortaya çıkan pikaresk romanlara özgü atmosferle ilerleyen bir macera romanı. Kitabın birinci bölümünü oluşturan “Bahaneler”, okuru çıkaracağı düşler dünyasına bir önsel hazırlıktır da. “Öyleyse diyelim ki, madem ki bahaneler üzerine küçük de olsa bir cüz ayırdık… Kaza eseri de olsa kalemi elime almış olmamdır. Bahanem yok; kendimi, yaşadığım şeylerle tanıdığım kişilerin, hayvanların bitkilerin, gezip gördüğüm yerlerin, serin duvarlar arasına saklanmış iç açıcı odaların, birbirinden güzel kadınlarla bunların olağanüstü memeleriyle, kalçalarının Allah’ın belası bir hançerin, bu hançer tarafından kesilerek öksüz bırakılmış kolumun, bu kesik avucumda aylarca saklamayı başarabildiğim yüzüğün, leyleklerin, tilkilerin, fillerin, kaplanların, bu kaplanlarla kutsal aslanlar üzerinde seyahat eden başka seyyahların, kitapların, bu kitapları okuyarak deliren acayip dervişlerin ve bütün bunları oturup yazmaya çalışan Zeyrek adlı bir kişinin bahanesi sayıyorum.” Yazının ve sanatın ortak kökeninde ritim, düzenli çizgi, anlam taşımayan ve sürekli tekrar edilen kazımaların oluşturduğu bir noktalama dizgesi vardır. “Göstergeler (boş göstergeler) ritimlerden oluşuyordu, biçimlerden değil” der Barthes. İncir Tarihi baştan sona bir ritim üzerine kurulu ve bu ilerleyiş, okuru zinde tutuyor. Okur kendini bu ritme kaptırarak sona romanda bir son öngörülmüşse doğru yol alıyor. İncir Tarihi deviniminde oluşturduğu ritimle canlı bir tabiat kitabı, pitoresk bir romanı. Hatta bir nevi resimli hayvan ansiklopedisi. Ancak bildiğimiz hayvan ansiklopedilerin dışında, hiçbir hayvanın bildik bir hayvana benzemediği gibi bir resim gösteriyor bize. Bu nedenle İncir Tarihi’nin sayfaları arasında açılan canlı hayvan ansiklopedisi, okurda ne denli gerçeklik etkisi yaratırsa yaratsın, bilindik bir ansiklopedinin uzağında, yadırgatıcı. Bu bana çocukluğumda verilen okul ödevlerini hazırlarken faydalanmak için sayfalarını merakla karıştırdığım, beni şaşkınlığa sürükleyen evrim teorisi üzerine hazırlanmış kaynak kitapları da hatırlattı. Tutînâme’de aslında sevgilisiyle buluşmasını engellemek amacıyla anlatılan masallara kapılan, dudu kuşunun aklıyla oyalanan Mâhı Şeker’e karşılık İncir Tarihi’nde kadınlar tarafından kollanan Zeyrek’i görüyoruz. Hem Zeyrek gerek cüce, gerek Tas hayvanlar gerekse köyün yaşlıları tarafından bir biçimde korunan, ölmüş olsa bile aylarca uyusa bile yeniden uyanıp/ dirilip hayata kaldığı yerden kopmuş kolu ve avucunda yüzük devam eder. “Yeniden ele geçirilen zaman, aslında yeniden ele geçirilen bir izlenimdir (eski bir izlenim)” diyen Auge’u bu romanıyla haklı kılıyor Duman. Postyapısalcılara göre “metin kapatılmış ve bitirilmiş bir yapı değildir”, bu yanıyla baktığımızda İncir Tarihi “ben romanım” der. Hatta bir flora roman. “Arada gözlerimi kapatır, gördüğüm kadınları hayal ederek bu anın hiç bitmemesi için dua ederdim. Ama o zamana kadar annem dışında hiçbir kadını çıplak görmemiştim (…) Böylece gözlerimin önünde genellikle bölünmüş parçalardan oluşmuş, bir kadın var edebiliyordum (…) Çok zorlarsam çıplak bir memeleri de oluyordu bunların ama görüyordum ki bu memeler aslında anneme aittir” diyen Zeyrek biraz utanmış olsa da gözlerini araladığında yine tomurcuklanmış dallardan fışkırmış kafalar gördüğünü anlatır, aslında utanma da artık utanma değil üstelik şehvetin daha da abartılmasıdır. Romanda, bedenağaç birdir. İncir Tarihi romanın adı gibi bir flora tarihi. Ancak bu florada, insanflora, florainsan’dır. Bu yanıyla baktığımızda roman, Latife Tekin’in Ormanda Ölüm Yokmuş ve Cemil Kavukçu’nun Uzak Noktalara Doğru adını taşıyan eserlerinden ayrı bir yere düşüyor. Zira burada ana ekseni belirleyen öznenin tabiatla buluşması değil, bitkinin insan, insanın bitki oluşu. “Ağacın böyle korunaklı olduğunu gördükte gözlerimi kapatıp zekerim elimde bir zaman ben bu yaprakinsanların dillerini çözmeye çalışıyordum.” Ağacın, sedir ağaçlarının, yaprağın, Zeyrek’in bilinçli ediminin dışındadır olup bitenler. Yaprak Zeyrekzeker annenin memeleriyle hazzı ve doyumu sağlamaktan hiç de utanmaz. Utanç yoktur bedenbitki için. Şehveti duygularla yanıp tutuşan özne arzularına teslim olmuş ama bilinci devredışı bırakmıştır. Zeyrek, kelime itibarıyla anlayışlı, uyanık ve zeki manâsını taşır. Zekir ise unutmayan, hafızası kuvvetli. Yine zekerin karşılığına baktığımızda “Erkek, erkeklik organı” anlamında. Aynı kökten gelen kelimelerse şöyle: Zikâr, zikâre, zükrân, zükur. Bunlar da erkekliğe ait, erkeklikle ilgili ya da erkeğin çoğulu manasında. Romandaysa “Zeker bilindiği üzere bizden ayrı bir şeydir. Orada tek başına durur ve emirleri yalnızca kendisinden alır (...) İşte kızı isteyen aslında odur” tanımıyla karşılaşırız. İncir Tarihi’ne erkek ve kadın konumunun konuşlandıkları yer itibarıyla baktığımızda ruhen klasik öğeler barındırır, yine kadının güzelliği verili estetik üzerinden ifade edilir, ancak biçemi tamamen yeni bir tekniği deneyimler. Bu yanıyla İncir Tarihi, Yıldız Ecevit’in Türk Romanında Postmodernist Açılımlar gruplamaları dışında bir yerde durur. Bir macera romanı olsa da estetik formları önceleyen elbette her eser içinde kendi tüketimini de barındırır popüler tüketim kitabı olarak kabul edilen macera romanları dışında tutabileceğimiz, modernistle postmodernist arasında köprü oluşturan bir eserdir kanımca İncir Tarihi. Zeyrek’le Kelime Hatun’un hikâyesinden doğan İncir Tarihi, bulvarların peyzajında yer alan minyatür Japon lahanalarının katları gibi içe içe sarılı anlatılarla gelişme gösterir. Romanın leitmotivini oluşturan zeker sonunda Kelime Hatun’un ferciyle buluşsa bile belli bir haz noktasına kadar yükselir ancak beklenen doyum sağlanamadan defterin burada bitmiş olduğu bilgisiyle sonlanır. Auge’un dediği gibi “…aradan zaman geçmiştir ve onlara aynı gözle bakmamız artık mümkün değildir.” ? İncir Tarihi/ Faruk Duman/ Can Yayınları/ 366 s. SAYFA 5 T CUMHURİYET KİTAP SAYI 1045