Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Meral Tamer ile ‘Aşkolsun Kanser!’ kitabını konuştuk ‘Kanser eşittir ölüm değildir’ Usta gazeteciyazar Meral Tamer’in kanser olduğunu öğrendikten sonra kaleme aldığı, Milliyet gazetesinde yayımlanan ve büyük ilgi gören yazı dizisinin ardından kitaplaştırdığı Aşkolsun Kanser! adlı kitabı okurlarla buluştu. Kitabında iki şey yapmaya çalıştığını ifade ediyor Tamer; birincisi, söz konusu yazı dizisine büyük parantezler açarak, çocukluğundan bu yana hayatının önemli kilometre taşları olarak saydığı dönemleri anlatmak. Anılarının omurgasını, kansere karşı verdiği hayli sıradışı ve aykırı tepkinin, geçmişteki kökenlerinin oluşturduğunu belirten Tamer kitabında bunu yansıtmaya da özellikle dikkat ettiğini ifade ediyor. “Ben neler yaşadım ki, kanser olduğumda böyle davrandım?” sorusunun yanıtını paylaşıyor. Çocukluğunu, geçirdiği diğer hastalıkları, mimarlıktan gazeteciliğe geçişteki mücadelesi, tüketicilerle hak arama yolculuğu, Demirel’le AİHM’e uzanan davalarını da bu bağlamda yazıyor kitabında. Kanser eşittir ölüm yanılgısına karşı mücadelesini sürdüren Tamer kanserde erken teşhis hayat kurtarır sloganını yineliyor ısrarla. Tamer’le Aşkolsun Kanser! adlı kitabını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR izi yazma fikri hayat arkadaşınız Osman Ulagay’dan gelmiş, kitaplaşmasını ise okurlarınız istemiş değil mi? Süreci anlatır mısınız? Kanser olduğumu öğrendikten sonra en büyük tereddüdü, gazetedeki köşeme geri dönmekte yaşadım. Bir haftalığına izne çıktığım anons edilmişti ama iki ay yazı yazamadım. Fiziken çalışmama herhangi bir engel olmadığı ve okurlarımı çok özlediğim halde, günlük yazı yazmaya kendimi bir türlü ikna edemiyordum. O günlerde benim için neredeyse bunalıma dönüşme istidadındaki bu soruna çözümü Osman buldu. Kanseri karşılayışımdaki “aykırılığı” günü gününe ve biraz da hayretle izleyen Osman, birden “Hastalığını yazsana, ilgiyle okunur” demez mi? Osman gibi kendi hastalığını en yakınlarına bile söylemekten imtina eden bir insan, bana hastalığımı dizi yazı yapmamı öneriyor! Rüyamda görsem hayra yormam. Osman’ın önerisi, bendeki kilitlenmeyi çözecek anahtar olabilirdi. Genel Yayın Yönetmenimiz Tayfun Devecioğlu’na telefon açıp sorayım dedim; lafı havada kaptı: “İlk yazı ne zaman Meral Abla? Söyle de ona göre birinci sayfaya anons koyalım.” Tayfun birinci dakikada işi bağlayıverdi. Sanki herkes benim kanser olmamı ve böyle bir dizi yazmamı bekliyormuş! Milliyet okuru olan olmayan, işportacısı, uzay mühendisi, genciyaşlısı, uzman doktoru kanser hastası herkes benim yazı dizisini sular seller gibi okudu. Hiç öngöremeyeceğim kadar büyük bir ilgiyle karşılandı yazılarım. “Yazılarınızı keyifle okuyoruz, geçmiş olsun” diye SMS atanlar bile oldu. Bir yemek yazısı, bir aşk yazısı ya da bir gezi yazısı keyifle okunur da kanser yazısını keyifle okumak, biraz tuhaf olmuyor mu? Tuhaf olsa da, gerçek SAYFA 16 D durum buydu! Bunu nasıl başardım bilmiyorum. Ben iki ay boyunca başımdan geçenleri arkadaşlarıma ve beni arayanlara nasıl anlattıysam, okurlarımla da öyle paylaştım. Yazılarımda umut ve herkesin başına gelebilir olma hali vardı. Samimiyet vardı. Her zamanki neşeli doğal halim ve kendimle dalga geçişim, ister istemez kanser yazılarıma da yansımıştı. Yazı dizisi 5 günlük diye başlamıştı; okurların ısrarı üzerine önce tam 11 gün sürdü. Ama yine de sevgili okurlarıma yetmedi. Dizi yazma fikri Osman’dan çıkmıştı; kitap yazmamı ısrarla önerenler ise hastalığım sırasında eposta gönderen okurlarım olmuştur. “Bu yazılar mutlaka kitaba dönüşmeli” diyen çok sayıda mesaj aldım ve okurlarım sonunda beni ikna etmiş olacaklar ki, yıllar yılı kitap yazmamak için direnen ben, günlerden bir gün kendimi Doğan Kitap’ın Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yüce Başarır’ı telefonla ararken yakaladım. “CUMHURİYET GAZETESİ EN MUTLU YILLARIMDIR” Hayatınızda dört kırılma noktası var, kanser dördüncüsü diye yazıyorsunuz... Hayatımdaki ilk kırılma noktası, annemin ve babamın, ben 16 yaşındayken dört ay arayla ölmesi ve beni yapayalnız bırakmasıydı. İkinci kırılma noktası, mimarlık yapmaktan vazgeçip gazeteci olma kararım. 6 yaMeral Tamer’in kitabında kanser olduğunuzu öğrendikten sonra duruma sıra dışı ve aykırı tepkisini, yaklaşımını belirleyen etkenleri de okuyoruz... şındaki kızımı da alarak eşimden ve evimizden ayrılıp, ekonomik olarak attan inip eşeğe bindiğim günleri, hayatımın üçüncü kırılma noktası olarak anarım. Aslında kanser, insanın hayatında yeni bir kırılma noktasından da öte, sanki milat gibi bir şey. Siz erken teşhis sayesinde yaşam kalitenizi eskisi gibi sürdürebilecek olsanız da, “Pardon nerede kalmıştık?” diyerek filmi geriye sarıp iki ay önceki günlük rutin yaşantınıza dönemiyorsunuz. Her davranışınızda “kanserden önce” ve “kanserden sonra” gibi keskin bir ayrım ister istemez oluyor. Kanser olduğunuzu öğrendiğinizde duruma sıra dışı ve aykırı tepkinizi, yaklaşımınızı belirleyen etkenleri de okuyoruz kitabınızda. Bu bağlamda çocukluğunuzdan başlayarak kariyerinizin gelişimine uzanıyoruz kitapta. Bunu anlatır mısınız? Ben doktor bir baba ve tam bir Cumhuriyet kadını annenin, üzerine titrenen tek çocuğuydum. Atatürk’ün işaret ettiği yolda, Türkiye’ye ve toplumumuza yararlı olacak şekilde büyütülüyordum. Annemler beni vaktini boşa harcamayan, her dakikasını birşeyler öğrenmekle geçiren, piyanodan atletimize değişik alanlarda birikimi olan, kadınlığıyla değil çalışkanlığıyla temayüz eden bir insan olarak yetiştirmek istiyordu. İkisi de ben 16 yaşındayken 4 ay arayla öldü ama “ağaç yaşken eğilir” misali annem beni öylesine bir disiplinle eğitmiş ki, ben mimarlık okuduğum halde bu meslekte hem mutlu olamayacağımı hem de topluma yarar sağlayamayacağımı sezerek gazeteciliğe geçme cesaretini gösterdim. Gazeteci olmak isterken de öyle herhangi bir gazeteye değil, doğduğumdan beri babamın evde tek gazete olarak okuduğu Cumhuriyet gibi ciddi saygın bir gazeteye girecektim. Cumhuriyet‘e “arşiv de yaparım, yerleri de süpürürüm” diyerek girebilmiştim. Cumhuriyet gazetesinde çalıştığım 18 yılı, hayatımın en mutlu yılları sayarım. Hem her gün yeni bir şey öğrenerek kendimi geliştirdiğim hem de Türkiye’de tüketicinin bilinçlenmesi hareketini başlatarak topluma müthiş yararlı olduğumu hissettiğim, mesleki olarak altın yıllarıydı. Zaten aradan 18 yıl geçtiği halde hâlâ yeni girdiğim bir ortamda, bana hangi gazetede çalıştığımı sorduklarında ağzından kendiliğinden “Cumhuriyet” sözcüğü çıkıverir ve ben her seferinde “Pardon Milliyet” diyerek düzeltirim. Hastalık ilk kertede neleri değiştirdi? İlk gün siz ve yakınlarınız ne yaşadı? Annenizi de kanserden kaybettiniz, bu nasıl bir duygu fırtınası yarattı? Kanser olduğum kesinleştikten sonra eve gelip kendime bir kahve yaptım; bir de sigara yaktım. Salondaki en sevdiğim kanepeye kuruldum; ayaklarımı sehpanın üzerine uzattım ve derin düşüncelere daldım. Ben kanser mi oldum yani şimdi? Neden gelip de beni buldu? Kendime peş peşe sorular sormaya başladım. “Yapmak isteyip de bugüne kadar yapamadığım ne var?” diye de sordum. Cevabını bulamadım. Yokmuş pek bir şey. Bir sonraki soru, “Bundan sonra hayat nasıl devam edecek?” oldu. Çünkü kanser hastası bir Meral’le yaşamak, Doğa’yı da Osman’ı da kim bilir ne kadar üzecekti? Kendimi onların yerine koyunca, derhal paradigma değiştirdim. İyi de benim en ufak bir ağrım sızım yok ki. Dışarıdan bakıldığında sapasağlam görünüyorum. Madem ki kendimi hasta hissetmiyorum; gücüm kuvvetim yerinde, sevdiklerim de yanımda. Ne kadar vaktim kaldıysa, onu hep birlikte en keyifli biçimde geçirmeliyiz! Bütün bunları bir kah¥ ve sigara içimlik sürede CUMHURİYET KİTAP SAYI 1083