Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Oya Baydar’dan ‘Çöplüğün Generali’ Oya Baydar’ın yeni romanı Çöplüğün Generali Can Yayınları tarafından yayımlandı. Oya Baydar’ın diğer romanlarında olduğu gibi bu yeni romanında da toplumsalsiyasal insana odaklanılır. Baydar bu kez toplumsal belleğin unutmahatırlama sendromları üzerine kurar yeni romanını. Gelecekte hayali bir ülkede patlayan kentin uyutulmuş insanının trajikomik hikâyesini anlatır bize. Ayakta kalan, bilen ve görense çöplüğün generalidir, dimdik ayaktadır, geçmişinin ayırdındadır. Baydar’la yeni romanı üzerine söyleştik. Ë Erdem ÖZTOP eni kitabınız diğerlerinden erken okurla buluştu. Genelde dört beş yılda bir yeni roman yayımlardınız. Nedeni nedir Çöplüğün Generali’nin bu kadar kısa zamanda yayımlanışının? Evet, galiba bu sefer iki romanın arası biraz daha kısa oldu. Çöplükte bulunan bombalar galiba kafama düştü. Şaka bir yana, belli aralıklarla mutlaka bir kitap yayınlama gereği duyan profesyonel bir romancı değilim. Yüreğim, vicdanım bir şeyleri kabullenemedi mi, bir insanlık durumu bana kaldıramayacağım kadar ağır geldi mi yazıyorum. Üstelik, Çöplüğün Generali’ni dört ayda yazdım, kendim bile şaşırdım. “CESUR İNSANLAR KÖTÜMSERLİĞİ UMUDA ÇEVİREBİLİR” ‘Evet karamsarım ama umutsuz değilim’ Y Çok güncel bir hikâyesi var romanınızın… Gelecekte geçse de roman, geçmiş tam da günümüze denk düşü yor. Bu romanda zamansız ve mekânsız bir hikâye anlatılıyor aslında. Evet, bir yandan çok güncel, çok tanıdık; öte yandan her zaman her yerde rastlanabilecek, hatta rastlanmış olan bir durum. Romandaki bugün ve gelecek neredeyse iç içe. Bunu yereli ve günceli aşan bir okuma sağlamak için bilerek yaptım, öyle okunmasını isterdim. Çöplük metaforunu kullanıyorsunuz bu kez. Romandaki karakterlerden biri olan Şair’in deyimiyle, “ülke koca bir çöplüğe döndüğü için” mi bu roman çıkageldi? Bir bakıma evet, ama ben daha çok ülkeyi çöplüğe döndürenlerle, çöplükteki mağdurlarla ve bu gidişe karşı çıkmaya çabalayanlarla ilgileniyorum. Bir de, çöplük karşısındaki toplumsal aldırmazlık ve kolektif bellek kaybıyla. Hikâyenin geçtiği adsız ülkede veya kentte, ülkeyi/kenti yerle bir eden, haritadan silen bir olay yaşanmıştır, ancak kimse hatırlamaz bunu. Bir çeşit 3 Maymun sendromu: Görmeyen, duymayan, söylemeyen bir halk. Kötümser bir gelecek tasavvurundan söz edebilir miyiz? O yıkımı yaşamış ve sağ kurtulmuş olanların hiçbiri gerçekte ne olduğunu bilmez, hatırlamaz. Onları bu hale getiren H1M3 virüsü bir metafor. Gerçekte ne olduğunu bilmedikleri, biliyorlarsa da hatırlamadıkları için çevrelerinde gelişen benzer olayların farkına varmazlar. Yani tehlikenin farkında değildirler. Bu kötümser bir gelecek tasavvuru, doğru. Ama romanın anlatıcısı olan kahramanımız, tamamen rastlantısal olarak bu kısmi ve kolektif bellek yitiminin farkına varacak, gerçeğin izini sürecektir. Her zaman, her yerde bulunabilecek bu türden gerçeklerle yüzleşmekten korkmayan cesur insanlar kötümserliği umuda çevirebilirler. Bellek konusu romanın ana temalarından en öne çıkanı. Belleğini yitirmiş, daha doğrusu belli olayları hatırlama yetisi ellinden alınmış bir toplumun hikayesini anlatıyorsunuz bize, değil mi? Evet, bunu anlatmaya çalışıyorum, bir de insanların toplumsaltarihsel belleklerini yitirmelerinden kimlerin fayda umduğunu. Romanda bellekleri silen bir merkezden, o merkezin bu amaçla geliştirdiği virüsten söz ediliyor. Yönetim kademesine bir atıf mı bu? Sadece yönetim kademesi dersek işi basitleştirmiş oluruz. Çünkü yönetim kademesi dediğiniz değişir, o kademedeki kimileri merkezin parçası bile olmayabilir. Oysa modern toplumlarda, iktidarın değişmez kurallarını şu veya bu gücü kullanarak uygulayan; yönetimdekileri, örneğin siyasal iktidarı da güden, statükonun ve iktidardakilerin devamının garantisi bir merkez söz konusudur. Bu sadece görünen devletle sınırlı değildir, aynı zamanda ideolojik bir aygıttır; değişime karşıdır, düzenin egemenlerinin bekçisidir. Bu merkez gücünü şiddetten olduğu kadar kitlelerin bilmemesinden ve hatırlamamasından alır. Üç maymun sendromu insanları hâkimiyeti altına almış da olsa, insan denen varlığın kendisi de bu bellek silimini istiyor olamaz mı? Bakın günümüze… Uyutulmuş bir halk bunu, kendi rahatını bozmamak için bile isteye kabullenemez mi? En acısı ve ürkütücü olanı da bu zaten. Birey olarak da toplum olarak da bizi huzursuz edecek şeylerden kaçmaya çalışırız. Bilirsiniz; bazı psikolojik hastalıkların tedavisi için hasta uyuşturulur, başına gelenlere karşı farkındalığını azaltacak, durumu bütün açıklığıyla kavramasını engelleyecek, bilincini bulandıracak ilaçlar verilir. Tıpkı birey gibi toplum da kendisini huzursuz edebilecek olaylardan, gerçeklerden kaçar, hele de bu olaylarda bir suçluluk payı, hatası, günahı varsa. Şunu demek istiyorum aslında; korkan ve biat eden bir topluma dönmedik mi? Bu yeni bir şey değil. Dinselkültürelsiyasal geleneğimiz korku ve biat üzerine kuruludur. Ne siyaset alanı, ne eğitim, ne de ister dinsel ister seküler ideolojiler sorgulamayı, eleştiriyi kolayca kabul eder. Soru soran, eleştiren, otoriteyi ve yerleşik değerleri sorgulayan, bu toplumda her zaman kötü kişidir. Devletin ve hâkim ideolojinin mutlak doğruları vardır, siz bunları sorguladınız mı, bunların mutlak olamayacağını başka doğrular da olabileceğini söylediniz mi kötü kişi olmakla kalmaz “hain” de ilan edilirsiniz. Bence yaşamakta olduğumuz altüstlük içinde tek umut ışığı bu mutlak doğruların sorgulanmaya başlanması, çatışma kültürünün ve söyleminin yerine uzlaşma kültürünün ve söyleminin gereğinin ufak ufak anlaşılmaya başlaması. Romanınızda bir çıkış görülmez, tablo karadır. Gerçekte de böyle mi görüyorsunuz ülkenin halini? Aslında yoruma açık bir çıkış, bir umut var. Çöplüğün Generali o umudun temsilcisi ve geleceğe taşıyıcısı. Çünkü o unutmayandır, farkında olandır. Bir de korkuyu yenip gerçeğe varmaya çalışan anlatıcı kahraman; o da umudu anlatıyor. Yaşadığımız çağ büyük bir iyimserliğe olanak ¥ SAYFA 4 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1021