Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Adam Şenel’den ‘Ozmos Kronos’ Ozmos Kronos düşünüyordu... Adam Şenel’in insanlık tarihine dair tüm birikimini, kitabın kahramanı Ozmos Kronos’un gözlerinden, “hayali karşı taraf” ile giriştiği tartışmalarda ve kahramanın bitmek bilmez sorularının cevaplarında görebildiğimiz eser, tarihi belgeler ve geleceğe dair fantastik verilerden oluşan bir zemin üzerinde, yer yer kendini mizaha teslim ederken göndermeleriyle insanı hınzır bir gülümsemeye davet eden; beklenmedik sonuyla da okuruna düşsel bir lezzet sunan bir roman olma özelliği taşıyor. Ë Gamze BULUT Toplumun birlik ve bütünlüğü adına bireyleri, grupları, halkları harcayan yönetimlerin geride kaldığı, kimsenin bir diğerinin yok olmasını istemeyeceği, organlaşmış bir toplumda; her bir canlının bir hücresini oluşturduğu tek bir organizma olan bir toplumda yaşıyordu Ozmos Kronos ve soruyordu: Yaşam nedir? Amaç nedir? Peki ya araç? Yaşamın aslında bir canlının var olmasının, öteki canlıyı yok etmesini gerektiren sürekli bir savaş olduğu iddiasına inanmak istemiyordu. İnsanların düşmanlarını yok etmeye çalışırken tüm insanlığı yok edeyazdıkları geldi aklına; demek ki canlının içinde “ikilik” vardı... “Standart Madde Paketleri”nin “bölüştürücü” denen yetkililerden alınıp, evlerdeki “dönüştürücü”ler sayesinde inorganik maddelerin organik maddelere dönüştürülmesine olanak sağlayan Organik Devrim sonrasında yaşıyordu Ozmos Kronos. İstediği kadar almakta özgürdü bu paketlerden; aldığı kadar kamuya borçlanıyordu yalnızca. Kamuya, emeği üzerinde borcu oranında söz hakkı tanıyan bu sistem için “rasyonel, şeytanca bir düzenleme” diyordu. İnsanı doğaya tutsaklıktan evrenin efendiliğine yükseltenin beyin değil eller olduğunu söylüyor ve bunu anlayamayan düşünürlerin yanı sıra, insanı “araç kullanan hayvan” olarak niteleyen bir grup düşünüre de selam ediyordu. Zaman zaman tarih makaralarını “döndürücü”ye takıyordu sorularına cevaplar bulmak için. Kadını gördü; önce insan tarlası, sonra haz aracı ve sonra da düzenin en büyük dişlisi olmuştu kadın: Tüketici. “Dil”i düşünüyordu sonra. Her şey gibi onun da bir silah olarak kullanıldığını söylüyordu. Karşıt görüşteki düşünürlerle tartışıyor, yer yer onlara hak veriyordu. Ozmos Kronos tarihe baktı; köleleri gördü. Kulun kulu olur muydu? Ayaklanmalara, kitlesel kıyımlara daldı düşünceleri. Düzen tam yıkılacakken Bilişim Devrimi yetişmişti efendilerin yardımına. Nükleer enerji, atom bombası... Gerçi iyi olmuştu bir bakıma; insanlık, atom bombasıyla savaşırken yaşlılığa “çare” bulmuştu. İşlerini makinelere kaptıran işçilerden geriye kalanlarının önüne atılan kemik; işsizlik sigortası takıldı bu kez düşüncesine. Gündemi saptarken gündemi saptıran İletişim Çevrimi’ne ise öfke püskürtüyordu. Tarih makarası ilerledikçe canlı bilgisayarlar, şehirlerin suyunu taşıyan, delindiğinde kendini onaran kabak bitkisinden borular, çocukları üzerinde taşıyan dev kelebek “havacan”lar, aynı işi suda yapan “deniz kazları” çıkıyordu karşısına. Yaratılamayacak hiçbir şey yoktu artık; o kadar ki mitolojik yaratıklara hayat verilmeye başlanmıştı. “Genç Minotauros’un Acıları”nı düşündü sonra; onun aşkını... O sıralar Organik Devrim’in kendi yarattığı tehditle çalkalanan dünyasında amacın ne olduğu sorusuna takıldı Ozmos Kronos yine. Bir istek miydi? Belki... Belki de bazı istekler adına, ötekilerin harcanmasıydı. İnsan kendi amacını yaratırsa hayvandan ayrılır; kendini yaratabilirdi. Ama kendi varoluşunda irade sahibi olmayan, amaç sahibi olabilir miydi? Derken Badem’i gördü. Olmayacak hayaller kurdu. Mutluluk bir serap mı diye düşünüyordu şimdi de. Özgürlük neydi? Yaratma ne kadar özgürlükse, yaratılma o kadar tutsaklıktı belki. Yaşamayı istemediği halde yaşayan biri özgür değildi. Yaşamayı amaçlamadığı halde yaşamama seçimini yapamayan, yaşama tutsak demekti. Yaşamama özgürlüğünü seçince de sonraki özgürlükler kullanılamıyordu. İnsanın sadece yaşamış olmak için yaşama amacını insanlık onuruna yakıştıramıyordu Ozmos Kronos. Peki şimdi ne yapacaktı? Adam Şenel’in insanlık tarihine dair tüm birikimini, kitabın kahramanı Ozmos Kronos’un gözlerinden, “hayali karşı taraf” ile giriştiği tartışmalarda ve kahramanın bitmek bilmez sorularının cevaplarında görebildiğimiz eser, tarihi belgeler ve geleceğe dair fantastik verilerden oluşan bir zemin üzerinde, yer yer kendini mizaha teslim ederken göndermeleriyle insanı hınzır bir gülümsemeye davet eden; beklenmedik sonuyla da okuruna düşsel bir lezzet sunan bir roman. Kitabın sonunda yer alan “Kim Bu Adam Şenel?” başlıklı bölüm ise, okuyucuya başından beri aklının bir köşesinde duran, yazarın kahramanıyla zaman zaman özdeşleşmesinin, kendi sorularını onun ağzından sormasının ve en önemlisi bu soruları yazarak düşünmesinin sonucunda ortaya çıkmış bir eseri tutmakta olduğu düşüncesini doğrulayacak ip uçları da veriyor. ? Ozmos Kronos/ Adam Şenel/ İmge Kitabevi/ 192 s. Y azgı denen şeyi efendinin sözünde değil bezelyenin özünde aramak gerektiğini gösteren bilim adamı Mendel’i; yaratıcıyı göklerde değil, bir menekşenin hücrelerinde, hücrenin çekirdeğinde arayan Bayan Kuru’yu düşünüyordu. Nursel Duruel yayıma hazırladı: ‘Genç Olmak’ Gençlikten damıtılmış öyküler Nursel Duruel, öykünün okur üzerindeki etkisini, bir öykü yazarı ve okuru olarak iyi saptıyor ve öyküyü; “özgül ağırlığı yüksek bir an’a, bir noktaya, yaşamdan kısa bir kesite odaklanan; o noktaya doğru birikerek akan ve oradan açılarak anlatılmamış alanlar sezdiren” bir yazın türü olarak tanımlıyor. Duruel’in hazırladığı ve içinde seksen yazardan seksen öykünün yer aldığı iki ciltlik Genç Olmak adlı öykü seçkisiyle, öykü türü üzerindeki uğraşını aralıksız sürdürdüğünü ortaya koyuyor. Ë Rüstem KURTOĞLU ğrencilik yıllarımızda, bir zamanların TürkçeEdebiyat ders kitaplarında okuduğumuz kimi metinleri, yaşamımız boyunca unutamayız. Belleğimizi süsleyen, duyarlık dağarcığımızı zenginleştiren bu metinlerin ilk akla gelenleri genellikle öykülerdir. Örneğin, Ömer Seyfettin’in Kaşağı’sını, Halikarnas Balıkçısı’nın Gündüzünü Kaybeden Kuş’unu, Sait Faik’in Son Kuşlar’ını, Refik Halit Karay’ın Eskici’sini okuyup da anımsamayanımız, bu öyküler çevriminde bir yazın ortamı oluşturmayanımız çok azdır diye düşünüyorum. Bir insanın yaşamında öykü türünün ne denli etkili ve kalıcı olduğunun göstergeleri olarak anabileceğimiz bu unutmayışlar, unutamayışlar bir kenara özellikle not edilmenı olabildiğince zenginleştiren öykü türünü, bir yazın öğretmeni olarak çok önemsemişimdir. Öğrencilerin okuma alışkanlığı kazanmaları ve bu kazanımı daha ileri boyutlara taşımaları yolunda öykü türünden sık sık yararlandığım olmuştur. Derste, öğretmenin bir öyküyü doğru anlamlandıracak biçimde sesli olarak okumasının, öğrenciler arasında büyük bir okuma coşkusu yarattığının yıllarca tanıklığını yaptım. Bu yüzden olsa gerek, yeni çıkmış bir öykü kitabı, bir öykü seçkisi hep ilgimi çekmiştir benim. Genç Olmak isimli seçki, 1864 doğumlu Hüseyin Rahmi Gürpınar’la başlatılmış ve 1970 doğumlu Ahmet Büke’yle sonlandırılmış. Aşağı yukarı yüz yıllık bir süreyi kapsayan bu yoğun çalışma, Türk öykücülüğünün gelişim tarihine de ışık tutuyor ve öykücülüğümüzün gelişim aşamaları adım adım izlenebiliyor. Okur, Türk öykücülüğündeki sıçramaları ve Türkçenin bir yazım dili olarak serpilip gelişmesini, öykülerin izini sürerek öğrenebiliyor. Seçki, cumhuriyet öncesinde verdiği ürünlerle adını duyuran birkaç öykü ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1021 Ö lidir. Kısa boyutlu olması dolayısıyla ders ortamlarında rahatlıkla işe koşulabilen, yazınsal yoğunluğuyla şiire en yakın bir tür olan, insanın duygu ve duyarlık dünyasıSAYFA 18