Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
¥ dostlarınızdır. Bütün mesele onlardan aldığınız dersleri unutmamak, hayata geçirebilmek. Gözden ırak olsa bile gönülden uzaklaştırmamak ile mümkündür bu. Gittiğiniz atölyeler, sanatçı evlerinden çıkan sonuç: Mekânlardaki gerek fırçalar gerekse de müzik aletleri hayatın gerçek dokusu, diğerleri ise teferruat. Sanatın özü ve sanatçının ortaya çıkardığı kimliğin ana yapısı bu cümle üzerine kurulu sanıyorum? Bazen teferruatla özü birbirinden ayırmamak gerekir. Dünyada her şey bir bütünü tamamlıyor. Sanatçılık da bu kutsal bütünün bir ayrıntısı. Kitaptaki birkaç denemede Doğu ve Batı müziğinin/ sanatlarının birleşiminin kabul edilemezliğini eleştiriyorsunuz. Bunu neye bağlıyorsunuz? Yıllar süren bir tartışmadır çünkü… Çok yakında “Kronos Quartet”i dinlediniz mi? Sorunuzun cevabını onlar çok güzel veriyor. Çözüme giden yoldaki önerileriniz neler olabilir? Örneğin anonim olan sanatın bireyselleşmesinde bir çözüm görülür mü? Örnekler daima önerilerden daha etkilidir çözüm için. Sizin yıllarca kafa yorduğunuz bir konuda karşınıza öyle bir örnekle çıkarabilirler ki şaşırırsınız. O yüzden kesin ve peşin fikirler ileri sürmektense ihtiyatlı davranmayı tercih ederim. Ama çağımızda sanatın giderek bireyselleştiği de bir gerçek. “SANATÇI TOPLUMUN İSTEKLERİNİ KARŞILARKEN DİKKATLİ OLMALI” Kitapta şöyle diyorsunuz: “Sanatçı sanatın emrinde köleleşirken topluma karşı da kendisini korumaya çalışır.” Bu iç içe geçen haldeki tehlike nedir? Tehlike şu. Sanat veya sanatçı bir ölçüde toplumu yönlendirmekle görevlidir. Ama tersi olur da toplum sanatı yönlendirirse istenmeyen durumlar, hatta yozlaşmalar başlayabilir. Eğlence ile sanat birbirine karışırsa ister istemez kavram kargaşası meydana gelir. Sanatçı toplumun isteklerini karşılarken dikkatli olmak zorunda. Picasso’dan yola çıkarak bohem hayatı irdelersiniz. Yalnızlıktan söz açıp, iki seçeneğe varırsınız: çalışmak veya kaçmak. Kaçarken de sanatı beraberinde götürerek. Siz de kaçtınız mı? Kaçıp neleri süzgeçten geçirdiniz? Bu işlem çalışma hayatımın adeta bir parçası haline geldi. Anlaşılmamak olgusu kaçmak duygusunu geliştirdiği gibi mükemmelciliğim de onu kamçıladı. Aslında seçici davranışlar düzgün olanı yakalamaya yardımcı olduğu gibi bazen de yapılacakların gecikmesine de neden olmakta. Sanat kalitesini düşürme korkusu bir yere kadar olumlu ise de aşırıya kaçmamalı. Bağlantı kurulabilir belki, “Şehir şahlanamıyor, gökdelenlerine rağmen, şehir artık yalnız, sanatçıları yalnız.” Kaçmak buradan doğuyor mu? Sanatçıdirenç etkisi yeterince kuvvetli mi? Anlaşılmama endişesi yanında anlaşamamanın sıkıntısı. Ben de bazen kendi dışımdaki olayları ve kişileri anlayamamış olabilirim. Gerçek sanatçıları bir araya getiremeyen şehirler yalnızdır bence. Bir araya gelip şehrin manevi atmosferinde insanların mutluluğu için yelken açmaları gerekmez mi? Gün geçtikçe yalnızlaşıyor sanatçı ve tekdüze yaşamı doğuruyor bu. Haliyle üretkenliğini olumsuz yönde etkiliyor… Ve tabii yetişen genç nesil de bundan etkileniyor? Türkiye’de ve dünyada özü itibarıyla sanat iyi bir gidişat gösteriyor mu sizce de? Çağımızda sanat gittikçe bireyselleşiyor. Batılıların “Individual Art” dedikleri bağımsızlaşan sanatın üyeleri de bu nedenle birbirinden uzaklaşmakta olabilir. Toplumu yaşlılar ve gençler olarak ayırmadan söylenebilecek şey ise insanların sanatı yaşamlarına katma payının gittikçe azaldığı. Bu pay arttıkça insanlar arası ilişkiler daha yumuşak ve olumlu olacak kanısındayım. Yani sanat toplum için önemli bir terapi. Biraz da sizin kemençeciliğinizi konuşalım. Kemençeyle nasıl buluştunuz? Kemençe liseli yıllarımda radyolardan duyduğum sihirli sesiyle beni etkilemişti. Şimdi klasik kemençe dediğimiz çalgıyı pek bilen de yoktu. Öyle hemen bir mağazaya girip bu sazı satın alma şansına sahip değildiniz. Ben uzunca bir süre hasret çektikten sonra onunla karşılaşabildim. Malatya’da Enver Sarp’la buluşmamız sonucu. Manevi hocam Enver Bey’den ilk dersimi aldım. Elime ilk kemençemi tutuşturup sonra da bana hediye eden odur. Kendiniz yapıyorsunuz kemençeyi bir süre sonra… Hocam da kendisi yapardı sazlarını. O zamanlar bu çalgı yaygın olmadığından bilen ve yapan da yok gibiydi. İcracıyı rahatlatan ve tatmin eden sazlara ulaşamamak sonucu kendiniz bu işe soyunuyorsunuz. Bazen şans eseri iyi sonuç alsanız da çoğu zaman ümit kırıcı tahta parçalarıyla karşılaşmanız olası. Kemençenin saray ve konak çalgısı olduğuna vurgu yapmanız, okurlar için ilginç olabilir! Anlatır mısınız? Klasik Türk Musikisi diğer klasikler gibi saray, yani resmi müzikler sınıfına girer. Kemençe de folklorik çevresinden (Karadeniz, Balkanlar ve Girit) kopup klasik müzik topluluklarına geçtikten sonra elit zümrelerin mekânlarına girmiş. Bu sebeple de son derece kıymetli, fildişi, bağ ve sedef işlemeli kemençeler yapılmıştır. Bugün antika değerleri çok yüksek olan bu sazlardan sağlam kalanlar müzayede salonlarında yüksek fiyatlardan işlem görmekte. Kemençe eğitimini ve kemençeye ilgiyi günümüzde nasıl değerlendiriyorsunuz? Usta çırak ilişkisi içinde yapılan geçmişteki meşk usulü dersler giderek modern eğitime dönüşmüştür. Modern çalgı eğitiminin başlıca üç ayağı olan metot, öğretmen ve okul diğer çalgılar gibi kemençe eğitiminde de öne çıkmıştır. Metot meselesi oldukça karmaşık bir konudur. Kitap haline gelmiş metotların azlığı veya yetersiz oluşu gibi tartışmaları şahsen gereksiz bulmaktayım. İyi öğretmenler ve iyi yöntemlerle sarmaşık dallarını andıran kemençe icralarını öğrenciye aktarmanın yolları bulunabilir, bulunuyor da. Eğitim konusuna genel çizgileri içinde olumlu bakmaktayım. Şimdi gerçekten çok yeterli öğretmenlerimiz var. Kemençeye duyulan ilgi ise şaşılacak düzeydedir. Klasik müziğimiz ve onun ayrılmaz parçası olan tasavvuf musikisinde ney’in yanında itibar kazanmıştır. Mevlevi ayinlerinde yaylı çalgı olarak önemli bir yeri olan kemençe, Klasik Türk Musikisi dışında, bütün deneysel çalışmalarda, modern müziklerde aranan bir çalgı olmuştur. Bu kadarla da kalmayıp arabesk ve pop müziğin kendisine özgü tınısına da uyum sağlamakta gecikmemiştir. Nefesli sazların yanık etkisine de sahip olan kemençe özellikle komşu ülkelerde de aranmakta, bu ülkelerden kemençe öğrenmek için gelen öğrenciler bulunmaktadır. Besteciler de bu çalgıyla ilgilenmekte ve kemençe için eserler yazmaktadır. ? *erdemoztop@gmail.com Sanatı Yaşamak/ İhsan Özgen/ Yapı Kredi Yayınları/ 152 s. SAYFA 15 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1019