13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Saramago’nun yeni romanı Filin Yolculuğu Portekiz ve Los Algarbes Kralı Üçüncü Don Juan ve Kraliçe, Avusturya Arşidükü Maximilan’a Hindistan’dan gelen ve iki yıldır yanlarında bulunan fili hediye etmeyi uygun bulurlar. Adı Süleyman olan dört ton ağırlığındaki filin, Maximilan’a nasıl ulaştırılacağı ise merak konusudur... Ë Aysel SAĞIR ugünle yüzyıllar öncesi arasında bir köprü kurmayı da içinde barındıran, çok ötelerde kalmış dündeki insanla, bugünün insanını buluşturan bir kitap Filin Yolculuğu. Saramago’nun, kendine özgü anlatımı ve vurgularını, ağır gerçekliklerin diğer yüzü olan gülünçlükleri yakalamasını, cümlelerini sıralarken kullandığı nokta ve virgüller dışında başkaca noktalama işaretlerini kullanmamasını, yazarla okuyucu arasında kurulan bir iletişim dili olarak görmek gerekiyor. Filin Yolculuğu’nda, gerçek bir hikâyeden esinlenmiş Saramago. Salzburg Üniversitesi’nde Portekiz Dili Bölümü’nde öğretim görevlisi olan arkadaşı Gilda Lopes Encarnaçao’nın anlattığı öykü neden olmuş söz konusu eseri yazmasına. “Ona Mozart’ın kentinde satılan ve Avrupa’nın belli başlı yapılarını temsil eden küçük, ahşap heykellerin ne olduğunu sordum. Aralarında bizim Belem Kulesi’nin de olması ilgimi çekmişti ve bir güzergâhı işaret eder gibi görünüyorlardı. Bana XVI. Yüzyılda, III. Don Joao döneminde, tam olarak 1551’de bir filin yaptığı yolculuktan söz etti. Fil Lizbon’dan Viyana’ya gitmişti...” On altıncı yüzyılla da tanıştığımız kitapta, Portekiz ve Los Algarbes Kralı Üçüncü Don Juan ve Kraliçe’yi, Avusturya Arşidükü Maximilan’a verilmek üzere bir hediye arayışı içinde görürüz. Hediye olarak kilisede kullanılan altın ayin çanaklarını düşünüp Maximilan’ın Luther yanlısı Protestanların devrimlerine sempati duyduğunu göz önünde bulundurarak vazgeçerler. Hindistan’dan gelen ve iki yıldır yanlarında bulunan fili hediye etmeyi uygun bulacaktır. Adı Süleyman olan dört ton ağırlığındaki filin, Maximilan’a verilmesinden çok, nasıl ulaştırılacağı konusu ağır basacaktır. rak belirir. Söz konusu ikiliyi de takip ettiğimiz yolculukta, on altıncı yüzyılın iktidarlarına, halklarına ve insan ilişkilerine özgü tüm kodların kendini göstermesi dikkatimizden kaçmaz. Yazarın mercek altına alarak yakınlaştırdığı karakterler sayesinde bugünün insanının hiç de aratmadığı manzaralarla karşılaşırız. Bir kervan oluşturularak yola çıkarılan Süleyman, Subhro, komutan ve süvari birliği, yaşadıkları her zorlukta, bilmedikleri her durumda, zamanı da aşan insana özgü gerçeklikleri açığa çıkarırlar. Kitabın söz konusu durumla asıl ivmesini yarattığını söylemeye gerek yok. Dört tonluk fiziki bir gücü temsil eden fil Süleyman, çevresinde yarattığı devasalık duygusuyla görünmeyen güçler karşısında bir üstünlük yaratacaktır. Bu yolculuk süresince, güç kavramının göreceli durumu gibi, insan ilişkilerini yöneten gerçeklikleri metafor zenginliği yaratarak açığa çıkardığına tanık oluruz yazarın. En önemlisi de, eciş bücüş, yoksul Asyalı Subhro’yla, dört ton ağırlığındaki fil Süleyman’ın uyumudur. Zira Subhro, fil Süleyman’ı yöneten biri olarak gücün ne olduğu konusunda da bir fikir oluşturmamıza olanak sağlar. B HERKES TARAFINDAN UNUTULMAK Filin asıl ulaştırılması gereken yer, aynı zamanda birçok hedefin de gerçekleşeceği yer olarak kendini gösterir. Fil Süleyman Viyana’ya ulaştırıldığında nasıl bir sonuca ulaşılacaktır? Tüm şaşaa ve gösterilerin altında basit ve yalın bir gerçek kendini hatırlatır. Tüm yaşananların bir oyun olarak görülmesinde sakınca yoktur aslında. Yolculuk süresince izleyenlerde ve süreçle ilintili olanlarda filin yarattığı olağanüstü duygular, yaşanan somut sıkıntı ve gerçekliklerin bir süre unutulmasına ya da bir gücün kanıtlanmasına neden olacaktır. “Kendi kendine Viyana’daki geleceğinin ne olduğunu sordu, fil terbiyecisiydi, fil terbiyecisi olarak kalacaktı, asla başka bir şey olamazdı, ama Lizbon’da geçirdiği süreyi hatırlıyordu da, halkın coşkusunun ve coşkuda halktan aşağı kalmayan soyluların ilgi odağı olduktan sonra herkes tarafından unutulmuştu, Viyana’da da aynı şekilde fille birlikte çayıra kapatılıp unutulacak mıydı. ‘Başımıza bir şey gelmedi Süleyman, dedi, bu yolculuk bir mola, fil bakıcısı Subhro’ya, iyi ya da kötü sana gerçek adını iade ettiği için şükran duy bakalım, alnına ne yazılmışsa o olacak, bundan kaçamazsın ama ben fil terbiyecisi olmak için doğmadım, hiç kimse fil terbiyecisi olarak doğmaz, tüm varoluşu süresince önünde başka bir kapı açılmazsa öyle kalır, aslında ben senin parazitinim, sık kıllarının arasında kaybolmuş bir pireyim, ömrüm seninki kadar uzun olmaz herhalde, fillerinkine kıyasla insanların yaşamı kısadır, bunu herkes bilir...” ? Filin Yolculuğu/ Jose Saramago/ Çeviren: Pınar Savaş/ Turkuvaz Kitap/ 298 s. SAYFA 5 HEDİYE VE GÜÇ Hediyenin bir fil olmasının ilginçliğinin yanı sıra, filin Lizbon’dan, Maximilan’ın geçici olarak bulunduğu Valladolide’ye ulaştırılması, oradan da Maximilan’ın yaşadığı topraklara, Viyana’ya kadar yolculuk yapması söz konusu olacaktır. Kral, Maximilan’ın bulunduğu yere fili gönderdikten sonra gerisine karışmama kararı almıştır. Söz konusu yolculuk için çeşitli diplomatik atraksiyonların döndüğü fil Süleyman’ın serüveni başlamak üzereyken, Süleyman’ın bakıcısı, fil terbiyecisi Subhro’yla tanışırız. Kitabın ana figürlerinin Subhro ve fil Süleyman olduğunu söylemeye gerek yok. Olayların gelişimi, söz konusu yolculukta Subhro’nun önemini açığa çıkarırken, yolculukta gelişen olaylar ve süreç önem kazanacaktır. Verilen hediyenin bir güç gösterisinin yanında, kurulmuş iktidarların onaylanması ve doğrulanması gibi bir amaca hizmet etmesi çok doğal bir gösterge oluştururken, bir süvari birliği eşliğinde yola çıkan ekibi çevreleyen komutan figürüyle birlikte SüleymanSubhro ikilisi de temel bir ilişki ola CUMHURİYET KİTAP SAYI 1010
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear