13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

D smanlı şehzadelerine yönetim bilgileri yanında savaş sanatı anlatılırken şiir “meşk etmesi” de öğretilirdi. Yazışmalar bile ölçülüuyaklı bir dille yapıldığına göre düzyazıya pek önem verilmez, ilişkilerin canlı tutulmasında şiirli bir dil aranırdı. Bu yüzden şehzadelerin eğitilmesinde usta bir ozan da bulunurdu. Osmanlı Devleti wyüzyıllar boyu yaşayabildiyse bunda kültüre verdiği önemin payı büyüktür. Kültürün temelini dil, dile yansıyan özellikleriyle edebiyat oluşturduğuna göre, Osmanlı’da edebiyata verilen desteğin, özendirmeyi aşan bir güç olduğu anlaşılıyor. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Osmanlı’da edebiyata verilen destek dine şiir okuyan Kâb bin Zübeyr’e hırkasını vermesini de bu anlamda yorumlamak gerekir. “Hırka” vermek, “el” vermek gibi incelikli bir anlam kazanır. Osmanlı sultanları güçlü bir şiir eğitiminden geçtikleri için, kendilerine sunulan şiirlerdeki biçem özelliğine de önem verirlerdi. Sultan II. Murat’ın sefer sırasında bir kitap okuduğunu gören Mercimek Ahmet, bu kitabın yararlı öğütlerle dolu olduğunu öğrenir. Sultan’ın özendirmesiyle Farsçadan Türkçeye çevirdiği bu kitap Keykâvus’un “Kâbusname”sidir. O dönemde başlayan çeviri çalışmaları Fatih döneminde hız kazanmıştır. Ama bilim dili olarak Arapça benimsendiği için, Ali Kuşçu’nun astronomi ile matematik üzerine çevirdiği kitaplar Arapça olarak Fatih’e sunulmuştur. Fatih, Ali Kuşçu’yu aylıklı olarak Ayasofya Medresesi’ne atamıştı. Sehi Bey ile Latifi’nin tezkirelerinden öğrendiğimize göre: “Bilgi ve marifetin o dönemde ileri seviyede ilgi görmesi, bilginlerin diğer meslek mensuplarının üstünde tutulması söz konusuymuş. Şiire ve nesire de o şekilde rağbetleri ve ehline o seviyede hürmetleri varmış.” Nice ozan, nice kültür insanı doğrudan sultanla ilişki kuramayınca, önde gelen vezirlerin korumasına girerler. Mehmet Paşa ile İbrahim Paşa “marifet ehlinin sığındığı” böyle vezirlerdendir. İbrahim Paşa, şiire olan yeteneğine göre bir ozanı değerlendiren bir vezirdi. Kimi zaman ozanlar arasındaki kıskançlıklar yüzünden desteklenemeyen ozanlar da olurdu. En çok korunan ozanlardan biri olan Hayali gözden düştüğü zaman bile “Sancak Beyi” olarak görevlendiriliyordu. Âşık Çelebi’nin tezkiresinde, sanatçıların koruyucusu olan İskender Çelebi’den söz edilir. Ama onun desteğini gören Emani, İskender Çelebi azledildikten sonra, “velinimetini kötüleyen bir tarih yazmaktan çekinmemiştir.” Ne ki, her ozan böyle ikili davranmaz. Özellikle Ahmet Paşa, Fatih Sultan Mehmet’in veziri olması yanında iyi bir ozandı. Saraydaki şiir toplantılarında Melihi gibi ozanları sultana tanıtarak “ozan ulufesi” bağışlanmasını sağlamıştır. Nevai’nin Anadolu’da tanınmasına yardımcı olan da Ahmet Paşa’dır. Ali Şîr Nevai’ye “nazire” yazan bu iyi ozan, “Bir vakt olur ki derler o da bir zaman imiş” diyecek kadar bir bilge hoşgörüsü içindeydi. ŞİİR ORTAMLARI Kuşkunuz Kanuni döneminin “Sultanü’şŞuara”sı diye anılan, kendini “sühan mülkünün sutanı” sayan Baki, Divan Edebiyatı şiir dilinin en görkemil ozanıydı. Kanuni’nin en çok beğendiği bu ozan, Semiz Ali Paşa’nın sadarete gelmesiyle, “Süleymaniye Medresesi” danişmentliğinden medrese müderrisliğine getirilmiş, aylığı da yükseltilmişti. Kanuni Sultan Süleyman geniş divanı olan bir ozandı. Ozanlara destek olmaktan sevinç duyardı. Mihaloğulları, Turhanlılar, Yahyalılar, Malkoçoğulları gibi akıncı ailelerin çevrelerinde de başta ozanlar olmak üzere, değişik sanatçı toplulukları bulunurdu. Onlar için akıncı beyinin yanındaki ozan, “bezmin değil rezmin şairidir.” “Rezm ozanı” savaşçıyı yüreklendiren ozandır. Nice ozanların yetiştiği şiir ortamları sultanların desteğinden daha önemlidir. Zati’nin Beyazıt Camii avlusundaki remilci dükkânı böyle bir ortamdı. Baki’nin yetişmesine bile emek veren Zati bir gönül insanıydı. O, görkemli bir yaşama serüvenine aldırmaz, sevi ilişkisinin önemine inanırdı: “Âbı hayvân olsa sensiz mey gönül meyl eylemez Yârsız âşık hayatı cavidanı neylesin.” Eski dilde “hayvân” sözcüğünün dirilik, canlılık anlamına da geldiği anımsanırsa; sevgili olmayınca, ölümsüz yaşamayı sağlayacak dirilik suyunun ne önemi var? Âşık Çelebi ile Gelibolulu Âli tezkirelerinde ozanların bir araya geldiği başka ortamları da anlatır: Subutî’nin Karaman pazarındaki sahaf dükkânı, Nasuhi ile Safayi’nin Edirne’deki attar dükkânı, Şeyhi’nin Bursa’daki çakşırcı dükkânı hep “ozanların toplandığı yer” olarak belirtilir. Artık giyimkuşamda “çakşır”ın yeri yok. Çağdaş yaşama düzeninde aktarların işlevi azaldı. Fal açtırmak için dükkân tutmaya gerek kalmadı. Kitapçılar bile giderek eksilse de, o eski kitap kokusu özleniyor. Gene de ozanların bir araya geldiği değişik ortamlar var. Belki, günümüzde özel bir yeri olan “Edebiyat Evleri”ni anlatmak, şiirin soluk aldığı bir ortam diye yorumlanabilir. TEK BİR DİZE BİLE Tubâ Işınsu Durmuş, Osmanlı Devleti’nin dolayısıyla divan şiirinin en görkemli dönemi olan XVI. yüzyıla özellikle bakıyor. Baki’den önce Hayali’nin gözde bir ozan olarak el üstünde tutulması, Taşlıcalı Yahya’nın da kıskançlığını çekmiştir. Oysa Hayali, tasavvuf ehli olmasa da, o derinliğe ruh yeteneğiyle ulaşan bir ozandı: “Cihanârâ cihan içindedir arayıbilmezler O mahiler ki deryâ içredir, deryayı bilmezler.” Denizde yüzen balıklar nasıl denizin ayrımında değilse; aramayı bilmediğimiz için, dünyayı bezeyen Tanrı’nın da aramızda olduğunu anlamıyoruz. Bir ozanı yaşatan ne “caize”dir, ne de “rütbe”. Gerçek ozan tek bir dizeyle bile yaşar. Ne demişti Koca Ragıp Paşa? “Eğer mutlub eserse mısraı berceste kâfidir.” İkinci Sultan Selim saltanatıyla değil, en çok şu “bağımsız beyit”i ile anılacak: “Biz bülbüli muhrikdemi şekvayı firakız Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden.” Ayrılıktan yakınan sevdalı bir bülbül düşünün. Onun şakıdığı bahçeden seher yeli geçerken ateş kesilecek ha! Sultan Selim gibi bir ozan bu imge yoğunluğunu nasıl bulmuş! Topkapı Sarayı’nın belgeliğinde hangi ozanlara ne kadar “caize” verildiği, ne gibi “rütbe”ler bağışlandığı üzerine defter tutulmuş. O defterde Fuzuli’nin adına rastlayamazsınız. Tubâ Işınsu Durmuş’un kitabının adı da Fuzuli’nin bir sözünden alınmış: TUTSAN ELİNİ BEN FAKİRİN. Oysa Peygamber’in Kâb bin Zübeyr’in şiirini dinledikten sonra ona “hırka”sını vermesi, “sünnet” sayılan bir “caize” yerine geçmişti. Taşlıcalı Yahya boşuna yakınmıyor: “Bana olsaydı Hayali’ye olan rağbetler Hak bilir, sihri helal eyler idim şi’ii teri.” Peki, Fuzuli nasıl erişti o ulaşılmaz yere? Tubâ Işınsu Durmuş “Osmanlı Edebiyatında Hamilik Geleneği”nden yola çıkarak o “gizli gömü”nün kapağını kaldırıyor, bir iç geziye çıkarıyor bizi. Kendimi Zati’nin remilci dükkânında, yere bağdaş kurmuş, Baki’yi dinlerken buluyorum. GÜNÜMÜZE GELİRKEN Bu çalışmanın kitap olarak ortaya çıkmasında Doğan Hızlan’ın katkıları için Tubâ Işınsu Durmuş’un teşekkürü de var. Batı’daki “mesenlik” anlayışı Osmanlı’da “sünnet” inanışıyla İslam söylencesine karışınca, çağdaş edebiyatımızda edebiyatın değer kazanması nasıl olacak? “Telif hakkı”nı “onur” sayanlara gülümseyerek bakılıyor. Kaldı ki, hele şiir söz konusu olunca, “telif hakkı”, öylesine gülünç bir duruma düşüyor ki, bir ozanın kurtulması anlamına gelmiyor. Doğan Hızlan, edebiyatı koruyan kişiliğiyle Sadrazam İbrahim Paşa’yı anımsatıyor. Yeter ki güncel koşullar onu Ayas Paşa ile Mahmut Çelebi gibi, edebiyata duyarsız kalanların durumuna düşürmesin. Bir ozanın çıkar sağlamak için yetkililere yüz suyu dökmesi günümüzde yadırganan bir durumdur. Necip Fazıl’ın Adnan Menderes’ten elde ettiği gelir, iyi bir ozanın böyle bir çıkar tuzağına düşmesi, insanın içini acıtıyor. “Örtülü ödenek”ten başka, Adnan Menderes’ten aldığı paralar, resmi ilanlar, kâğıt tahsisi; Necip Fazıl’ın kişilik eksikliği olarak yorumlanabilir (Necip Fazıl Adnan Menderes İlişkisi, Mektuplar ve Belgelerle, Alâattin Karaca, Lotus Yayınevi, 2009). Öte yandan Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü’nü kazanan Sezayi Karakoç gibi bir ozan, ödülü kazanmayı yeterli görüyor, parayı almayı, tören yapılmasını uygun bulmuyor. Cumhurbaşkanlığı ödülüne değer görülen Yaşar Kemal, toplumsal barışa katkısı olacağına inandığı için bu ödülü kabul ediyor. Edebiyatçıların ödülle onurlandırılması, devlet geleneğinin güncel yorumu olabilir. Ama devletin kültür siyasetiyle “ozan duruşu” örtüşmeyebilir. Devlet, edebiyatın gelişmesi için gerekli önlemleri alabilir. Yeter ki o desteği sağlayacak özel kurumlar, edebiyatçının onurunu koruyacak daha iyi yaşama koşulları sağlayabilsin.? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: O “Osmanlı Edebiyatında Hamilik Geleneği”ni inceleyen Tubâ Işınsu Durmuş, edebiyata verilen bu desteğin devletin gücünü oluşturduğunu da anımsatmış oluyor (TUTSAN ELİNİ BEN FAKİRİN, Doğan Kitap, 2009). Osmanlı sultanlarının ozan kimliği hiçbir zaman göz ardı edilmemiştir. Şehzade Cem saltanat savaşımında yurtdışına çıkmak zorunda kalınca, Konya’da, çevresinde toplanan “Cem Ozanları” bu gurbet yolculuğunda onu yalnız bırakmamışlardır. Gerçek sultanlığın sağlık olduğuna inanan Şehzade Cem, yabancı ülkelerde ölüm korkusu içinde yaşarken, şiirin gücüne sığınıyordu: “Çok şükür Allah’a ki, geldik Frengistan’a sağ Sağlığınca her kişi kendince bir sultândır.” Osmanlı Devleti en dingin günlerinde bile gizli saltanat çekişmeleri içinde kalmıştır. Ama “Fetret Devri” (14021413) dediğimiz, devletin başsız olduğu kargaşa dönemi geçip güçlü bir sultan çevresinde toplanmaya başlandığı zaman, şiire duyulan ilgi artmaya başlamıştır. TEZKİRELERE GÖRE “Şuara Tezkireleri” bu çalışmalara açıklık getirmektedir. Beyani’ye göre: “Fatih Sultan Mehmet’in kendisi ve vezirleri irfan sahibi oldukları için, âlimler, fazilet ve belagat sahibi kişiler itibar görmüşlerdir.” Ancak gerek Beyani, gerek Gelibolulu Âli tezkirelerinde devletin güçlü olduğu dönemlerde sanata destek verildiğini anımsatarak, edebiyatın gelişmesine yol açan bu koruma anlayışının Yıldırım Beyazıt dönemine dek götürülebileceğini anımsatırlar. Bu ilişkiyi, çıkar sağlama alışkanlığı yerine, karşılıklı armağan değişimi olarak değerlendirmek gerekir. Peygamber’in kenSAYFA 22 Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1010
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear