Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Daniel Kehlmann’la ‘Dünyanın Ölçümü’ üzerine ‘Delirmiş bir tarihçi gibi yazmak istiyordum’ Dünyanın Ölçümü romanıyla Daniel Kehlmann, son yıllarda Alman edebiyatındaki en büyük başarıyı yakaladı. 34 yaşındaki yazarın bu son kitabının sadece Almanya’daki satış rakamı milyonları geçti ve onlarca dile çevrildi. Kehlmann, kendisiyle yapılan röportajda kitabı yazmaktaki amacını, kitabın bu esrarengiz başarısını nasıl karşıladığını ve kitabın gizli izleklerini anlattı. Ë Felicitas LOVENBERG* “İnsanın kendini sevilmeyen biri haline getirmesi kolay değil.” – Daniel Kehlmann madiyen müdahale etmesi ya da Kızılderili mezarlarını kazmaya başlamasından itibaren neden artık bir kılavuzunun olmadığını anlamakta güçlük çekmesi. Ama bu komik durumlar kesinlikle bir komiklik olsun diye yaşanmıyor. Bunlar Alman olmanın ne demek olduğu konusunda birçok ipucu veren şeyler. Burada bir Weimar klasiğiyle karşı karşıyayız, Weimar klasiğini bambaşka bir şekilde temsil eden, Weimar klasiğini dış dünyaya taşıması için gönderilen tek Weimar klasiğiyle karşı karşıyayız; Macondo’yu adeta o zamanlardan görmüş olan biriyle. Bu arada Güney Amerika edebiyatından da çok etkilenmiştim ve o yazarların sahip oldukları duygusal ve sanatsal olanakların, bir Alman yazar olsam da bana yasak olmadıkları hissine kapılmıştım. Garcia Marquez gibi ben de çamaşırı asan bir kadını elimden kaçıramazdım. lexander von Humboldt ve Carl Friedrich Gauss hakkında bir roman yazma fikri nasıl oluştu ve hangisi daha önce geldi; Humboldt mu Gauss mu? Hepimiz gibi ben de Gauss’u okul yıllarından beri, hakkında anlatılan, benim de bir kısmına kitapta değindiğim bazı anekdotlardan tanırdım. Yıllar sonra, Leonard Mlodinow’un Euclid’s Window (Euklid’in Penceresi) adlı kitabında tekrar karşıma çıktı. Peki Humboldt sürece nasıl dahil oldu? Humboldt’unki tamamen farklı bir şekilde gelişti. Birkaç yıl önce Güney Amerika edebiyatıyla yoğun bir şekilde ilgilenmeye başlamıştım. Bir burs sayesinde 2 ay Mexico City’de yaşama olanağı buldum. Ülke hakkında yaptığım araştırmalar sırasında, orada oldukça popüler olan Humboldt’u keşfettim. Onun kişiliğinde, büyüklüğü bir yana, komik bir yan fark ettim ve daha önce hiç kimsenin onun seyahatnamesinin çok sayıda komik durumla ve yanlış anlamalarla dolu olduğunu fark etmemiş olmasına şaşırdım. Örneğin? Örneğin sürekli giydiği üniforması, deniz aşırı yolculuk sırasında kaptanın yanında dikilmesi ve ona müteSAYFA 16 A ALMAN OLMAK Kitabınızın sadece Almanca konuşulan ülkelerdeki satışı muazzam rakamlara ulaştı, onlarca dile çevrildi. Dünyanın Ölçümü’nün bu büyük başarısını nasıl açıklıyorsunuz? Yarı şaka yarı ciddi, şöyle söyleyebilirim: Ben ve Kaminski medya dünyasını saldırgan bir şekilde hicveden bir romandı ve gördüm ki gazeteciler kitabı çok sevdi. Dünyanın Ölçümü ise Alman olmayı saldırgan bir şekilde hicvediyor ve bütün Almanya onu sevmiş durumda. Öyle görülüyor ki İKİ YAŞLI ADAM... insanın kendini sevilmeyen biri haline getirmesi kolay değil. Ama ciddi ola Eminim birçokları bunu sizden de lım: Kitabın bu başarısının nereden okumak ister... kaynaklandığı konusunda hiçbir fik Ama sonra fark ediyorsunuz ki rim yok, ben de şaşkın başka bir kültürden gelibir halde bu fenomeni yorsunuz ve bu şeylerle oyizliyorum. nama olanağına sahip olsanız bile bu başka bir tarzda Hans Magnus Enoluyor. İşte o zaman birden zensberger, romanınızın Humboldt’un benim için en güçlü yanlarından bir anahtar olduğunu hisbirinin, okura nihayet settim; çünkü o bu dünyagünümüz Alman romaya ayak basmıştı, ama bunu nının o alışılmış dünyabir Alman olarak yapmıştı. sının dışına, kendine Bu benim anlatabileceğim yabancı bir dünyaya bir şey, sanatçı olarak bubakma olanağı sağlamanunla bir şeyler yapabilisı olduğunu söylüyor. rim, çünkü her iki taraf da Ona göre okur, kendini benimle az çok ilgiliydi. Gauss ve Humboldt ile Bunun üzerine daha fazla özdeşleştirerek bir anHumboldt okumaya başlalamda kendisini de ölçdım ve tesadüfen, Gamüş oluyor... uss’un 1828 yılında Ber Evet ve hayır. Elbetlin’deki bir bilim adamları te okur onların matekongresinde Humboldt ile matik yeteneklerinde görüştüğünü keşfettim. kendini bulmuyor. Ama Birden sahne gözümün Humboldt’ta, Almanya önünde canlandı: İki yaşlı dışında Alman olmayı adam, biri dünyanın her oldukça güçlü bir şekilyerinde bulunmuş, diğeri de yansıtan bir figür ise hiçbir yerde bulunmaolarak, herkes bir parça mış; biri Almanya’yı her zakendini bulabilir. man kendisiyle birlikte ta Bir sürü komik diyaşımış; diğeri, gerçek zihinlog olmasına rağmen disel özgürlüğün canlı timsali yaloglardan kaçınıyorolan diğeri ise zaten hersunuz. Sürekli olarak hangi bir yere gitmemiş. İşdolaylı anlatım yöntete romanın filizlendiği yer mini kullanmanın öneburasıydı. mi nedir? Hangisi size daha ya Dolaylı anlatım fikri kın? Humboldt mu Gauss Daniel Kehlmann, “Kitabın bu başarısının nereden kaynaklandığı konusunda hiç olmasaydı bu kita¥ mu? bı yazamazdım. bir fikrim yok, ben de şaşkın bir halde bu fenomeni izliyorum” diyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 999 Humboldt belli zamanlarda duygusal açıdan, beklendiğinden daha ustaca tepkiler verebiliyordu; örneğin Bonpland onu köprüden atma isteği duyduğunu itiraf ettiğinde, Humboldt bunun bazı şeyleri duymazlıktan gelmenin tam zamanı olduğuna karar vermişti. Bu da bir Weimar klasiğidir: Arkadaşlığa, insan sevgisine, hümanizme karar vermek, derin bir duygu olarak hissetmek değil, karar vermek. Bunda komik bir yan var, ama aynı zamanda muazzam bir yan da var. O halde siz Humboldt’u tercih ediyorsunuz? Bu soruyu, yazarken bile sormadım kendime. Benim anlayışıma göre bir romanın yapması gereken şey, iki karakteri ve konumlarını, yazarın tercihini dışarıda tutarak göstermektir, çünkü ben birbiriyle çelişen konumların mümkün olduğunca anlaşılır ve kabullenilebilir olmasını çok daha ilginç buluyorum. Kısacası ben romanda böyle bir karar vermemek için elimden geleni yaptım. İnsani açıdan Gauss’u kendime daha yakın, daha doğal hissediyorum, çünkü yazar daha çok evinde oturan insandır, dünyayı dolaşan biri değil. Humboldt kitabın mizah ve hiciv yönünü daha çok taşı yor. Bu yüzden onu daha çok dış perspektiften betimlemeye çalıştım. Buna karşın Gauss duygusal eylemi, içselliği temsil ediyor; yaşlanmanın ne demek olduğunu da o çok daha iyi idrak ediyor. Humboldt’un bunu kavrayamaması ve sonunda trajik bir karakter haline gelmesi, sempatinin tekrar Humboldt’tan yana dönmesini sağlıyor. Sonuç olarak kendimi Gauss’a daha yakın hissediyorum ama Humboldt daha iyi bir insan.