Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Henry James ve ‘Roman Sanatı’ Tanrısal anlatımı terk ettiren yazar Yirminci yüzyıl roman sanatının öncülerinden olan Henry James, on dokuzuncu yüzyıl roman yazarlarından farklı olarak, “kişilerin dış dünyada edindikleri deneyimlerden oluşan ‘toplumsal’ yaşantı değil, olayların kişilerin iç dünyasında uyandırdıkları yankı ve etkilerden oluşan ‘bireysel’ yaşantı”yı önemsemekle bugün dünyaya damgasını vuran birçok yazara da örnek olmuş. Ünal Aytür, James’in romanları ve yazarlık anlayışı üzerine derinlikli bir inceleme hazırlamış. Ë Aysel SAĞIR nal Aytür’ün Henry James ve Roman Sanatı, sadece Henry James’in etrafında dönen bir çalışma olduğu sanılmasın. Aytür, James’in roman sanatını ele aldığı çalışmasında aslında yazının ve romanın geldiği önemli bir aşamayı incelemiş. Zira roman sanatında dünyaya damgasını vuran ustalarından biri olan Henry James’in (18431916) roman sanatını incelemekle Aytür, bugün gelinen aşamada, yirmi birinci yüzyılda roman sanatının kaydettiği gelişmelerin neler olması gerektiğiyle ilgili de oluşması gereken sorulara yönelik zemin hazırlamış. Yirminci yüzyıl roman sanatının öncülerinden olan Henry James, on dokuzuncu yüzyıl roman yazarlarından farklı olarak, “kişilerin dış dünyada edindikleri deneyimlerden oluşan ‘toplumsal’ yaşantı değil, olayların kişilerin iç dünyasında uyandırdıkları yankı ve etkilerden oluşan ‘bireysel’ yaşantı”yı önemsemekle bugün dünyada yer teşkil eden birçok yazara da örnek olmuş. Çalışmasında Henry James’in önemli yapıtlarını analiz ederek, onun eserlerinde kullandığı biçim ve yöntemleri ayrıntılarıyla inceleyen Aytür, söz konusu çalışmasıyla önemli bir kaynak ve başvuru kitabı niteliğinde bir yapıt çıkartmış ortaya. James’in yapıtlarını ve roman karakterlerinin ayrıntılı bir icelemesini yapan Aytür, çalışmasını, I. Roman Sanatı ve Bakış Açısı; II. Henry James’in İlk Öykülerinde Anlatım Yöntemleri, Madames de Mauves, Roderick Hudson, The American, Daisy Miller, Bir Kadının Portresi; III. Tekil Bakış Açısı, The Spolis of Poynton, What Maisie Knew, The Ambassadors; IV. Yansıtıcı Bilinç Yoluyla Anlatımda Yorum Güçlükleri, The Liar, Yürek Burgusu, The Sacred Fount; V. Çoğul Bakış Açısı, The Wings of the Dove, The Golden Bowl; VI. James ve Sonrası şeklinde her bir ana başlığı da dönemlerine göre bölümleyerek anlatmış. On sekizinci yüzyıl İngiltere’sinde roman yazarı ve okurun birleştiği ortak noktanın “Tanrısal anlatım” yöntemi olduğu, söz konusu anlatım yönteminde ortak değerlerin kullanılabilmesi için de uygun toplumsal ortamın oluştuğu tespitini yapan Aytür, bu durumun on dokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar sürdüğünün özellikle altını çizmiş. Ancak, “Tanrısal anlatım” yönteminin bazı değişikliklerle Jane Austen, Charles Dickens, W.M. Thackeray, George Eliot, George Meredith, Thomas Hary gibi önde gelen yazarlar tarafından da kullanıldığını öğrendiğimiz çalışmada, on dokuzuncu yüzyılın sonlarına gelindiğinde “Tanrısal anlatım” yönteminin nasıl terk edildiğini öğreniyoruz. SIRADAN İNSANLARIN YÜZYILI Çalışmasının ana temasını terk edilen “Tanrısal anlatım” yöntemiyle, James’in öncülüğünü yaptığı yansıtıcı bilinç yöntemi üzerinde kuran Aytür, aynı zamanda roman sanatıyla ilgili okuyucuyu sıradan bir okuyucunun da ötesine taşıyor: “On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru güçlenip, yirminci yüzyılın başlarında özellikle Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda iyice ortaya çıkan düşünsel ve toplumsal değişiklikler insanların ortak inanç ve değerlerini sarstıkça, kendi görüş ve düşüncelerini açıkça ve doğrudan doğruya ileri sürmenin güçlüğünü ve sakıncalarını gören roman yazarları, yeni koşullara uygun anlatım yöntemleri aramaya, olaylara daha temkinli, daha bireysel ve öznel bir biçimde yaklaşmalarını sağlayacak bakış açıları geliştirip kullanmaya başladılar. Burada güdülen temel amaç, Flaubert, James ve Joyce’un önerdikleri gibi, yazarın romandaki otoriter varlığının en az hissedilmesini sağlayacak yöntemler bulmaktı. Çünkü yirminci yüzyılın değişen koşulları, toplumda yeni bir duyarlık yaratmıştı ve Tanrısal anlatımın yazaranlatıcısının her şeyi bilen bir tutumla yaptığı değerlendirme ve yorumlar artık bu duyarlığa ters düşüyordu. Yirminci yüzyıl Batı’da ‘sıradan insanların’ yüzyılı diye bilinir. Yüzyılın başları Avrupa’da demokrasinin hızla ilerlemeye başladığı yıllardır ve demokratik toplumlar otoriter anlayışın zayıfladığı, bireyselliğin önem kazandığı toplumlardır.” Henry James’in roman anlayışını dayandığı başlıca iki temel üzerinde incelemiş Aytür. Böylelikle, “Tanrısal anlatımın” da James’le birlikte terk edildiğine tanık etmiş okuyucusunu: “Geliştirdiği anlatım yöntemi Henry James’in roman anlayışına çok uygundur. James için roman, yaşamdan doğrudan doğruya edinilmiş izlenimler sunan bir sanat dalıdır. Bu yüzden roman yazarının yapması gereken şey, yaşanan olayları onları yaşayan kişilerin izlenimlerini ön plana çıkaracak biçimde anlatmaktır. İşte, romanda olup biten her şeyin kişilerden birinin gördüğü, kavradığı ve değerlendirdiği gibi anlatılması, James’in roman sanatında büyük önem verdiği yapısal bütünlüğün yaratılmasında başlıca etkendir. Çünkü böyle bir yapıyı sağlayabilmek için ilk koşul, önce eldeki konunun sınırlarını iyi saptamak, sonra da bu konunun sınırlarını iyi saptamak, sonra da bu konunun en etkili, en anlamlı ve en yoğun biçimde işlenmesine yarayacak olayları ve kişileri seçmektir. James’e göre roman bir seçme ve düzenleme işidir ve romanın yapısal bütünlüğü büyük ölçüde bu işin Henry James, Edith Whorton ve Howard Sturgis, 1904. özenle yapılmasına bağlıdır.” ZİHİNDEKİ GÖRÜNTÜ James’in başlıca yapıtlarının ve yapıtlarında konumlandırdığı karakterlerin analiz edildiği çalışmada, James’in roman konusunu nasıl saptadığıyla ilgili bilgiler de yer almış. Böylelikle söz konusu çalışma, yazmak isteyenler için de önemli bir yere sahip diyebiliriz. James’in temel eserlerinin çıkış noktaları ise bir hayli ilgi çekici görüntü oluşturuyor: “Bir Kadının Portresi’nin 1909 New York baskısının önsözünde James en uzun yapıtı olan bu romanın zihninde ilk kez ‘alınyazısıyla yüz yüze gelen genç bir kadın’ biçiminde belirdiğini söyler. Genç kadın James’in gözlerinin önünde birtakım olaylar ya da kişilerle birlikte değil de, tek başına canlanmıştır. Bu görüntü romanın ‘tohumu’, çıkış noktasıdır. Tohuma can vererek gelişip serpilmesini sağlayacak olan şey, yazarın kendi duyarlılığı, düş gücü, yaşam deneyimi ve sanatsal yeteneğidir. Bu noktada James, Turgenyev’den kendi romanlarının yazılış biçimi hakkında işittiği bir sözün aklından hiç çıkmadığını belirtir. Ünlü yazar yıllar önce James’e romanlarını hep zihninde görüntü olarak ortaya çıkan bir ya da birkaç kişiden esinlenerek yazdığını anlatmıştır.” Yansıtıcı bilinç ve bakış açısı konusunda modernist yazarlara örnek olan Henry James, konu sınırlaması bakımından bu örnek olma durumunu sürdürür; “James’in dış dünyada geçen olaylar ve bunların kişilerin iç dünyasındaki etkilerini bir arada göstermek için geliştirdiği yansıtıcı bilinç yöntemi, böyle bir sınırlama için son derece uygun, doğal bir” yöntem olacaktır. Artık, olaylar geleneksel yöntemde olduğu gibi, birbirini izleyen günler, haftalar, aylar ve yıllara göre değil, insan bilincinin işleyiş ilkelerine göre işleyecektir. Ele alınan olaylar uzunca bir zaman diliminde geçse de, söz konusu olayların insan bilincinde yansıyış biçimi ve bilincin algılayış biçimi asıl gerçeklik olarak ön plana çıkacaktır: “Modernist yazar için romanın içeriği bellidir: Romanın içeriği, olayların kendilerinden çok, kişilerde yarattıkları etkiler ve uyandırdıkları izlenimler olacaktır. Sorun, bu etki ve izlenimleri geleneksel olay örgülerindeki gibi birtakım yapay kalıplara sokmadan, gerçek yaşamda uyandırdıkları dağınıklık izlenimini bozmadan yansıtabilecek biçimleri bulmaktı. Joyce ve Virginia Woolf gibi modernist yazarların teknik ve yöntem konularına gösterdikleri büyük ilginin temel nedeni budur. Yirminci yüzyıl romanının en belirgin özelliklerinden olan bu ilgi, aslında roman sanatına Henry James’den kalan en büyük mirastır.” ? Henry James ve Roman Sanatı/ Ünal Aytür/ YKY/ 2009, 235 s. Ü Henry James. SAYFA 18 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1000