05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr David Shenk’in ‘Ölümsüz Oyun’u, satrancın binlerce yıllık tarihini keyifli öykülerle anlatıyor David Shenk’in kitabına verdiği ad ‘Ölümsüz Oyun’ satranca yakışan bir ad. Satrançta ‘Ölümsüz Oyun’ diye nitelenen bir oyunun yaratıcısı Adolf Anderssen 1858’de Paul Morphy’ye yenilene kadar dünyanın en güçlü oyuncusu kabul edilmiş. Aşağıda Adolf Anderssen ve Paul Morphy (sağda) Paris’te bu karşılaşmada. 980’lerde satranç oyununun en büyük kapışmalarından birini gerçekleştiren Kasparov ile Karpov’un, geçenlerde gösteri için de olsa yeniden satranç tahtasının başına oturmaları, David Shenk’in bir süre önce okuduğum The Immortal Game: A History of Chess (Ölümsüz Oyun: Bir Satranç Tarihi) adlı kitabına yeniden göz atmama yol açtı. Doubleday yayınlarından çıkan kitabın satırları arasında gezinirken de, 1970’lerin başına uzandım. 12 Mart döneminde Mamak Askerî Cezaevi’nde, İngiliz büyükusta Harry Golombek’in The Game of Chess (Satranç Oyunu) adlı kitabını getirtip Türkçeye çevirmiştim. Büyük keyifti. Düşünebiliyor musunuz: En küçük bir mahremiyetin kalmadığı altmış kişilik bir koğuşta, önümde yazı makinem, solumda Golombek’in kitabı, sağımda satranç tahtası. Kitapta çözümlenen oyunları hem oynuyor hem de çeviriyorum. Gerçi çeviriyi sonradan o kargaşalı günlerde kaybettim, ama hiç üzülmedim. Çünkü o baskı günlerinde birkaç aylığına da olsa sağaltım görevini fazlasıyla yerine getirmişti. Kitabın yazarı Golombek, Britanya’nın yetiştirdiği en büyük satranççılardan biriydi. 1947, 1949 ve 1955 yıllarında Britanya şampiyonu olmuş, 19451985 yılları arasında The Times ve The Observer gibi gazetelerin satranç yazarlığını üstlenmiş, tam 38 satranç kitabı yazmıştı. David Shenk’in kitabından, Golombek’in bir özelliğini daha öğrendim. II. Dünya Savaşı yıllarında, başka satranç oyuncularıyla birlikte Bletchley’deki Devlet Kod ve Şifre Okulu’nda görev yapmış. Burada özellikle Almanların “Enigma” kodlarının çözülmesinde önemli rol oynamış. Golombek’in, Şifre Okulu’ndaki çalışma arkadaşlarından biri de ünlü matematikçi ve mantıkçı Alan Turing’miş. 1940’larda ortaya çıkan sayısal bilgisayarlar için kuramsal bir temel oluşturan, yapay zekâ çalışmalarının öncülerinden Alan Turing. Golombek’le Turing, Bletchley’deki yoğun kod ve şifre çözme uğraşından vakit buldukça satranç tahtasının başına otururlarmış. Ama Golombek o kadar üstünmüş ki, Turing’i oyunu terk etmek zorunda bıraktıktan sonra tahtayı ters çevirir, Turing’in taşlarıyla kendisine karşı oynar ve oyunu yine kazanırmış. Shenk’in, kitabında geniş yer ayırdığı adlardan biri de, 19. yüzyılın efsanevi satranç ustası Paul Morphy. Shenk’e bakılırsa, satranç dünyasından bir kuyrukluyıldız gibi geçip giden Morphy, “satrancın Edgar Allan Poe’su” olarak kabul ediliyor. Bazı otoritelere göre de, gelmiş geçmiş en zeki oyuncu. Daha yirmi yaşında Altmış dört karelik tımarhane 1 New york kentinde düzenlenen ilk Amerika Satranç Turnuvası’nda birinci olmuş. Daha sonra Avrupa’ya giderek, karşısına çıkan bütün satranç ustalarını, bu arada gayriresmi dünya şampiyonu Adolf Anderssen’i de yenmiş. Paris’te gözleri bağlı olarak sekiz güçlü oyuncuyla karşılaşmış, bunlardan altısını yenerken ikisiyle de berabere kalmış. Döneminin çok ilerisinde bir oyuncuymuş. Saldırıdan önce taşların uygun ve gerekli yerlere getirilerek geliştirilmesi ilkesini ilk onun uyguladığı söyleniyor. 1859’da ABD’ye döndüğünde, piyon ve hamle üstünlüğü tanıyarak oynama önerisine karşın rakip bulamayınca satrancı bırakmış. Shenk nedenlerini açıklamıyor, ama Morphy avukatlık mesleğindeki başarısızlığının ardından garip davranışlı ve kuruntulu bir kişi olarak kabuğuna çekilmiş. Kimileri, bunun kuruntudan da öte paranoya olduğunu söylüyorlar. Morphy, tıpkı Poe gibi, çok genç yaşta göçüp gitmiş bu dünyadan. Morphy’nin öyküsü, 1958’de 15 yaşında büyükusta unvanını kazanarak o güne değin bu unvanı kazanan en genç satranç oyuncusu olan, 1972’de Boris Spasski’yi yenerek dünya şampiyonluğuna ulaşan Bobby Fischer’i anımsattı bana. Fischer de, Uluslararası Satranç Federasyonu’yla anlaşmazlıklar yaşadıktan sonra inzivaya çekilmiş, yıllarca hiçbir turnuvaya katılmamıştı. Morphy ve Fischer’in içe kapanışları, aklıma, satranç üstüne kitapları da bulunan oyun yazarı Fernando Arrabal’in bir sözünü getiriyor: “Satranç da, tiyatro da deliliğe yol açar...” Ama bilimkurgunun babası H. G. Wells’in satranca kara bakışı, Morphy ve Fischer’ın ruh hallerine ilişkin daha derin ipuçları içeriyor sanki: “Hiçbir şey satranç kadar vicdan azabı vermez insana. Satranç insanoğluna yöneltilmiş bir lanettir. Satrançta mutluluk yoktur... Satranç oynamak dünyanın en olağanüstü tutkularından biridir... Uğraşların en esriticisidir... İnsanı yok eder. Diyelim, gittikçe ünlenen bir politikacı ya da sanatçıdan nefret ediyorsunuz. Bıçak ya da bomba gibi modası geçmiş silahlara gerek yok; ona satranç oynamayı öğretin ve satranç tutkusu aşılayın, yeter...” David Shenk’in kitabının adı, kuşkusuz, Hindistan’da doğan, 6. yüzyılda İran’a, oradan da Arap topraklarına ulaşan, Müslümanlardan İspanyollara, Bizanslılardan da İtalyanlara geçerek tüm Avrupa’ya yayılan satranca yakışan bir ad: Ölümsüz Oyun. Ama Shenk, satranç tarihinde “Ölümsüz Oyun” diye nitelenen bir oyunu da anlatıyor okurlarına. Üstelik “Ölümsüz Oyun”un yaratıcısı, 1858’de Paul Morphy’ye yenilene kadar dünyanın en güçlü oyuncusu kabul edilen Adolf Anderssen. Morphy’nin satrancı bırakmasından sonra yeniden “en büyük” unvanını elde eden Anderssen, hızla karar vermeyi zorunlu kılan kombinezonları keşfetme yeteneğiyle tanınıyormuş. Anderssen’in, 1851’de Lionel Kieseritzky ile Londra’da yaptığı karşılaşma tarihe “Ölümsüz Oyun” Harry Golombek olarak geçmiş. Beyazlarla oynayan Anderssen, pozisyon üstünlüğü elde etmek için iki kalesini vermekle kalmamış, herkesin ağzını açık bırakarak bile bile vezirini de feda etmiş ve hemen ardından unutulmaz bir mat gerçekleştirmiş. Shenk’in kitabındaki en şaşırtıcı bölümlerden biri de “deha” üstüne. Çoğumuz üstün satranç yeteneğinin doğuştan olduğuna, genetik bir mutasyon olduğuna inanırız. Ne ki, birçokları da, birçok başka alanda olduğu gibi satrançta da çok çalışmanın, disiplinin ve tutkunun “deha”da büyük payı olduğunu savunurlar. Shenk, “deha”nın edinilebileceğini, dahası öğretilebileceğini günümüzde yaşanan gerçek bir öyküyle anlatıyor: Laszlo Polgar adında bir Macar ruhbilimci, 1960’ların sonlarında, her sağlıklı bebeğin bir dâhi olarak yetiştirilebileceğini ileri sürmekle kalmamış, bunu kendi çocuklarına uygulayarak kanıtlayabileceğini açıklamış. Laszlo Polgar ve karısı, evde eğittikleri üç kızlarına satranç dersleri de vermişler. Gerisini Shenk’ten dinleyelim: “Polgar’ların kızları Zsusza, Zsofia ve Judit çok küçük yaşlardan başlayarak her gün sekizon saat satranç çalıştırıldılar. Denilebilir ki, 8 yaşından 18 yaşına kadar toplam yirmi bin saat satranç çalışarak birer ‘satranç dehası’ oldular. Zsusza, 1991’de 21 yaşına geldiğinde, turnuvalarda kazandığı başarılar sonucunda tarihteki ilk kadın büyükusta unvanını elde etti. Zsofia da dünya çapında bir oyuncu oldu. En küçükleri Judit ise, 15 yaşında, daha önce Bobby Fischer’a ait olan bir rekoru kırdı ve tarihin en genç büyükustası unvanına kavuştu...” Evet, Ölümsüz Oyun, satranç öğreten, açılışların, oyun sonlarının inceliklerini gösteren bir kitap değil; altbaşlığında da açıkça belirtildiği gibi, satranç tarihindeki ilginç olayları, çarpıcı kişilikleri öykülendirerek, bu ölümsüz oyunla savaş, sanat, bilim ve insan beyni arasındaki bağıntıları aydınlığa çıkaran bir yapıt. Gerçi kitabın sonundaki ekte bazı unutulmaz oyunlar okura sunulmuyor değil, ama Shenk’in kitabının asıl özelliği, bu “64 karelik tımarhanede” tarih boyunca yaşanan insanlık durumları ve ruh hallerini gözler önüne sermesi. Dilimizde de yayımlanması kazanç olacaktır. ? SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1035
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear