Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
¥ olan ve karışık bir iç dünyaya sahiptir. Bu nedenle dünyasına sokulmak sanıldığı kadar kolay değildir. Ancak karşılaştığımız zorlukları bilincin yapısal olguları ışığı altında göğüslemeye, böylece acı bir gülümseme altında saklı olan mizahla süslenmiş gerçeği irdelemeye ve ortaya çıkarmaya çalıştık. Gülen, gülümseyen bir yazar, önyargılarla yüklü, gerikalmış, siyasal bilinçten ve dayanışmadan yoksun, bunun sonucu olarak yüzyıllarca baskıya boyun eğmiş bir topluma ve onu oluşturan bireylere gülümsemiştir Brancati. Alaylı bir gülümseme, doğal olarak! “Ancak bu alaylı gülümseme Sicilyalıyı küçümsediğinden (...) değil kararlı ahlakçı tavrından, zavallıların içinde bulunduğu acıdan, zorbaların kötülüklerine duyduğu öfkeden kaynaklanır” (18). İKİ ANA İZLEK il Bell’Antonio (Güzel Antonio) ruhsal irdelemelerle toplumsal görüş açılarının iç içe yoğrulduğu bir bütündür. Nitekim romanın başlıca iki izleğinden biri, kişilerin ruhsal oluşumunda etkin işlevi olan erosallık, diğeri de siyasadır gene. Ve bu iki ana izleğin kişilerin bireysel dünyasında, toplumsal yaşamda yarattığı sonuçları nesnel bir yargıyla gözlemleyen yazarın ahlakçı anlayışı vardır. Bunun yanı sıra kapalı bölgesel yaşamın kişilerde yarattığı hırs duygusu ve bu duyguyu izleyen düş kırıklığı ve tüm bu devingenliğe ya da durağanlığa zemin hazırlayan Sicilya gerçeği ve alaysama, yergi ustalarına olan çağrışımlar romanın özünü oluşturmaktadır. Romanın başlığından da anlaşılacağı üzere içerik daha çok erosal unsurlara dönüktür. Dedikodularda, siyasal tartışmalarda sık sık sözü edilen “güzel” Antonio çevresinin ve bedensel güzelliğinin zorlaması sonucu Catania’da bir çapkın olarak tanınmıştır. Ama Antonio cinsel yönden bir iktidarsızdır. Ne var ki güzelliğinin çevresinde yaratmış olduğu çekicilikle kadınlarda yarattığı ahlak dışı duygulardan ötürü günaha girmektedir. Bunun farkına varan rahip, annesine yakınır: “Vaaz verdiğim zaman oğlunuz kilisenin arka sıralarından birine oturur; kadınlar başlarını çevirip çevirip hep ona bakarlar. Skandal bu! (...) Ölüm gerçek bir Hıristiyan için kötü bir şey değil, dahası, genç yaşlarda gelirse Tanrı’nın bir armağanıdır. Ancak Antonio gibilere bir daha günah işlememesi için gerekenin yapılmasını Tanrı’ya biz salık verecek değiliz” (Güzel Antonio). KAÇIŞ DUYGUSU Sicilya’nın ıssız ortamına giz dolu ve ataerkil bağlarla bağlı Antonio bu bağımlılıktan yakınır. Çevresine karşı tiksinti uyandıracak ölçüde beliren duygular pekişir. Ruhsal yorgunluğu artar. Giderek iç huzursuzluğunda yapı kazanan bu duygularına ancak sonuçsuz kalan soyut hırsında doyuruculuk arar. Soyut olduğu kadar çelimsiz hırsının hazırladığı devingenlik onu bu ortama daha sıkı bir biçimde bağlamakla kalmaz, ayrıca bir başkaldırıyı simgeleyen kaçış duygusunu körükler. Antonio o yörenin tüm gençleri gibi kaçış duygusunun baş döndürücü fırtınası içindedir. Yeni umutlara açılmış gibi gözüken bu kaçış duygusu gene beraberinde kimi zaman düş kırıklığı, kimi zaman üstesinden gelinemeyecek ruhsal çelişkiler doğurur: “1930’larda Roma’ya yerleşen bekâr Sicilyalılardan, belleğim beni yanıltmıyorsa, en az sekiCUMHURİYET KİTAP SAYI 957 zi, her biri kendi başına, mobilyalı daire kiraladı. Hemen hemen tümü sakin, kalabalık olmayan ünlü anıtların bulunduğu semtleri seçtiler. Ancak bu anıtların geçmişini bilmiyorlardı. İncelemeye koyulmadılar, kimi zaman görmediler bile. Tramvaydan inen kalabalık arasında istediği kadını görmeye meraklı gözlerine çarpmayan ne idi? Kubbeler, sanat yapıtı kapılar, çeşmeler... bitimine değin Michelangelo ve Borromini’nin yıllarca düşüncelerine saplanan bu yapıtlar soylu ve siyah gözlü güneyli konukların dikkatini çekmeyi başaramadılar” (Güzel Antonio). Beş yıl gibi uzun bir aradan sonra yeniden Catania’ya dönüş. Şeylere bir çeşit özlem, şeylerin onun dönüşünü bekleyişi içinde geçirdiği süre duran tekdüzelik ve bağlılık havasının etkileşimi ve Antonio’nun yaşam çizgisinde bir dönüm noktası: Barbara Puglisi ile evlenmeye karar verir. Bu aşamada çevresinin etkisinde kalan Antonio’nun “ruhsal zayıflığı” ve giderek artan ruhsal dengesizliğinin sonucu olarak bulmak zorunluluğunu duyduğu huzur duygusu egemendir. Barbara ile olan karşılaşması etkileyicidir. Ancak çevresinin baskısıyla Barbara ile evlenmiş ve gene çevresinin ve özellikle kızın babasının zoruyla bu evliliği bozmuştur. Üç yıllık evliliği sonucu çocuklarının olmayışı Antonio’nun sanıldığı gibi “erkek” olmadığı kanısı uyandırmıştır. Bu olayın yankısı bir “koro” bütünselliğinde bu evlilikte payı olan tüm kişileri bir araya getirir. Antonio’dan habersiz gizlice yürütülen konuşmalar, suçlamalar ve savunular romanın tekdüze sürecine renk katar, canlılık kazandırır. Kızının üç yıllık evlilikten sonra “ne idiyse öyle kaldığını” vurgularken bir çeşit üzünç duyan fakat suçlayıcı tavrını takınan Puglisi’nin yanında, erkekliğine güvenen Alfio’nun, oğlunun iktidarsızlığını öğrendiği zaman gösterdiği tepki çılgınca ancak yararsızdır. Elbette bu olay Barbara ile cinsel ilişkinin ötesinde bir iletişim kurmuş ve buna bağlı olarak saf ve temiz duygularına kızın sadeliğinde ve bilinçsizliğinde sığınak aramış olan Antonio için bir dramdır. Karıkoca arasındaki ilişkinin salt bu düzeyde olmadığını evliliğinden çok sonra öğrenen Barbara, bir yandan Antonio’ya duyduğu ancak kopartılmaya zorlanan bir sevgi bağının, öte yandan sözde kalan bu evliliğin bozulmasını isteyen çevresinin ve özellikle babasının baskısı altındadır. Kilise’ye göre Tanrı’nın tanımadığı bu evlilik biçimi Antonio’nun bedensel olmaktan çok ruhsal iktidarsızlığında simgeleşen yeni bir Sicilyalı örneği yaratırken Antonio’nun bu soyut ilişkide mutluluğu için verdiği ruhsal savaşımı yansıtır: Ama Antonio’nun çırpınışları boşunadır. Çünkü Barbara ayrılmaya karar vermiştir. Antonio bu olayın yarattığı ezikliği benliğinde taşır. “Eksiklik (Antonio’nun cinsel yetersizliği), buna eksiklik mi diyorsun sen. Başka bir ülkenin herhangi bir yurttaşı için sözü edilemeyecek bir eksikliktir bu. Ama bizim için! Bizim için bir trajedidir! Çünkü biz sadece tek bir şey düşünüyoruz, tek bir şeyi, onu! Bu arada tiranın biri arkamıza bir tekme atarak bizi savaşa sokuyor ve diğer uluslar bir başka tekme ile bizi geriye püskürtüyor ve evlerimize giriyorlar” (Güzel Antonio). Arkadaşının bu avutucu ve samimi sözlerine karşın babasının Antonio ile, bu olaya bağlı olarak, aralarında çıkan çatışma engin boyutlara ulaşı: “Ayakkabı çaputundan beter oldun. Hiç olmazsa o bir şeylere yarıyor. Ama bu durumdaki bir adam neye yarar? Niçin yaşıyorsun” (Güzel Antonio). Alfio’nun onuru kırılmıştır. Oğlunun iktidarsızlığının kalıtsal olmadığını kanıtlamak için yetmiş yaşına rağmen kötü yola düşmüş bir kadının koynunda ölmeyi yeğler. Bunu gerçekleştirir de. UMUTSUZ YILLAR Romanın bir diğer izleğinin de siyasa olduğunu söylemiştik. Gerçekte roman faşizmin bütün gücü ile baskısını sürdürdüğü ve genç idealistlerin baskıya karşı koymak için giriştikleri etkisiz girişimlerin ve umutsuz yılların tarihsel boyutları içinde gelişmektedir. Bunun için salt lafta kalan cinsel maceralarının yanında siyasal girişimleri de nesnel bir gerçeğe dayanmayan boş lafları içermektedir.“Az sonra tiranlığın, kaba kuvvetin, kendini beğenmişliğin bu yirmi yılı ateşler içinde yattığımız bir gecede gördüğümüz rüya gibi gelecek bize. Bizde sadece yüksek sesle konuşmadan önce tik haline gelen arkamıza bakma alışkanlığı kalacak: Torunlarımıza güldürü konusu olacağız. ‘Neyi var dedemizin, arkasına bakıp duruyor’ diye soracaklar. Ve oğullarımız da gülümseyerek yanıtlayacaklar: ‘Dedeniz her yurttaşın arkasında koruyucu melekleri olduğu ve sadece hükümet başkanının yaşlı olduğunu söylediği zaman tutukevini boyladığı bir devirde yaşadı’ ” (Güzel Antonio). Antonio’dan çok Ermenegildo ve Edoardo romanın omurgasını oluştururlar. Antonio romanda sözü en çok edilen kişi olmasına karşın onun varlığı romanda bir gereçtir, bir araçtır. Gerçekte An tonio, kişiliğinin zayıflığı, güzelliğinin yarattığı aşırı ilgi ile en çekimser tavrını takınmaya zorlanmış, dahası, bir “kukla” durumuna sokulmuştur. Bu nedenle özellikle siyasal ve toplumsal olgular gibi somut ve geçerli olaylara duyarlı olan Ermenegildo romanın sürecinde, Antonio’ya göre üstünlük sağlar ve ilk plana geçer. İspanya iç savaşına tanık olan ve savaşın somut belgeleriyle karşılaşan Ermenegildo ölümyaşam ikilemini insancıl bir açıdan ele alırken, yaşamın anlamsızlığı ve insanlarla eşyanın doğal gelişimi arasındaki dengesiz ilişkinin gerekçesini aramaya koyulmuştur. Bunu, idealistlerin öğütledikleri felsefede bulamadığını vurgulayarak belirler. İdealist felsefe kabullenmeyi öğütlemektedir. Bu bağlamda idil dünyasının kişilerinde yarattığı duygu, duraganlık ve erosal yaşamın sözde devingenliğiyle özdeşleşmektedir. Oysa yazarın çocukluk yıllarına çağrısı, bir kaçışın işareti gibi görünmekle birlikte, gerçekte orada var olan dürüstçe ilişkilerin özleminden kaynaklanmaktadır. Bu ayrımın ötesinde Brancati kişileriyle derinliğine bir iletişim içindedir. Sicilyalı ya da Catanialıyı Brancati’den ayrı düşünmek olanaklı değil. Aralarında sevecenliğe dayalı bir bağ vardır. Yapıtlarına kendi deyimiyle “en iyi konuyu” “Sicilyalılık” oluşturmuş, bunun ötesinde en ufak bir ayrıntı içtenliğiyle bağdaşmayan öğelerin varlığına neden olmuştur. Dahası, kimilerinin (19) haklı olarak savunduğu gibi, kişileriyle özdeşleştiği ölçüde Brancati Sicilyalı olmuş, kişileri de Sicilyalı ya da Catanialı olduğu ölçüde soyutluktan kurtulup nesnel bir kimliğe kavuşmak olanağı bulmuştur. Ancak bu sevecen ilişkide güldürü unsurunun işlevi büyüktür. Yazar, sevecenlikten doğacak samimiyeti engellemek ve ciddiyetini korumak için bu unsura başvurmuştur. Çünkü duygulandığı anda gerektiği biçimde yazamayacağını ya da konuşamayacağını bilmektedir. ? Dipnotlar : Brancati, kendine göre özellikleri olan ve karışık bir iç dünyaya sahiptir. Bu nedenle dünyasına sokulmak kolay değildir. Ancak karşılaştığımız zorlukları bilincin yapısal olguları ışığı altında göğüslemeye, böylece acı bir gülümseme altında saklı olan mizahla süslenmiş gerçeği irdelemeye ve ortaya çıkarmaya çalıştık. Gülen, gülümseyen bir yazar, önyargılarla yüklü, gerikalmış, siyasal bilinçten ve dayanışmadan yoksun, bunun sonucu olarak yüzyıllarca baskıya boyun eğmiş bir topluma ve onu oluşturan bireylere gülümsemiştir. 1. V. Brancati, Il vecchio con gli stivali, Bompiani, Milano, 1945, 235 s. 2. V. Brancati, a.g.y., 236 s. 3. V. Brancati, a.g.y., 240 s. 4.V. Brancati, Gli anni perduti, Parenti, Firenze, 1941, 137 s. 5. G. Stacchini, La narrativa di V. Brancati, Olschi, Firenze, 1970. 6. E. Lauretta, Brancati, Mursia, Milano, 1973, s.31 7. E.Lauretta, a.g.y., s.31 8. G. Trombatore, Scrittori del nostro tempo, Manfredi, Palermo, 1959, s.54 9. G. Trombatore, a.g.y., s.56 10. E. Lauretta, ag.y., s.48 11. aynı yer 12. E. Scuderi, Scrittori e critici di Sicilia, Cedam, Padova, 1970, s. 169170 13. G. Trombatore, a.g.y., s.56 14. G. Salinari, Preludio e fine del realismo in Italia, Morino, Cremona, 1967, s.45 15. G. Pullini, Volti e risvolti del romanzo italiano contemporaneo, Mursia, Milano, 1971 16. G. Trombatore, a.g.y., s.55 17. M.Pomilio, La situazione di Brancati “Contestazioni”, Mursia, Milano, 1967, s.932 18. L .Chiarini,Brancati e il riso, “Cinema nuovo” 25.10.1954 19. G.Salinari, a.g.y. SAYFA 25