Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Okuduğum Kitaplar METİN CELÂL Mağdurun Dili “Bu kitapta zor bir konuyu, edebiyatın mağdurlukla ilişkisini ele almaya çalışacağım. Mağdurluğun, adına ‘edebiyat’ dediğimiz anlatma deneyimini nasıl biçimlendirdiğini, ama edebiyatın da adına ‘mağdurluk’ dediğimiz duruma nasıl bir ışık düşürdüğünü anlamaya çalışacağım. Kendini dışlananlara, horlananlara, haksızlığa uğrayanlara yakın hisseden bir edebiyatın imkânlarını, aynı zamanda da sorunlarını tartışacağım” diyor Nurdan Gürbilek, Mağdurun Dili’nin (Mart 2008) girişinde. ürbilek, mağduriyeti Dostoyevski, Oğuz Atay, Cemil Meriç ve Yusuf Atılgan’ın yapıtları üzerinde çalışarak ele almış. “İlk kıvılcımı çakan yapıt”ın Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı olması şaşırtıcı değil. Ama esas açılımı Dostoyevski’nin yapıtları sağlıyor. Horgörülme, aşağılanma, görmezden gelinecek kadar değersiz olma, böcekleşme… Mağduriyetin doğurduğu tepkiler de var. Yeraltına kaçmak, görünmemek arzusu, meydan okuma, isyan, öfke, yıkıcılık, suç işleme… Bugün aşağılanmış olanın yarın başkalarını aşağılayacak enerjiyi bulduğu ya da mazlumluğun baskıcı iktidar taleplerine dönüşmesi açılım noktaları. Dostoyevski, mağdurluğun tüm biçimlerini tek bir romanda farklı farklı seslerde anlatabilme ustalığında bir yazar. Araştırmaya en önemli malzemeleri veriyor. Gürbilek, Sartre Varlık ve Hiçlik’in “Bakış” bölümünde “başkasının yargılayan, küçük düşüren, utandıran bakışının nesnesi olduğumuzu, o halde savunmasız, kırılgan, incinebilir olduğumuzu gösterir” diyor. İnsanın olduğu gibi yapıtın da görülmek istediğine işaret ediyor. Dostoyevski’nin, Oğuz Atay’ın, Yusuf Atılgan’ın yapıtlarında bu görülmemenin yarattığı mağduriyet ağırlıklı olarak anlatılıyorsa Cemil Meriç’te yapıtın görülmemesinin yazarda yarattığı ruh hali öncelikle örnekleniyor. Görülme arzusu, küçük görülme, horgörülme, hiç görülmeme korkusunu yaratıyor. Bir şölen var ve o şölenden dışlandıklarının, dışarı itildiklerinin farkındalar. Davetlere çağrılmıyorlar, kendilerini zorla çağırttıklarında da rezalet çıkartıyorlar, kendi kendilerini küçük düşürüyorlar. Para kazanmak, çok para sahibi olmak bir çıkar yol olarak görünüyor. Kumar tutkusu bu kaderini değiştirme çabalarından en önemlisi. Kumarda kazanacak, kolayca paraya, güce ulaşacak, görünür olacaklardır. Dostoyevski, aşk ilişkilerinde de mağduriyetten söz eder. Kadınlar, âşığını erkek kahramanı küçümser, görmezden gelir. Kahramanların gururlarını tekrar kazanması, sevdiklerince kabul görmesi için kumar masasına oturmaları gerekir. Dostoyevski’nin kendi hayat hikâyesi ile de benzerlikler kurulabilen kahramanları, zaman zaman hem mağdur hem de mağrurdurlar. Aşağılanmayı da yaşarlar, başarının verdiği gururu da. Tıpkı Dostoyevski’nin yazarlık hayatında başarıyı da aşağılanmayı da yaşaması gibi... “İncinen gurur bir türlü onarılmadığında inilecek yer yeraltıdır,” diyor Gürbilek. Kahraman olarak görülmüNurdan Gürbilek’in yaptığı yazı yoluyla yapıtı anlama çabası. yorlarsa alçak olarak Tartışıyor, yapıtı çözüyor, ele aldığı yapıt aracılığıyla kurama varmaya çalışıyor. Okuru, bu yapıtları tekrar okumaya, üzergörülmek isterler. Bir lerinde düşünmeye çağırıyor. şekilde görülmek çok önemli. Gürbilek, Dostoyevsironi ve oyunla sağlıyor. Oyunu, ki ile Kafka arasındaki etkileşime de acıyı aktarılabilir kılmanın, insandikkati çekiyor. Dostoyevski’nin kahlara acıklı bir şey anlatmanın yoramanları kendilerini bir fare, solucan lu olarak görüyor Gürbilek’e göya da böcek gibi hissediyorlar sık re. sık. Böcek olmaktan korkuyorlar. Gürbilek, Oğuz Atay’ın yazar Kafka ise Dönüşüm’de böcekleşmeolarak mağduriyetinden bu çanin bir sonraki evresini anlatıyor. lışmasında, belki de bu konunun Kahramanı böcek olarak uyanıyor. çokça işlendiğini düşündüğünden olsa gerek söz etmiyor. Alaycılık, ara‘PATETİK’ TERİM ya mesafe koymak gibi yapıta yansıyan tavırda yazarın bu konumunun Oğuz Atay’ın tutunamayan kahraetkisi çokça tartışıldı. Alay edilmekmanları için “daha baştan kaderin ten kurtulmak için alay ediyor. Kendi sillesini yemiş, masum ya da koruduygulu, naif, kırılgan yanını ironi ile masız, öksüz ya da yetim, düşmüş korumaya alıyor. Ama mizah yazarı ve ezilmiş olanın haksız yere çektiği, olarak da görülmek istemiyor. Hep çaresizce kabullendiği acıyı” anlatan ikilemler içinde. “patetik” teriminden yola çıkıyor Cemil Meriç, bir anlatı yazarı değil. Gürbilek. Anlatılan şey anlatma biçiOnun romanları, hikâyeleri, o hikâyemini de etkilemiştir. Yoğun duygu lerde anlattığı mağdur kahramanları aktarımı, yanık duygusallık, yürek yok. O bizzat kendini mağdur hisseparalayıcı öyküler. Pathos’dan batdenlerden. Bu yanıyla da kitapta ele hos’a kaymamak, yüceye uzanayım alınan yapıtlardan farklı bir yaklaşımı derken gülünç, basmakalıp olmamagerektiriyor. Ele alınan yapıt esas sını sağlaması önemli. Oğuz Atay’ın olarak Jurnal, günlükleri oluyor. Meustalığı anlatımda belirginleşir. Duyriç, günlüklerinde kendini en dolaygu aktarımını başarıyla gerçekleştirir, sız, en içten biçimde ifade ediyor, inandırıcılığını yitirmez, gülünç olkolay ele veriyor. Meriç, bir yandan maz, en önemlisi acındırmaz. Okurukendini “dünyaya gelişiyle gelmeyişi nu akılduygu çatışmasına çeker. arasında hiçbir fark olmayan fanilerSoğukluksamimiyet, mesafelilik içden” sayıyor bir yandan da “düşüntenlik, ciddiyet çocuksuluk karşıtce fatihi, fikir prensi, kelime imparalıklarını iki farklı sesle verir; “soğuktoru.” Gürbilek’in bize anlattığı mağkanlı bilirkişi” ve “aşırı duygusal ve dur tanımına bu haliyle uygun görüromantik.” Bu sesleri inandırıcı bir nüyor. Onun yeraltı trajedisinin kayşekilde yaratmada ironinin ve oyunağı yücelik ve aşağılanmışlık duynun büyük payı var. Oğuz Atay, angularını bir arada yaşayabilmesinden latılarının melodrama kaymamasını G kaynaklanıyor. Kendini doğru ifade etmeye çok önem veriyor Meriç. Dili haysiyet meselesi olarak görüyor. Düşüncenin nasıl dile getirilebileceği en önemli meselelerinden. Gürbilek’e göre, “Meriç’in cinsel imalarla yüklü, abartılı, bol benzetmeli üslubunun söylem analizine verimli bir alan sunduğu açık.” Cemil Meriç’in düzyazıyı seçmesinde de yazmaya şiirle başlamasının, çeviri yoluyla romanla içli dışlı olmasının her iki türde de çok başarılı olamayacağının farkına varmasının etkisi var. Ama düşüncelerini bilimsel olarak temellendirmek yerine deneme diyebileceğimiz bir anlatımı seçmesinin üzerinde de durmak gerekirdi. Gürbilek, Meriç’in üslubuna, patetik içeriğe dikkati çekmiş ama bu konuya değinmemiş. Meriç’in denemeyi seçmesinde de aynı anda mağdur ve mağrur olma duygusunun etkisi olduğunu düşünüyorum. Deneme kanıt gerektirmiyor; ucu açık. Gürbilek, Meriç’in Dostoyevski ile bağlantısını da gösteriyor. Meriç kendi hayat hikâyesi ile Dostoyevski’nin yapıtları arasında benzerlikler buluyor. Gürbilek’e göre de “Horlanmışlığın acısını bir gurur yarası olarak yaşadığı” için onlar gibidir Cemil Meriç. İNCİNMİŞLİK... Nurdan Gürbilek, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam ve Anayurt Oteli için iki ayrı yazı yazmış. Aylak Adam, şöyle bitiyormuş: “Sustu. Konuşmak lüzumsuzdu. Bundan sonra kimseye ondan bahsetmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.” Gürbilek, “Bu cümlelerin yalnızca kahramanın değil, aynı zamanda yaratıcısının da duygularını dile getirdiğini düşünmek için birçok neden var” diyor. Romanın kahramanı insanlardan, yazarı okurdan umut keser. Bir yeraltı adamı olarak Dostoyevski ile de bu noktadan itibaren buluşur. Öte yandan da okurdan beklentisi vardır. Okur efendi, yazar köledir. Bilinmek, fark edilmek, okunmak ister. Okura yaranma isteği bir süre sonra, tekrar okurdan kendini kesinkes ayırma isteğine dönüşür. İnsanların kaçınılmaz ikiyüzlülüğünü hisseder, gerçek sevgiyi, sahiciliği arar. Roman incinmişlik öyküsü halini alır. Anayurt Oteli’nin kahramanı Zebercet’in yaşadıkları da Dostoyevski’nin yeraltı insanını hatırlatır. Görülmediğini, horgörüldüğünü fark ettiğinde eyleme geçer. İyilikle kötülük arasındaki ayrımı yitirir. Cinayet işler. Mağdurken cani olur. Nurdan Gürbilek’in yaptığına eleştiri denemez, onunki yazı yoluyla yapıtı anlama çabası. Tartışıyor, yapıtı çözüyor, ele aldığı yapıt aracılığıyla kurama varmaya çalışıyor. Okuru, bu yapıtları tekrar okumaya, üzerlerinde düşünmeye çağırıyor. İyi de ediyor. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 951 SAYFA 12