Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Bachelard’ın çabası, bilimin ilerlemesini engelleyen irrasyonel tutumlar diye tanımladığı epistemolojik engellerin bir dökümünü yapmaktır. ¥ bilimsel bilgiler ve yöntemin sıkıntılı olduğunu fark etmeyiz çoğunlukla: “Olguları alıkoyarken, nedenleri unuturuz ve böylece ‘genel kültür’ belleğin ampirizmine teslim olur.” Zorlu fizik dersinde kötü öğrencilerin en iyi anladığı şey ampirik formüllerdir: “İyi kurulmuş bir teorinin parçası olsalar bile, bütün formüller ampirik formüllerdir” onlar için ve “formülün, her bir özel duruma uygulanması yeterli olan bir dizi sayıdan ibaret olduğunu sanırlar.” Entelektüel tembellik için, ampirizmde hapsolup kalmak, olguların ötesine geçip yasalar aramaktan çok daha kolaydır. Bilimin özü, yanıldığını anlayıp bilim kılığına girmiş bile olsa önceki yanılgılarından vazgeçmek, en büyük yol göstericisi olarak bizzat kendi hatalarını kabul etmek olduğu halde; okulda bilim eğitimi verenlerin hatayı asla akıllarına getirmemeleri ironik bir durumdur. Uzun yıllar ortaöğretimde çalışmış biri olarak, Bachelard, bu noktada kendi deneyimine gönderme yapar: “Şimdiden uzun diyebileceğimiz bir kariyer boyunca, bir eğitimcinin eğitim yöntemini değiştirdiğini hiç görmedim. Eğitimcide başarısızlık duygusu yoktur, çünkü kendisini her şeyi bilen hoca olarak görür. Öğreten emreder. Buradan da bir dizi içgüdü dökülür ortaya. Hocanın öğrenciyle psikolojik ilişkisi kolaylıkla hastalıküretici bir ilişki olur.” Bütün bunlar üzerinde yeri geldikçe durduğu halde, Bachelard’ın son yirmi beş yılında dikkatini en çok yönelttiği ve en çok emek verdiği nokta, insanlığı çevreleyen temel maddeler hakkındaki mitolojik, mistik fikirler ve hayallerin bilim adamını duraklatması olmuştur. gerçekleştirir, bilim değil” diye vurguluyordu filozof. “Şiir ve bilimin üzerine kurulu olduğu eksenler birbirinin tam tersidir.” Zira şiir, nesneyle bir özdeşleşmeyi, nesneye yönelik bir sempatiyi gerektirirken, bilim nesneye ilişkin tam bir soğukkanlılığı, hatta antipatiyi zorunlu kılıyordu. “Felsefenin tek yapabileceği, şiir ile bilimi birbirini tamamlar hale getirmek, onları kusursuz karşıtlar olarak birleştirmektir.” Fransız filozofun şiirsel metinleri çözümlemek için başvurduğu yöntem psikanalizdir. Psikanalizde genel bir zihin yorumu ve onu irrasyonel tutumlarından arındırmaya yarayacak bir araç bulur; psikanaliz, bilimi düşgücünden kurtaracak, düşleri aklın dünyasından kovacak bir tür ilaç, en azından bilimsel düşünceye kendi bilinçaltını gösterecek bir aynadır: “Görgücü ve bilimsel bilginin temelinde bile bilincine varılmamış değerlerin etkisi vardır. Bilimsel yaşantı içindeki çocukluk yaşantısının izlerini göstermeliyiz” der; bu şekilde bilimsel düşüncenin bilinçaltını ortaya çıkarmak ister. Böylece filozof ilk şiir incelemeleriyle çağdaş olan Bilimsel Aklın Oluşumu’ndan (1938) itibaren “tartışmacı akıl”, hatta “kendi kendisiyle tartışan akıl” kavramlarını geliştirir; Descartes ve Kant’ın aksine, aklın ilanihaye tanımlanabileceğine inanmaz ve kendi kendisini sürekli yeniden kuran, önündeki engellerle mücadele eden bir akıl tasavvuru üstüne bina eder düşüncesini; aklı “bölgeselleştirmesi”yle de geleneksel rasyonalizmden iyice kopar. Bachelard, gerçeküstücü ozanlarla girdiği ilişki içinde onlardan esinlenerek “akılüstücülük” terimini türetir, anarşiye varacak ölçüde “kendisinden” bile “kurtulan” bir akıl anlayışına özendirmek ister. DÖRT UNSURUN ŞİİRSELLİĞİ Böyle olunca Bachelard’ın metin analizleri, bütünden ziyade parçaya, üslup, kompozisyondan ziyade şiirlerin imgelerine yönelir; bu imgelerin ardında gizli insanlığın düşlerini, korkularını bulup çıkarmaya çalışır. İmgelerini incelemeyi seçtiği maddelerin, dört temel unsur etrafında toplanması da tesadüf değildir: Ateşin yanı sıra, su, hava ve toprak. Mumun Alevi, Ateşin Psikanalizi ile birlikte ateş nesnesinin çevresinde oluşturulan imgelere vakfedilen emeğin bir parçası; alev imgeleri üstüne, yer yer değme şairi kıskandıracak güzellikte, felsefi bir metin, hatta filozofun girişte kullandığı ifadeyle, “düşünceyle yazılmış” bir şiir; Bachelard’ın kendi benliğini gizlemediği, hülyalarını olmasa bile, başkalarının hülyaları karşısında hissettiklerini yazmaktan çekinmediği, az çok kişisel bir yapıt; bu yönüyle de Ateşin Psikanalizi’nden ayrılan, sistematik incelemeden ziyade deneme sayılabilecek bir metindir. Uzamın Poetikası ise dört unsurun içinde tezahür ettiği mekânı, geleneksel olarak geometrinin nesnesi olan mekânı, bambaşka bir yöntemle, psikanalizin yerini bıraktığı fenomenolojiyle ele aldığı, bir anlamda başyapıtı sayılabilecek bir metin; özgünlüğünün derecesini ise, yayımlandığından bu yana gördüğü ilgiden daha iyi ne gösterebilir? Son olarak okura, okurca bir uyarı: Bachelard okurken, beğendiğiniz satırların altını çizmekle uğraşmayın; yorulursunuz! ? SAYFA 11 AKLIN PSİKANALİZİ Bachelard’ın edebiyat eleştirisi ve analizleri, işte bu bilimsel pedagojinin bir parçasıdır ve amacı bilimin önünü tıkayan epistemolojik engellerden biri olarak düşgücünün yol açtığı sorunları göstermektir. Filozof, hayalperest ve mistik olan ilkel zihniyetin modern insanda hâlâ varlığını koruduğuna inanmaktaydı: “Çağdaş bilim eğitimi” diyordu, “aslında, geçmişin düş kurmaya uygun koşullarını ortadan kaldırmamıştır.” Bilim adamı dahi kendi mesleğini icra etmediği zamanlarda, geleneksel düşünme biçimini korumaktaydı. Bu zihniyet özellikle modern şiirde yeniden yaratılıyordu: “Düşleri sanat, edebiyat CUMHURİYET KİTAP SAYI 951